Sayın Muhbir Vatandaşlar – Başar Sabuncu

Sayın Muhbir Vatandaşlar - Başar Sabuncu


1988-1989 Sezonu

Yazan: Başar Sabuncu
Yöneten: Oben Güney
Yönetmen Yardımcısı: Yiğit Tuncay
Dekor-Kostüm: Suna Çiftçi
Müzik: Rıza Razevi

Kişiler

Evin Bey’i: Hadi Çaman
Aile Hanım’ı: Suna Selen
Oğul’ları: Yiğit Tuncay
Komşu’ları: İdil Yazgan
Hizmetçi’leri: Belgin Sunal
Kapıcı: Haldun Ergüvenç

“SAYIN MUHBİR VATANDAŞLAR”
(ya da)
1971-1973 yıllarında
Küçük Burjuvanın “Yurtseverliği”
üzerine
“aşırı gerçekçi”
sahneler

Dört Tablo
1.Tablo- İYİ AİLE MUHİTİ
2.Tablo- GODOT’YU BEKLERKEN
3.Tablo- FAHRİ POLİSLER
4.Tablo- CİHAD

I.
“İYİ AİLE MUHİTİ”

(“İyi mahallede”, kasvetli bir “aile apartmanında, “tam konforlu” bir daire… Gösterişli, zevksiz eşyalar. Orta yaşlı, iki “aile kadını”: KOMŞU, daha bir bakımlı, makyajlı, saçları “kuaför” elinden çıkma; HANIM daha bir “hanım hanımcık”, savruk. Ortalıkta açılmış, açılmamış bir yığın süslü paket… Radyodaki modası geçmiş valsin eşliğinde, Komşu, elbiselerden birini çıkarıp ötekini giyerek moda defilesindeki bir manken tavrıyla dolanır kırıta kırıta; Hanım’ın bakışlarında biraz hayranlık, çokça da kıskançlık.)

KOMŞU : (Bir elbise paketini açarken) Ve, ilk bahar kolleksiyonunun en göz alıcı, en iç gıcıklayıcı ve en seksi…
HANIM : Ay, bu elbiseyi de ben giyeyim, ne olur?
KOMŞU : Patlatırsın ayol!
HANIM : (Alınır) Ben şişman mıyım yani?
KOMŞU : Tut bakalım, bir dirhem yağ var mı belimde? Tut! Tut!
HANIM : (Öcünü alır) Bir dirhem et bin ayıp örter dememişler boşuna.
KOMŞU : (Elbiseyi ışığa tutarak) O geceki partide kocanızın gözü sizden başka kadın görmesin istiyorsanız…
HANIM : Aaa! İçi görünüyor ayol. Utanır insan.
KOMŞU : Neden miş? Her bir şeyim yerinde çok şükür!
HANIM : Bana böylesini dünyada giydirmez kocam. Hâlâ ilk evlendiğimiz gündeki gibi kıskanç…
KOMŞU : (Küçümsemeyle) Kıskançlığın bir sevgi belirtisi olduğunu sanıyorsan…
HANIM : (İnadına) Bir eşini görmüştüm ucuzlukta… Ucuz ama güzel canım, neme gerek?
KOMŞU : Ayağımı basmam öyle dükkânlara. Kırk paraya tamah edip bir şey alacak olsan, ertesi gün bakıyorsun kırk kişinin sırtında.
HANIM : Biz katlanıyoruz, ne yapalım?
KOMŞU : Niye? Ne eksiğin varmış?
HANIM : Banka memuruyla, iş adamı kocanın hâli bir mi? (Elbiseyi giyer)
KOMŞU : Bizimki kaç kere söylemedi mi? Gelsin, benim yanımda çalışsın demedi mi? Devlet kapısında müdürlükten yukarı çıkacağı yok.
HANIM : Pek genç, işi değil mi?..
KOMŞU : Seni duyanda üç otuzundayım sanar?
HANIM : Brigitte Bardot da değilsin ne de olsa?
KOMŞU : Boyunca oğul yetiştiren ben miyim?… (İnadına) Traş olmaya bile başlamış öyle mi?
HANIM : Koca erkek oldu, koca erkek. (Kalçasını çalklaya çalkalaya dolanır)
KOMŞU : (Gülmekten kırılır) O nasıl yürüyüş öyle? Kaldırım yosması gibi…
HANIM : Ne yâni? Marilin böyle yürümez miydi hep?
KOMŞU : Koca poponun modası çoktan geçti kızım. Koyduğum yerde oturuyorsun sen! (Hizmetçi mutfaktan gelir: Akça pakça genç bir kadın, gebe. Hanımların oyununu izler çekingen bir tavırla)
HANIM : Sen onu erkeklere sor bir de.
KOMŞU : Şıllık!.. tepende koca yumruğu olmasa orospu olur sokaklara düşerdin vallahi!.. (Kıkır kıkır gülüşürlerken, Hizmetçi’yi farkederler)
KOMŞU : Ne bakıyorsun öyle kız? Kulaklarını dikmiş?…
HİZMETÇİ : (Hanım’a) Bulaşığı kaldırdım.
HANIM : İyi, eşyaların tozunu da al, gidersin.
KOMŞU : Gebe mi bu?
HANIM : Hıı… altıncı ayında mıydın?…
KOMŞU : Hoş gebe olmayanını gördük mü ki? (Güler) Anlaşılan adamlar başka eğlenceye para yediremeyince, horoz gibi… (Hizmetçi kıpkırmızı olur)
HANIM : Hadi, çaylarımızı da tazeleyiver kızım. (Hizmetçi kaçarcasına mutfağa giderken, niteliği belirsiz patlamalar duyulur dışardan)
KOMŞU : (Pencereye gider) Aman, gürültüden pislikten yaşanmaz oldu bu şehirde! Gürültüden…
HANIM : Lastik patlaması mıydı?
KOMŞU : Lastik böyle mi patlar ayol? Tabii, arabanız olmadığından… (Pencereyi kapatacakken, duraklar) O da nesi?
HANIM : Ha? Ne?
KOMŞU : O at arabası ne arıyor kapının önünde?
HANIM : Sucunun filân…
KOMŞU : Yok, yok. Bir yığın kırık dökük eşya dolu içi.
HANIM : (Hanım pencereye gelir) Ayy, ne süprüntüü!…
KOMŞU : Medenî bir şehirde at arabası. Yüz karası vallahi! Kalkınıyoruz malkınıyoruz derken, daha bir at arabasıyla… Siz daha yenisiniz burada, belki bilmezsin, ama tek bir hırdavat yoktur bu mahallede. Tek bir hırdavat!
HANIM : Beye neden ısrar ettim onca? Az biraz daha borçlanalım da, hiç değilse iyi bir mahallede….
KOMŞU : Ayak takımı her yanı sardı. Her yanı! Patırtı, gürültü! Sokaklar pislikten geçilmez. Adım başında bir hırpanî… İşgal altındayız sanki. Kıçlarının bokuyla geldikleri gibi, bir şeyi de beğenmez oldular. Allahın günü grev! (Hizmetçi, elinde çay tepsisiyle mutfaktan gelir)
HANIM : Yaa ya…. Bak bu kızcağızında kocası grevci. Gece demiyor, gündüz demiyor nöbet tutuyormuş fabrika kapısında. (İçtenlikle) Zavallı.
KOMŞU : (Hınçla) Nankör!.. (Hizmetçi gözlerini kaçırır) Söyle bakalım, dün iki liraya aldığını bu gün niye dört liraya bulamıyorsun çarşıda?
HANIM : Yaa, pahalılığın böylesi…
KOMŞU : Grev! Boykot! Zam!.. Zam onlara, pahalılık vatandaşın sırtına. Ama tabii siz memur takımı, devlet babadan maaşınızı tıkır tıkır alıp… Grev mrev umurunuzda mı? Bir de bizim beye sor. İşçi üç günde bir sokaklara dökülüp…

HANIM : Yürüsünler. Yürüsünler de, kendi mahallerinde, efendi efendi…
KOMŞU : Hizmetçin iki günde bir zam istesin, seni de görürüm o zaman.
HANIM : İstedi. Ben de, gebedir diyerek…
KOMŞU : Sana mı sordu herifi üstüne bindirirken?
HANIM : Zaten bey de…
KOMŞU : Sen kimden yanasın ayol?
HANIM : (Pencereye gider) Aaa!.. Şu arabayı da kapının önünden çeksinler artık canım. Bize geldi sanacaklar, rezil olacağız bütün mahalleye.
KOMŞU : (Hırsını alamamıştır) Alahın günü grev! Eee? Kim çalışacak bu fıkara memleketi kalkındırmak için? Kim? (OĞUL usulca girer… 16-17 yaşlarında; suskun, ürkek. Yüzü sapsarı, üstübaşı dağınık.)

HANIM : Hoşgeldin yavrucuğum. Dersin nasıl geçti? (Oğul cevap vermez) Bütün gün ders çalışıyor teyzesi. Özel ders de aldırıyoruz. Malûm ya, üniversiteye girmek aslan ağzında.
KOMŞU : (Oğlanı okşar) Aferim delikanlı. (Oğul, rahatsız olur; uzaklaşır ama anası tutar)
HANIM : Nen var yavrucuğum?
KOMŞU : Bu zamanda çocuk okutmak da bir dert vallahi. Anarşist dolu bütün okullar. Eşkıya…
HANIM : (Oğluna sarılarak) Öyle şeylere hiç aklı ermez teyzesi, çok şükür. Hiç… Çay ister miydin yavrucuğum? (Mutfağa seslenir) Kıız… (Oğlunu öper) Değil mi canım?
KOMŞU : Hem de talihine şükretmeli oturup kalkıp. Anasının babasının kanadı altına sığınıp… Onu okutup adam etmekten başka düşünceleri olmayan… (Hizmetçi, Oğul’a çay getirir)
HANIM : (Öcü masalı anlatırcasına) Yaa… Okuyamayanlar işçi oluyor, amale oluyor, gecekondularda sürünüyor değil mi teyzesi? (Oğlu içeri gitmek ister, ama bırakmaz)
KOMŞU: Tabii. Grevdi, polisti!.. (Hizmetçi’ye) Söylesene kız!
HANIM : Anlat yaa… Anlat, kocanı nasıl joplamışlar fabrika kapısında. (Hizmetçi gözlerini kaçırır)
KOMŞU : (Hizmetçi’ye) Oh olmuş!
HANIM : (Oğluna sıkıca sarılarak) Bu kızcağızın da bir çocuğu olacak, ama ne okuyabilecek, ne adam olabilecek zavallı!.. Aaa, üstün başın ne halde yavrucuğum? Nerede bulandın bu toza toprağa? (Oğlan çıkışa yürür) Gel bakayım… (Komşu’ya) Kusura bakmazsan… (Hanımla Oğlu, yatak odaları tarafından çıkarlar)
KOMŞU : (Hizmetçi’ye, dam düşercesine)Eee? Neden geldiniz öyleyse? (Hizmetçi bir şey anlamadan bakar) Öyle ya, kırmızı dipli balmumuyla mı davet ettik? Otursaydınız oturduğunuz yerde. Sürünmek her yerde bir. Gelip gecekondulara tıkıldınız da başınız göğe mi erdi? Bok içinde yaşıyorsunuz, yalan mı? (Hizmetçi gözlerini kaçırır) Kaç para kazanıyor kocan?
HİZMETÇİ : İyi köyü elveriyordu ya, grev olunca…
KOMŞU : Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz, gördün mü?. Parayı beğenmiyordu madem, neden girdi o işe? İpini koparan şehre atıyor kendini, sonra varsa yoksa bozgunculuk. Mâdem parayı beğenmiyordu… Öyle mi?
HİZMETÇİ : Çocuk zammından…
KOMŞU : Zırt pırt doğurmak şart mı? Maltız keçisi gibi… Aldırırsın efendim? Biz ne yapıyoruz? Bizim kocalarımız hiç mi erkek değil?… Doyurabilecek misin? Giydirebilecek misin? Adam edebilecek misin? (Hizmetçi gözlerini kaçırır) Kulağına küpe olsun, nankörlerin bu dünya da bir vakit yakaları bir araya gelmez. Başkalarının huzurunu bozanların… Nedir bu canım? Bütün çevre gecekondu. Kuşatma altında yaşıyoruz. Vallahi kokuyorum bazan.
HANIM : (Gelerek) Neden korkuyorsun şekerim?
KOMŞU : Öyle ya? Hırsızlık onlarda! Bozgunculuk onlarda! Irza geçme, cinayet desen… Bey hep söylüyor, ne canımız emniyette, ne malımız. Nah, şu grevci işçilerden biri seni karanlık bir köşede eline geçiriverse…
HANIM : Aaa, dağ başında mıyız ayol? Üç adımda bir polis…
KOMŞU: Yok şekerim, polisle olacak gibi değil. Bey hep söylüyor, şöyle kuvvetli bir idare kurmadıkça… Sapına kadar otoriter! (Hizmetçiye) Görürüm sizi o zaman.(Hizmetçi mutfağa kaçar)
HANIM: (Pencereden bakar) Vallahi rezalet! Orada durup duruyor at arabası… Biraz boşaltmışlar mı ne?
KOMŞU: (Hızını alamamış) Bu gidişle daha neler göreceğiz kim bilir. Her para kazanana namussuz damgası vurulup… Daha neler, kim bilir?
HANIM: Ayy! Düşündükçe içim titriyor vallahi!.. (Alçak sesle) İşçiler… Demek sokak ortasında?…
KOMŞU: Gidi kahpe! (Hanımlar kıkır kıkır gülerlerken, Hizmetçi çıkmak üzere giyinmiş, gelir; elinde eski püskü bir çanta)
HANIM: Peki. İşini bitirdinse, git kızım. Bakalım, beye danışayım da, belki…
HİZMETÇİ: Sağ ol. (Kapıya yürür)
KOMŞU: (Alçak sesle) Ne var o koca çantada?
HANIM: Bilir miyim?
KOMŞU: Ah! Ah! Sende bu saflık oldukça, daha çok sömürtürsün kendini. Çook! (Hizmetçi kapıyı açar ama çıkamaz; cilâsı aşınmış koca bir kitaplık kapıyı tıkamıştır)
HANIM: Üstüme iyilik sağlık! (Kapıcının sesi dışarıdan)
KAPICI: Bir dakika hanım abla.
KOMŞU: Kim o?
HANIM: Bizim kapıcının sesi ama… (Kitaplık usulca çekilir; Kapıcı görünür boşalan kapı ağzında)
KAPICI: Rahatsız ediyoruz ama…
HANIM: Ne oluyor?
KAPICI: Yeni kiracı taşınıyor çatı katına.
KOMŞU: Dur bakayım, sakın…
HANIM: (Dehşet içinde) Aman başımıza gelenler!
KAPICI: Buyur?
HANIM: Yoksa şu at arabasındaki eşyalar…
KAPICI: At arabasıyla geldi, evet
HANIM: Rezil olduk! Rezil olduk! (Pencereye koşar)
KOMŞU: Görülmüş, duyulmuş şey değil. Gecekondu mahallesi mi burası? (Hizmetçi hızla çıkar)
KAPICI: (Hizmetçinin ardından) Esaslı kız!
HANIM: (Gözlerine inanamayarak) Vallahi yukarı çıkarıyorlar o süprüntüyü… Görmeyen kalmamıştır. Rezil olduk bütün mahalleye!
KOMŞU: Aaa!.. Bizim ne alışverişimiz varmış sizin kapınızdaki arabayla?
HANIM : Neyin nesi? Kimin fesi?
KAPICI : Gençten bir adam ama…
KOMŞU : Genç! Öğrenci möğrenci filan?
KAPICI : Yok. Genç dedimse…
KOMŞU : İşçi olmasın? Bıyıklı mı? Bıyıklı mı?
HANIM : İşçinin bu mahallede ev tutmak ne haddine?
KOMŞU : Hadlerini biliyorlar mı?
KAPICI : Ortalığı velveleye vermişler yine bu gün. İlerideki meydanda… Vur kır! Allahtan panzerler vaktinde yetişmişler de…
HANIM : Aaa! Canım kendi mahallerinde ne yaparlarsa, yapsınlar. Ama… Biz onları evlerinde rahatsız ediyor muyuz?
KAPICI : Bir gidip göz kulak olayım; merdivenleri yıkmasınlar o koca sandıkları çıkarırken.
KOMŞU : Ne sandığı?
KAPICI : Tabut kadar var valla. Bir de gavûr ölüsü ki…
KOMŞU : Tabut?
HANIM : Aylığını peşin al. Ben de beye söylerim gelir gelmez… O süprüntüyü de bir an önce kaldırsınlar kapının önünden. Hey allahım, nedir bu başımıza gelenler!
KAPICI : Sen gönlünü ferah tut abla. Ben böylelerini hizaya getirmeyi bilirim. (Kapıcı gider. Kapıyı kapatırlar)
KOMŞU : Bir kamyon tutacak parası olmayan adam, bu evin kirasını nasıl ödeyecekmiş? Merak ediyorum doğrusu.
HANIM : Küçük bir çatı dairesi… Zaten söz aramızda sahibi de… Benden duymamış ol. Yalnız yaşayan bir kadınmış. Artist mi ne? Kocasından boşandıktan sonra… Daha önce de iki bekâra kiralamışmış, kontratsız, kefilsiz! Düşünebiliyor musun?
KOMŞU : Boşanmış ha? Yalnız yaşıyor?… Böyle aile muhitinde?
HANIM : Bir uğursuz bütün mahalleye yeter dememişler boşuna. (Niteliği belirsiz patlamalar duyulur dışarıdan, Oğul yatak odaları tarafından görünür; dışarıyı dinler gibi hiç bir şey söylemeden bakar)
HANIM : Efendim yavrum?
OĞUL : (Güç duyulur bir sesle) Duydun mu?…
HANIM : Ha? Ne sevgilim? (Oğul, bir şey demeden çekilir)
KOMŞU : Nesi var bu çocuğun?
HANIM : Sağ olsun hiç konuşkan değildir zaten… Aman! Bütün huzurum kaçtı vallahi bu adam geldi geleli.
KOMŞU : (Kalkmaya davranır) Eh, ben de artık usul usul… (Elbiseyi değiştirmek üzere soyunur)
HANIM : (Komşusunu süzerek) Sahiden de genç kız bacağı gibi diri kalmış bacakların. (Komşu kıkırdar) Karnın da… (Elini Komşunun karnında gezdirir) çocuk doğurmayınca tabii… (Komşu kıkırdar)
(Bey girer: “İyi aile babası”, “namuslu memur”, “şuurlu vatandaş”)
KOMŞU : Ayy!.. (Çıplaklığını örtmeye çabalar)
BEY : Affedersiniz…
HANIM : Elbiseleri denerken…
BEY : İyi akşamlar. İyi akşamlar. (Bey yatak odaları tarafına sızışır)
KOMŞU : Kepâze oldum!.. (Alelacele giyinir) Hay allah! (Kıkırdar)
HANIM : Görsün el âlemin karıları neler giyiyor.
KOMŞU : (Paketlerini toplar) Ne zaman dilerse buyursun, başımın üstünde yeri var diyor bizim bey. (Güler) Memurluktan soğutmakta senin marifetine kalmış artık. Bir iki gecelik… (Güler) Erkeklerin aklı nerelerinde? (Gülüşürken telefon çalar.)
HANIM : (Telefonu açar) Aloo… Buyur? Sağ olun efendi…. Bilmukabele… Burada efendim. Şimdi çıkıyordu. Vereyim… (Komşuya) Seninki.
KOMŞU : Nereden bilmiş burada olduğumu? (Belli belirsiz bir övünmeyle) Peşime hafiye mi takmış nedir? (Telefonu alır) Efendim şekerim? (Beyin sesi duyulur dışarıdan)
BEY : Girebilir miyim?
HANIM : Gel. Gel.
BEY : (Girerek) Bana mı telefon?…Ha.
KOMŞU : (Telefonda) Eee? Acelen neydi?… Niye buradan aradın diyorum yâni?
BEY : (Karısına, alçak sesle) Amma yüzsüz karı! El alemin evinde çırılçıplak…
HANIM : Öyleleri daha değerli oluyor kocalarının gözünde.
BEY : Ne demek şimdi bu?
HANIM : Anlayana.
BEY : Nen eksik? Kendi evinde oturuyorsun! Aç değilsin! Çıplak değilsin!…
HANIM : Bir kadının bütün ihtiyaçları bunlar mı sanıyorsun?
KOMŞU : (Telefonda) Aman yarabbi! Korkunç!…
BEY : Hizmetçi istedin, hizmetçi! İyi mahalle diye tutturdun, onca borcun altına girip…
HANIM : Hoş mahallenin de tadı tuzu kaçtı ya.
BEY : Yok canım? Nedenmiş?
KOMŞU : (Telefonda) Olur. Olur… Aman şekerim, sen de kendine dikkat et!
BEY : Millet sokaklarda birbirini boğazlıyor, sen nelerle uğraşıyorsun. (Ansızın hatırlayarak) Oğlan nerede?
KOMŞU : (Telefonda) Tamam… Hemen. Öperim canım. (Telefonu kapatır) Korkunç!
HANIM : Kötü bir haber mi?
KOMŞU : Korkunç! Yürüyüşler olmuş yine her yanda. Yol üstündeki hususi arabaları taşlayıp… Öğrenciler de karışmışmış işçilerin arasına. Zaten bizim bey hep söylüyor. Öğrencilerin bozgunculuğu olmasa, diyor…
BEY : Oğlan evden çıktı mı bugün?
HANIM : Bir ara derse gidip geldi uslu uslu.
KOMŞU :Bey arabasını işte bırakıp otobüsle dönecekmiş. Neme lâzım diyor…
HANIM : Ne biçim bir dünyada yaşıyoruz yarabbim!
KOMŞU : Paketlerimi bu günlük almasam, sana zahmet olmaz değil mi şekerim? (Beye) Değil mi, elim kolum cicili bicili paketlerle dolu… Nispet verir gibi?
BEY : (İsteksiz) Ben size evinize kadar refakat edeyim hanımefendi?
KOMŞU : Yok canım, üç adımlık yol şunun şurası. Başımı da köylü karısı gibi bağladım mı… (Bir eşarp çıkarır çantasından, hizmetçinin baş örtüsünü bağlamasını örnek alarak örter başına) Nasılım? (Kıkırdar)
HANIM : Aman ara sokaklara gireyim deme sakın. Eve varır varmaz da bir telefon ediver ki, merakta kalmayalım.
BEY : Beyefendiye hürmetler.
KOMŞU : Bilmukabele… Hadi şekerim. (Hanımlar kucaklaşırlar) yukarıdakine dikkat! (Komşu çıkar kapı kapanır)
BEY : Ne yukarıdaki? Kim yukarıdaki?
HANIM : Yeni kiracı. At arabasıyla geldi!
BEY : Anlamadım?
HANIM : Bir yığın süprüntü… Üstelik de, galiba bekâr!
BEY : Allah kahretsin!
HANIM : Kerhaneye çevirirse apartmanı…
BEY : Hah! Ben apartman yöneticisi olduğum sürece… (Kapının yanındaki zile basar) Gelsin şu kapıcı denen deyyus…
HANIM : Ben de gözünü dört açmasını tembihledim ama… Düşün, aile muhitinde…
BEY : Şu benin hazırladığım apartman yönetmeliğinden kaldı mı hiç? Belki birkaç madde daha eklemek gerekir ama…
HANIM : (Çekmeceden çıkarttığı kağıdı uzatır) Kadın getirmesin eve.
BEY : (Yazarak) ….Kiracı kadın misafirlerini gece evinde misafir edemez!
HANIM : Gündüz bir şey yapamaz mı yâni?
BEY : Ben bilmeyeyim de…
HANIM : Apartmanın şerefine ne olacak peki? (Kapı çalınır. Bey açar: Kapıcı)
BEY : Ha… Gel. (Kapıcıyı içeri alır, kapıyı kapatır) Kim taşındı üstümüze?
KAPICI : Gençten biri… Pek gözüm tutmadı.
BEY : Bu apartman yönetmeliğini götürüp vereceksin hemen şimdi! Harfiyen uyulacak. Geceleri radyo, teyp, gramofon çalmak yok! Dokuzdan sonra dış kapının kilitlendiğini de söyle. Merdiven otomatiğine de öyle olur olmaz basmasın.
KAPICI : Allahın günü bozuluyor zaten.
HANIM : Kiracıların umurunda mı bozulmuş? Kendi malları değil ya…
BEY : Çöpler kapının önüne bırakılmayacak! Pencerelere saksı, kuş, daha bilmem ne koymak yasak!
HANIM : Çamaşır mamaşır asmasın balkonlara!
BEY : Eklediğim notu da dikkatle okusun. Kadın arkadaşı gelirse, dokuzdan önce gitmiş olacak!
HANIM : Daha ilk günden tekmil mahalleye rezil olduğumuz yeter!
KAPICI : (Sırıtır) Bir de orospu istemez yâni…
BEY : Laubalilik etme!
HANIM : Aile apartmanı burası!
KAPICI : Hiç merak etme abla… Ha, bey. Bankacısın, bilirsin öyle ya…
BEY : Ha? Ne?
KAPICI : Nicedir sorsam diyordum… Belediyenin büfeleri var ya hani köşe başlarında. Sandviç, meşrubat, cigara satıyorlar hani? Kıyıda köşede birikmiş üç beş kuruşum varken hazır…
HANIM : Ne kirli çıkısınızdır siz. Yemez içmez…
KAPICI : Birkaçı daha ihaleye çıkarılacakmış ay sonunda. Ama bilmem şu kadar banka teminatı göstermeden… Anlıyor musun? Kıyak iş! İki gariban oğlanı da tutup yerleştirdin mi… Hem onlar sebeplenmiş olur, hem biz.
BEY : Eee? Ne karşılık göstereceksin teminata?
KAPICI : Bak, sen zile bastın mı biz kaşığımızı sofraya bırakıp hizmetine seğiriyoruz. Teminat dediğin… Değil mi? Hem… (Hanım’a) Ağabeyimin bi devlet maaşına kalması reva mı? Allahın dağdan inmeleri yolunu bulurken… (Bey’e) Sen bize bir ağabeylik yaparsan…
BEY : (Parlar) Ne diyorsun ulan sen?… Hiç duymamış olayım. Hiç!
KAPICI : (Alttan alır) Tamam. Ben hemen şimdi yukarı çıkıp… (Kapıcı çıkar)
BEY : (Burnundan soluyarak) Kokuştuk! İliklerimize işledi ahlaksızlık!
HANIM : Dört çocuğunun karnını doyurabildiği gibi, kıyıya para atıp… bizi satın alır vallahi! Biz namus mamus derken…
BEY : Başkalarına mı uyaydık yâni?
HANIM : Yok canım, ne demek? Ama bu pahalılıkta da… Haa, bizim kız var ya?
BEY : Evet. Geldi geleli, sırtımdan yiyip içip semiriyor.
HANIM : Gebe ayol.
BEY : Memeleri elbisesine sığmaz oldu. O da mı gebelikten?
HANIM : Zam istiyor, bilmiş ol.
BEY : Orospuluk etsin! Daha çok para kazanmak istiyorsa, orospu olsun! Hizmetçilikten bu kadar. Zaten o memelerle…
HANIM : Aman sen de canım…
BEY : Yalan mı? (Kapı çalınır. Bey açar: Kapıcı)
BEY : Haa?
KAPICI : Verdim.
BEY : Eee?
KAPICI : Aldı.

BEY : İyi. (Kapıyı kapamak ister)
KAPICI : Sen gene bir düşün, ha bey? Garibin yuvasını yapan…
BEY : Mâdem sen de hakkına razı değilsin, mâdem başkasının yediğinde gözün var senin de… Hadi! Sokağa dökül sen de: Camı çerçeveyi indirip…
KAPICI : Tövbe! Bizim ne işimiz varmış o baldırı çıplakların arasında? Tövbe…
BEY : Defol, gözüm görmesin öyleyse! (Kapıyı hırsla kapatır)
HANIM : Sinirlenme şekerim. Niye sinirleniyorsun?
BEY : (Komşunun paketlerine ayağı takılır) Şu paketleri de kaldır ortadan allahasen! Her dakika ayağıma dolanmasından…
HANIM : Öyle cici şeyler almış ki, görsen…
BEY : Evet! Zaten mahsus bıraktı değil mi? Seni hasedinden çatlatmak için.
HANIM : Niye çatlayacakmışım? Ne eksiğim varmış ondan?
BEY : Ne yapalım? Biz karımıza böyle cicili bicili şeyler alamıyoruz. Üç günde milyon vurup…Söyle kocası da bana haber gönderip durmasın boşuna. Onun maliye dolaplarına aracılık etmeye hiç niyetim yok! Devletin hizmetindeyim ben; tamam mı? Milletin!
HANIM : Sanki sensiz vergi kaçıramayacak mı?
BEY : Orasına karışmam.
HANIM : (Paketleri toplar) Az sonra yemek yeriz. Oğlanı da çağırayım…Bugün nedense hiç keyfi yok babası. Bi tuhaf…(Çıkar)
BEY : (Öfkesi yatışmış söylenerek) İnsan bir günde alışverişe bu kadar para yatırdı mı, elbet ödü patlar. Ben niye korkayım? Alnım açık benim!..Ama elbette milletin malını çaldın mı, lastik patlaması top sesi gibi gelir adama. Eee, tabii…İşkilli büzük dingilder! (Hanım’la Oğul gelirler)
HANIM : Aaa çocuğun yanında!..Hadi bakalım, ben yemeğinizi hazırlarken siz baba oğul sohbet edin tatlı tatlı. (Mutfağa gider)
BEY : Ne haber delikanlı? İyi çalıştın mı bugün?
HANIM : Çok iyi çalıştı babası, çok iyi! (Çıkar)
BEY : Aferin. (Oğlan bir köşeye ilişip, resimli bir dergi karıştırır) Ya boş zamanlarında?…
HANIM : (Örtüyle gelir) Okuyo babası. Başını kaldırmadan…(Masa kurar)
BEY : Aferin.(Oğlanın elindeki dergiyi alıp bakar) Artık böyle resimli dergilerden başka şeyler okuma yaşın da geldi değil mi? Daha ciddi… (Niteliği belirsiz patlamalar duyulur dışarıdan)
HANIM : Duyuyor musun?
BEY : İsteyerek yapıyorlar! Eğer mahsus yapmıyorlarsa…
OĞUL : (Kulak kabartır) Meydan tarafından…
BEY : Otomobillerin egzozunu delip, çatır çatır…Şımarık zengin çocukları! Milletin huzurunu kaçırmak bunlarda, sokaklara dökülüp “düzen…düzen” diye bağırmak yine bunlarda! Aç allasen şu radyoyu da Eşşoğlueşekler! (Hanım radyoyu açar)
SPİKER’in sesi : “…büyüme istidadı gösteren olaylar sırasında iki özel otomobil devrilerek, nümayişçiler tarafından ateşe verilmiş…”
BEY : İşte! Resmen mülkiyete tecavüz…Resmen
SPİKER’in sesi : “…güvenlik kuvvetlerinin azimkâr çalışması sayesinde bastırılan gösterilerde, biri ölü, yedisi güvenlik kuvvetlerinden olmak üzere otuz dört yaralı hastaneye kaldırılarak ilk tedavileri yapılmıştır…”
BEY : Demek artık güvenlik içinde oturamayacağım evimde öyle mi? Artık otomobilimle giderken…
HANIM : Otomobilimiz var mı ki?
BEY : Ya alırsak? Ya alırsak?
SPİKER’in sesi : “…kaldırımdan seken bir kurşunla vurulan öğrencinin üzerinden çıkan kimlik kartından anlaşıldığına göre nümayişçilerin, belli bir örgüt adına çalıştıkları anlaşılmıştır…”
HANIM : Vah yavrucak! Öğrenciymiş, duyuyor musun?
BEY : Eee, ne yapalım yani? Niye benim oğlumu öldürmüyorlar?
HANIM : Ağzından yel alsın!
SPİKER’in sesi : “…sayın vatandaşlarımızın bu gibi olayların tekrarına karşı uyanık bulunarak, güvenlik kuvvetlerine yardımcı olmaları…”
BEY : (Oğluna) İşçi yürüyüşünde öğrencilerin ne işi var ha? Söyler misin, ne işi var?
HANIM : O ne bilsin ayol? (Patlamalar duyulur)
BEY : İt oğlu itler! Bak hâlâ…Devlet yok mu bu memlekette?
HANIM : Kendine gel şekerim. Sakin ol. Sakin ol…Karnın acıkmıştır da ondan bozuluyor sinirlerin. Şimdi…(Mutfağa gider)
BEY : (Radyoyu kapatıp, dışarı kulak kabartır) Yok…Otomobil egzozuna benzemiyor.
OĞUL : (Uzun bir suskudan sonra) Baba…
BEY : Hıı?..Efendim oğlum?
OĞUL : Sen hiç ölü gördün mü?
BEY : Ha? Yok…Neden? (Oğul susar. Ana mutfaktan gelir)
HANIM : Ayaktakımını anladın da, iyi aile çocukları da sokak ortasında vurulursa…
BEY : Niye benim oğlumu vurmuyorlar?
HANIM : Aaa! Durmadan bu sözü tekrarlayıp durma canım. (Tabaklara çorba koyar)
OĞUL : Ben gördüm
HANIM : Efendim yavrucuğum?
OĞUL : Boynundan…Kıpkırmızı. Düştü sonra.
BEY : Ne diyorsun sen oğlum?
OĞUL : (Dümdüz) Bugün…Meydanda.
BEY : Ne işin var senin oralarda? Ne münasebet?
HANIM : Yok canım! Yok canım! Gitmemiştir babası. Olur mu hiç?
OĞUL : Dersten dönerken…Ateş eden sivildi. Resmilerin arkasına sığınmış…
BEY : Saçmalıyorsun!
OĞUL : Gördüm. Herkes gördü. Ama…
BEY : Suçluysa cezasını verirler elbette. Bu memlekette adalet var!
OĞUL : Kaçtı.
HANIM : Vah yavrucuğum…Geçti. Bitti artık. Unut…Geçti.
BEY : Anlamıyorum. Anlamıyorum, benim oğlumun ne işi var oralarda?
HANIM : Bir daha yapmayacak babası. Bir daha yapmayacak, söz veriyor bak. (Telefon çalar) Ayy!
BEY : Ne oluyorsun yahu?
HANIM : Akıl mı kaldı? (Telefonu açar) Efendim?..Ha, sen misin? İyi ettin ya merak edecektik. Sokaklarda kan gövdeyi götürüyormuş baksana. Bizim oğlan dersten gelirken…
BEY : (Ahizeyi kaparak, fısıltıyla) Oğlan hiç bir yere gitmedi. Hiç bir şey görmedi. Tamam mı? Başımıza bela mı alacağız?
HANIM : (Telefonda) Ha?… Yok. Yok… (Tavana bakarak) Şimdilik sesi sedası çıkmıyor. Bey apartman yönetmeliğini gönderdi… Evet. İyidir… Ellerinden öper teyzesi. Beyin de hürmetleri var… Elbette. Gözümüzü dört açacağız. (Hanım telefonu kapatır. Ana, baba, oğul bir şey söylemeden dururlar bir süre)
HANIM : Hadi sofraya buyurun… (Kimse kımıldamaz) Unuttuk! Unuttuk değil mi babası?… Ha oğlum? (Masaya doğru bir adım attıklarında, canlı bir bağlama sesi duyulur; taş kesilmiş gibi kalakalırlar. Sonra tavana bakarlar birlikte)
HANIM : (Gülümsemeye çalışır) Yeni komşumuz müzik seviyor galiba…
BEY : (Homurdanır) Hıı… Çarıklı! (Aile yemek masasına yerleşir. Çorba kaşıklarına davrandıklarında, uzaktan uzağa patlamalar duyulur yeniden)
BEY : Allah kahretsin!
OĞUL : Silah mı?
HANIM : Hadi afiyet olsuuun!… (Kimse çorbayı tatmaz)

II.

GODOT’YU BEKLERKEN

(Birkaç gün sonra… Hizmetçi elektrik süpürgesiyle temizlik yapar. Hanım, gözleri yaşlı, gazeteleri karıştırır; aralıksız bir şeyler atıştırarak.)

HANIM : (İçini çeker) Ah! Ah! Ne biçim bir dünyada yaşıyoruz yarabbi?.. Görüyorsun değil mi kızım? (Hizmetçi birşey anlamadan bakar) Kaçırmışlar adamcağızı. Güpegündüz! Anlamıyorum. Kime ne kötülüğü dokunmuş ki?.. (Gazeteden okuyarak) Tanınmış iş adamının evine giren üç şehir eşkıyası… (Gazeteyi hizmetçiye uzatır) Karısı! Bak, ağlamaktan nasıl kan çanağına dönmüş gözleri… Kolay mı? Senin kocanı kaçırsalar… İnsan deliye döner vallahi!… Tozutma kızım. (Ağlamaklı) Bir de küçük oğlu var adamcağızın… Melek yüzlü bir yavrucak. Bilmem kaç yüz bin lira istiyorlarmış. Versinler de kurtarsınlar canım. Yetim mi kalsın bu yavrucak?… Sen de ana olacaksın, anlarsın. (Hizmetçi karnına bakar) Hiç bir şeye tamah etmemeli insan, hiç!.. Paraya, pula… Görüyorsun işte. Üç uğursuz… Maddiyatçı bir dünya da yaşıyoruz, maddiyatçı. Şükür allahıma zengin değiliz… Halının püsküllerini de! (İçini çeker) Oturup kalkıp şükretmeli insan. Allah nankörleri sevmez kızım. (Kapı çalınır)
HANIM : Ben bakarım. (Hanım kapıyı açar. Kapıcı eşikte belirir; elinde plastik bir çöp kovası)
KAPICI : Hele şükür üç günün sonunda…
HANIM : Şişşt!.. (Çöp kovasını alır) Hepsi bu mu? (Kapıcı başıyla onaylar) Allah allah! Sen gözünü dört aç yine. Bakarsın, gizlice aşağı indirip…
KAPICI : Yarım saat sonra gelip alırım. Kuşkulandırmayalım!
HANIM : Tabii. Tabii… (Kapıcı gider. Hanım kapıyı kapatır. Çöp kovasını şöyle bir tartar elinde)
HANIM : Hayret!.. Olsun. Bakalım hele. (Çöp kovasını karıştırır) Aaa! Konserve kutusundan başka bir şey yok. Meyve da mı yemez bu adam?… Gazeteler, dergiler… Kağıt yenilip içilirmiş gibi? (Şaşkınlıkla durur) Aman yarabbi! (Eski bir erkek ayakkabısı çıkarır çöp kovasından) Bu da nesi? (Hizmetçi öylece bakar) Pabuç olduğunu ben de biliyorum. Ama çöp kovasında ne işi var?.. Öteki teki… (Çöp kovasını karıştırır) Yok! Üstelik de tek. Büsbütün garip. Tek ayaklı değil ya bu adam? Kapıcı söylemez miydi? (Ayakkabıyı evirip çevirir) Ne kadar kocaman!.. Hani bir insanoğlunun ayağı değil sanki. (Bir çeşit hayranlıkla) Aman yarabbi!… (Kapı çalınır) Dur, hemen açma! (Çöp kovasını uzatır) Şunu mutfağa götür önce. Papuçu bırak! (Hizmetçi pabucu da almak ister) O kalsın!.. Ama beyefendiye tek söz yok, tamam mı? Yâni.. (Pabucu işaret eder) (Hanım, elinde Pabuç, yatak odaları tarafına gider. Hizmetçi, çöp kutusunu mutfağa bıraktıktan sonra kapıyı açar)
KOMŞU : (Hışımla girer) Niye açtın pattadak? Gelenin ben olduğum ne malûm?.. Bayram ediyorsunuz değil mi? Ortalık karıştı diye… Gülün! Gülün! Ama son gülen daha iyi gülecek.
HANIM : (İçerden gelerek) Kimmiş?.. Aaa, hoş geldin şekerim.
KOMŞU : Hoş mu bulduk, orasını bilmem.
HANIM : O ne biçim söz ayol?
KOMŞU : Öyle ya? Adam kaçırılmış, adam boğazlanmış umurunda mı? İlle benim evim, benim ailem diyerek…
HANIM : Sabah beri ağlamaktan gözlerim yanıyor valla.
KOMŞU : Ağlamak çare olaydı?.. Bekle, bekle evinizi başınıza geçirsinler de. Tabancayı böğrüne dayayıp… Belki o zaman.
HANIM : Tamah edilecek nemiz var bizim?
KOMŞU : Bakarlar mı? Madem kendinize ait bir eviniz var, madem rahat yaşıyorsunuz… O yemesin, ben yiyeyim diyerek… Kocam hep söylerdi zaten, söyleye söyleye işçileri… Nasıl diyorlardı? Bilinçlendirdiler de!… Asıl uyanması gereken memleketin kaymak takımı, münevverler…
HANIM : Canım, birini kaçırdılar diye… Eskiden de olmaz mıydı?
KOMŞU : Yok. Adi suçlu değil bunlar! Adi suçlunun başımın üstünde yeri var… Bey öyle diyor. Gecekondulular şehre akın edeceklermiş, herkesi evinden atıp… Nedir bu canım? Kocam işe arabasıyla gitmekten korkar. Ben desen? Şu halime bak, göze batmamak için iki yıl önceki elbiselerimi giyiyorum. Eşkıyalar! Kaatiller!
HANIM : (Gazeteye bakarak) Yavrusuna bağışlasalar bari…
KOMŞU : Şeytan bunlar! Öyle bir sızıyorlarmış ki içeri… Sanırsın anahtar deliğinden. Kimi zaman da… Bak şimdi. (Kapıya gider) Cırr kapı çalınıyor. Ne yaparsın?
HANIM : Göz deliğinden…
KOMŞU : Baktın, elinde bir demet çiçekle efendi görünüşlü bir delikanlı. Açmaz mısın? (Kapıyı açar) Açmanla da, şöyle bir el uzanıyormuş içeri…Eldivenli! (Anlattıklarını oynar)
HANIM : Aman yarabbi!
KOMŞU : (Korku filmi oynar gibi) Saç spreyine benzer bir kutudan fıss…diye bir gaz sıkıyorlarmış içeri. Fıss…Pembe bir gaz! Atlatmak için. Aslında zehirli elbette.
HANIM : Hiii!
KOMŞU : (Oyununu gittikçe abartarak) İçerdekilerin o saat gözleri görmez, sesleri çıkmaz oluyormuş. Korkunç. Bağıramıyorsun bile, düşün. Biri gırtlağını sıkarken, ötekilerde üzerine atılıp…(Hanımın kolunu büker)

HANIM : Canımı yakıyorsun ayol!
KOMŞU : Altındı, gümüştü, mücevherdi…Evdeki değerli eşyalara dönüp bakmıyorlar bile. İstedikleri ortalığı bulandırmak. Gözüne kestirdikleri birini bayıltıp sırtladıkları gibi…Kapıda belki on otomobil bekliyor. Her biri bir yöne…
HANIM : Bu trafik sıkışıklığında?
KOMŞU : Şeytan bunlar!
HANIM : Hiç duymamıştım. Bizim gazetede…
KOMŞU : Gazeteler herşeyi bilseler…Bana iki sokak ötede oturan bir arkadaş anlattı. Başka bir mahalledeki akrabasından öğrenmiş. Tıpatıp böyle. İşte bunun için, söyle kıza olur olmaz herkese kapıyı açmasın. Aşağı kapıda hep kilitli tutulmalı.
HANIM : Ah! Yukarıdaki öyle dalgacı ki… Hep unutuyor, hep.
KOMŞU : Mahsus yapmıyorsa tabii.
HANIM : Ne zaman geliyor, ne zaman gidiyor anlamıyoruz zaten. İki gün eve gelmediği de oluyormuş, gün boyu evden çıkmadığı da.
KOMŞU : Normal mi bu?

HANIM : Arkadaşları geliyormuş kimi zaman. Ama allah için, gürültü ettiklerini duymadık.
KOMŞU : Hıı, sessiz demek? Gençten bir adam için normal değil.
HANIM : Sohbet ediyorlar zâhir öyle erkek erkeğe.
KOMŞU : Sakın şey olamasın bu?
HANIM : Efendim? Ne?
KOMŞU : Pek yaygınmış son günlerde… Canım şey işte… Erkek erkeğe…
HANIM : Rezil olduk! Rezil olduk! (Usuldan bir saz sesi duyulur yukardan)
KOMŞU : Bu ne bu?
HANIM : Anlatmıştım ya…
KOMŞU : Yok canım, bir adamın tek başına saz çalması da hiç normal değil. Hem bizimki gibi bir mahallede…
HANIM : Her şeyi bir anormal, haklısın… (Ansızın hatırlar) Hiii!.. Bilsen ne buldum çöp kovasında. Gel, gel… (Komşu’yu yatak odaları tarafına sürükler) İnanılacak gibi değil.
(Hanımlar yatak odaları tarafına gidince, Hizmetçi temizliğe ara verir; saz sesine kulak kabartır… Elinde bir gazeteyle, oğul girer usulca. Gözlerini tavana kaldırır; Hizmetçi’ye döner gülümseyerek)
OĞUL : Sizin memleket havalarına mı benziyor?
HANIM : Hıı…
OĞUL : Kocan nasıl oldu?
HANIM : İyi. (Hanımlar. ellerinde pabuçla, dönerler)
KOMŞU : Müthiş!… Hakikaten!
HANIM : Kocamınkiyle kıyaslıyorum da…
KOMŞU : Bir köylülerde olur böylesi, bir de işçilerde… (Papucu koklar) Ööö, leş gibi!..
HANIM : (Hanım oğlunu görür) Geldin mi yavrucuğum? Nasıl geçti imtihanın? (Oğlan hiç birşey demeden yatak odalarına yürür) Aferin canım.
KOMŞU : (Hizmetçi’ye) Hala grevde mi kocan? (Hizmetçi başıyla onaylar) Sonu geldi, hiç merak etme! (Kötü kötü güler)
HANIM : Ne diyordun şekerim?
KOMŞU : (Alçak sesle) Ne oldu bunun maaşına zam işi?
HANIM : Söyledim ama Bey istemiyor.
KOMŞU : Öyle hemen kestirip atmasın.
HANIM : Ayol sen değil miydin kendini sömürtme, kendini sömürtme diyen?
KOMŞU : O zaman başkaydı. Suratına bayıldığımdan değil… Şu karışık günler bir geçsin hele. Bey diyor ki, yanımda çalışanlardan korkar oldum, diyor… Öyle ya, gün eşkıyanın günü. Vadetmeli, oyalamalı.
HANIM : Adam kaçıran eşkıya ile bu zavallı kızcağızın ne ilgisi olabilirmiş?
KOMŞU : Bilinmez. Bilinmez.
HANIM : (Korkuyla kekeler) Ben zaten… Ama bizim Bey… Vallahi!
KOMŞU : Az daha sabır. Az daha… Başka birşey söyleyemem. Bu gidişe dur diyen biri çıkacak elbette. Yoksa yarın senin oğlunu kaçırmayacakları ne malûm? (Bey, söve saya girer; elinde küçük bir paket)
BEY : İt oğlu it! (Komşu’yu görünce) Pardon… Nasılsınız hanımefendi?
KOMŞU : Sizi sormalı?
HANIM : Hayırdır inşallah. Senin bu saatte ne işin var evde?
BEY : Bütün gün içim içimi yedi. Sonunda… Evimi, ailemi koruma görevini bizzat yükleniyorum. (Paketten bir kapı zinciri çıkarır) Burguyla tornavidayı getirir misin lütfen.
HANIM : Elinden de gelse bari… (İçeri gider)
KOMŞU : Bravo beyefendi! Bütün vatandaşlar sizin kadar uyanık olsalar…
BEY : Uğursuzun biri gelip gırtlağımı kessin diye bekleyecek değilim ya?
KOMŞU : Evet! Şu anarşist öğrencilerin köküne kibrit suyu ekmeli ki…
HANIM : (Gelerek) Aaa, senin çocuğun yok diye… Ya benim oğlum da aralarına karışmış olaydı? (Bey’in bakışından ürkerek) Kâzâra tabii.
BEY : Bacaklarını kırarım! (Kapı kilidini sökmeye girişir)
KOMŞU : Bravo!
HANIM : Görüyor musun ne hallere düştük yukarıdaki geldiğinden beri?
BEY : Neler çevirdi yine bugün?
HANIM : Pek sesi sedası çıkmadı.
KOMŞU : Saz mıdır, bağlama mıdır… tıngırdattı ya. Mahallede duyulmuş değil!
BEY : (Kapıyı çekiçler hınçla) Allah kahretsin!
KOMŞU : Eh, ben de karanlık bastırmadan… (Gitmeye davranır)
HANIM : Paketlerini getireyim mi?
KOMŞU : Tam da gününü buldun ya? Aman kalsın, acelesi yok.
HANIM : Gene buyur. (Kadınlar kucaklaşırlar)
KOMŞU : (Kan ter içinde çalışan Bey’e) Siz de yok yere kendinizi hırpalamayın beyefendi. Sonları geldi. Sonları yakın. Söylememem gerek ama, üzülmenizi yüreğim kaldırmadığından… (Fısıltıyla) Geçen gün büyüklerden bir paşayla yemekteymiş bizim bey. Yine benden duymamış olun… Paşa manîdar bir tavırla göz kırpmış. Pek manîdar… Siz yine de benden duymamış olun. (Hanım’a) Hizmetçi’yi de dediğim gibi… (Komşu çıkar)
BEY : Ne demek istedi?
HANIM : Amaan! Öyle bir korku saldı ki içime.
BEY : Kim gelirse gelsin, korkum yok benim. Alnım açık!
HANIM : (Yukarıyı işaret ederek) Değildir… Değil mi?
BEY : (Kapıyı çekiçleyerek) Onun da bir çaresine bakacağız elbet. (Oğul yatak odaları tarafından başını uzatıp gürültünün nedenini araştırır)
HANIM : Gel yavrucuğum. Gel de babana yardım et. Ailemizin güvenliği için…
BEY : Çöpü kontrol edildi mi?
HANIM : Kuşku uyandıracak bir şey yok.
BEY : Avucuma düşecektir er geç!.. Merdiven otomatiğini de bozmuş, haberin var mı? (Oğluna hışımla) Niye güldün?
HANIM : Gülmedi babası? Hiç güler mi?
OĞUL : (Usulca) Milyoner misin ki böyle kilit kilit üstüne?…
BEY : Ya olaydım?
HANIM : O nereden bilsin babası? Şehirde eşkıyanın kol gezdiğini ve …
BEY : (Oğul’a) Yurdun, milletin için hiçbir üzüntü duymuyorsun değil mi? Söyle, duyuyor musun?
OĞUL : Hani şu… İşadamı varya, geçenki yürüyüşte tutuklanan adamları işkenceden kurtarmak için kaçırmışlar deniyor… Doğru mu?
BEY : Ne demek? Ne işkencesi? Kim kime işkence edebilirmiş? Kanunlar…
OĞUL : Gazetede diyor ki…
BEY : Hiç böyle bir laf yok benim gazetemde! (Oğul birşey demeden yatak odalarına yürür)
BEY : Bana bak! yukarıdaki kopukla görüşmek filan yok, tamam mı? Merdivende rastlayacak olsan, selâm bile vermeyeceksin.
HANIM : Ne münasebet babası… (Alçak sesle) Niye böyle saçma şeyler sokuyorsun çocuğun aklına?
BEY : Hiç beğenmiyorum hâlini… Hiç! (Hıncını kapıyı çekiçleyerek çıkarır) (Hizmetçi, elinde eski püskü çantası, çıkmak üzere giyinmiş mutfaktan gelir)
HİZMETÇİ : Hanım?…
HANIM : (Abartılmış bir şefkatle) Tabii kızım. Zaten senin bu hamile halinle fazla çalışman doğru değil. Ben bir daha konuşurum beyle. Bakalım…
BEY : Ne konuşacakmışsın benimle?
HANIM : Şişşt!.. (Hizmetçi’ye) Bir şeylere ihtiyacın varsa… Değil mi? undu, pirinçti… Çekinmeden al kızım. Kocan grevdeyken…
HİZMETÇİ : Sağol… (Mutfağa koşar)
BEY : Ne demek oluyor bu? Evimizi taşıdığı yetmezmiş gibi… Çantasına bak!
HANIM : Siz de çantasına taktınız kızcağızın.
BEY : Nereden çıktı bu apansız hamiyyet? Hiç adetin değildir ama…
HANIM : (Fısıltıyla) Anlatırım. Anlatırım. Sonra!
BEY : Ne dolaplar dönüyor yahu bu evde? (Hizmetçi elinde küçük bir kese kağıdıyla mutfaktan döner)
HANIM : (Bey’e) Bozuk paran var mı?… (Bey birşey anlamadan bir avuç bozukluk çıkarır cebinden) Al… Otobüse binersin. (Hizmetçi çıkar)
BEY : (Burnundan soluyarak) Bana bak ne söyleyeceksen… (Kapıyı takmalar) Niye kapanmıyor bu canına yandığımının kapısı? Al işte! Merdiven otomatiği de bozuk! Kapıcı kapıcı olsa… (Kapıcıyı çağırma ziline basar)
HANIM : Hıncını kapıcıdan çıkartmaya kalkma sakın.
BEY : Korkacak mıydım?
HANIM : Elbette korkmayacaksın şekerim. Ama bugünlerde… Değil mi? kapıcıydı, hizmetçiydi, kendine düşman etmemeli insan. Bu karışık günlerde…
BEY : Gene zam diye başlayacaksan?…
HANIM : Kestirip atmamalı. Komşunun kocası diyormuş ki…
BEY : Orospu olsun! Dedim, gene diyorum. Çok para istiyorsa, orospu olsun! O memelerle, tez zamanda…
HANIM : (Alınır) Yâni öyle ağzı bozuk oldun ki şu son zamanlarda… (Dışarıyı dinler) Biri çıkıyor merdivenlerden.
BEY : Kapıcıyı çağırdım.
HANIM : (Dikkatle kulak kabartarak) Yok, yok. Kadın. (Karı-koca kulaklarını kapıya dayar, dikkat kesilirler)
BEY : Şimdi anladın mı, otomatiği neden bozuyor hergele? (Kapı deliğinden bakar) Nasıl bir mal olduğunu görebilsem…
HANIM : Bekâra ev kiralamanın sonu…
BEY : Şişşt!.. (Dışarıyı dinler) Yukarı girdi, evet.
HANIM : Bir de komşu diyor ki… Öyle olaydı keşke. Erkek erkeğe…
BEY : Hah! Bir puşt eksikti apartmanda.
HANIM : Orospular daha mı iyi?
(Kapı çalınır. Bey açar. Kapıcı eşikte belirir; elinde büyükçe bir sarı zarf)
BEY : Az önce kim çıktı üst kata?
KAPICI : Bilir miyim?
BEY : Kim bilecek peki?
KAPICI : Bilmem.
HANIM : Orospular bastı apartmanı! Orospular!..
BEY : Uyuklayıp duracağına gözünü açsan…
KAPICI : Kırk parçaya bölünemem ya? Oradan oraya… Sen de bize bir ağabeylik yapmadın ki…
BEY : Öyle ya, aklın başka yerde. Apartmanı sırtlayıp götürseler haberin olmayacak.
KAPICI : Ben istemez miyim daha bir göz kulak olmak kapıya bacaya? Ama bir kapıcı maaşına kalacak olursak… Değil mi abla? Bu zamanda dört çocuk…
HANIM : Sen işini hakkıyla yap, Bey de elinden tutar elbette. Değil mi şekerim?
BEY : (Homurdanır) Düşünürüz.
KAPICI : (Beyin eline davranır) Sağol.
BEY : Düşünürüz dedim, o kadar!.. Şu zinciri takmama yardım et şimdi.
KAPICI : Baş üstüne!.. Ha… (Zarfı uzatır) Sizin posta kutusundaydı.
BEY : (Kapıyla ilgili) İyi. Bırak oraya bir yere.
HANIM : Orospular ayak basmayacak bu apartmana, tamam mı? bir de dilenciler!
KAPICI : Sen orasını bana bırak abla. (Zarfı radyonun üzerine bırakıp işe girişir) (Oğlan yatak odaları tarafından gelir; elinde gazete)
BEY : Bundan böyle… Sen de dinle oğlum. Bundan böyle olur olmaz adama kapı açmak yok, tamam mı? önce göz deliğinden bakılacak. Geleni tanımıyorsak efendim?
HANIM : Hele bir de elinde çiçek varsa… E mi oğlum?
BEY : O da olmadı… Kapıya şöyle vurulacak. Tak ta tak tak ta tak… Tamam mı? (Şifreli vurur kapıyı) Tekrarlayalım… (Tekrarlar) Zili herkes çalabilir. Ama böyle vuruldu mu anlayacaksınız ki gelen yabancı değil. Dinliyor musun oğlum?
HANIM : Dinliyor elbette babası. Kulağını dört açmış…
KAPICI : (Son vidayı da sıkıştırır) Oldu mu?
BEY : (Zincirin sağlamlığını sınar) İyi.
HANIM : (Oğluna) Gazetelerin her yazdığına inanmayacağına, ana babacığına kulak ver sen. Senin geleceğin için…
BEY : (Kapıcıya) Tak ta tak tak ta tak!…
KAPICI : (Şifreyi vurur) Tamam! (Niteliği belirsiz patlamalar duyulur dışarıdan)
HANIM : (Oğluna) İnsanları sev, geleceğe güven… (Oğlanın dışarı kulak kabarttığını fark eder) Ne var yavrucuğum?
BEY : (Kapıcıya) Sana güveniyorum ha… Yüzümü kara çıkarma!
KAPICI : Kuş olsa, elimden kurtulamaz.
(Kapıcı çıkar. Bey ardından kapıyı kapatıp zinciri takar.)
HANIM : (Oğluna) Çünkü hayat herşeye rağmen güzeldir ve…
BEY : (Oğlunun elindeki gazeteyi çekip alır) Nereden çıktı bu gazete? Kim alıyor?
HANIM : Ama şekerim… Sen demedin mi, artık ciddi, ağırbaşlı…
BEY : Oğlum, sen… Anlamıyorum. Anlamıyorum nasıl okursun böyle bir paçavrayı? Her yazdığı yalan! Her yazdığı… Ben eve gazete almıyor muyum? Her şeyin doğrusunu öğrenmiyor musun?… Şimdi anlaşıldı o işkence laflarının nerden çıktığı?
HANIM : Artık inanmıyor ki babası. İnanmıyor… Oğlum?
BEY : Bütün gün ailen için ter dök, sonra oğlun karşına geçip… Zehirlediler milleti! Yalan dolanla sokaklara döküp… (Dışarıdan patlamalar) Lânet olsun! (Hışımla çıkar yatak odaları tarafından)
HANIM : Gördün mü? Zaten üzgün babacığın. Bir de…
OĞUL : (Kapıcının bıraktığı zarfı evirip çevirir) Niye pul yok bunun üstünde?
HANIM : Efendim yavrucuğum? (Bey, bir ayağı çıplak öteki papuçlu, gibi girer)
BEY : (Avazının çıktığı kadar) Eşşoğlueşek! Eşşoğlueşek!..
HANIM : Şekerim?..
BEY : Yukarıdaki! Yukarıdaki deyyus…
HANIM : Saz mı çalıyor yine?
BEY : Saz çalsa… (alçak sesle) Yahu herif güpegündüz… Anlıyor musun?
HANIM : Aaa!.. Ahlaksız! Demek o karı?..
BEY : İnlemesini bir duysan orospunun. Köpekler gibi!..
HANIM : Yok! Bu kadarı fazla! Bu kadarı… Ne yapacak bu çocuk? Nasıl yatacak o ahlaksızın odasının altında?
BEY : Anlaşıldı! Bu herif üstümüzde oldukça bize rahat yok. Anlaşıldı! Tez vakitte hakkından gelmezsek… (Oğlunun gülümsediğini farkeder) Gene güldün! (Oğul hiç birşey demeden, sarı zarfı babasına uzatır)
BEY : Ha? Ne? (Okuyarak)… kiracı bu yönetmelik hükümlerine uy… (Öfkeden boğulacak gibi olur) Bu… Bu… İt! Geri göndermiş apartman yönetmeliğini!
HANIM : Nasıl gönderir miş? Ne hakla?..
BEY : (Burnundan solur) İplemediğini söylemek istiyor aklınca. Bizi adam yerine komadığını demeye getiriyor! İsyan!.. Düpedüz isyan! (Oğlan güler) Ne var? Hoşuna mı gitti? Yardakçısı mısın sen de?
HANIM : Ne münasebet babası? Ne münasebet?..
(Dışarıdan patlamalar. Oğlan pencereye gider)
BEY : Demek böyle? Demek herkes bana cephe aldı ha? Görürüz! Topunuzu… (Pencereye doğru) Patlatın! Patlatın!.. Görürüz!
OĞUL : (Usulca) Hayvanlar!..
HANIM : Değil mi yavrucuğum?
OĞUL : Birini götürüyorlar döve döve.. Polis mi? (Pencereyi açmak ister)
BEY : (Bir atılışta pencereyi kapatır, önün de durur) Kımıldama!
OĞUL : Yaralı galiba… Bak.
BEY : Ne yapalım yâni?
HANIM : (Oğluna sarılır) Bir kabahat işlememiş olsa… Değil mi? (Dışarıdan patlamalar)
OĞUL : Duyuyor musun?
HANIM : Ne?… (Bey’e) Sen birşey duydun mu?
BEY : Yoo… Hayal mı görüyor ne?
HANIM : (Oğlunu pencereden uzaklaştırırken) Ah yavrucuğum!.. Son günlerde çok çalışmaktan… (Canlı bir bağlama havası duyulur yukardan)
BEY : Çıldıracağım!.. Yaptı, etti, şimdi de saz çalıyor İt oğlu it! Delirmek işten değil!
HANIM : (Yatıştırıcı olmaya çalışarak) Şişşt!.. (Radyoyu açar)
SPİKER’in sesi : (Radyodan) “… kaçırılan iş adamının serbest bırakılması için istenen fidyeyi ödeyen aile…”
BEY : Devlet yok mu bu memlekette? Üç başıbozukla da baş edilmeyecekse…
HANIM : Kurtulmuş ya!
SPİKER’in sesi : “… kanun kaçakçılarının aranmasına devam edilmektedir…”
BEY : Mâdem böyle, idareyi ele alıyorum! Yasak!.. Bundan böyle pencereye sokulmak, dışarı bakmak yasak! Anlaşıldı mı? kapı hep zincirli duracak! Benden izin alınmadıkça…
SPİKER’in sesi : “… son günlerde yoğunlaşan anarşik olaylarla etkin şekilde mücadele etmek amacıyla, onbir ilde sıkıyönetim ilân edilmiştir.”…
HANIM : Allahıma şükürler olsun!
BEY : (Coşkuyla) Hah ha!.. Devlet uyumuyor! Millet uyumuyor!
SPİKER’in sesi : “… Sıkıyönetim bölgeleri içinde kalan bütün iş yerlerinde her türlü grev ve kanunsuz direniş süresiz olarak yasaklanmıştır. Bu yasağın aksine harekete teşebbüs edeceklere…
BEY : Ayaktakımına mı bırakacaktık memleketi?
HANIM : Komşunun beyinin bir bildiği var mış demek?
SPİKER’in sesi : “… kanun ve nizamlara saygılı sayın vatandaşlarımızın uyanık bulunmaları…”
BEY : Hadi ulan! Sokaklara dökülsenize gene! Hadi sıkıyorsa…
SPİKER’in sesi : “… ve şüpheli gördükleri herşeyi ve herkesi güvenlik makamlarına bildirerek, huzur ve sükunun tesisine yardımcı olmaları…”
HANIM : (Oğluna sarılarak) Yavrucuğum!..
(Dışarıdan patlamalar)
BEY : (Pencereye doğru) Yandınız! Bittiniz! Mahfoldunuz! Acımayacağız hiçbirinize!.. (Radyoda askeri marşlar…)
BEY : Hah hah ha!.. (Apartman yönetmeliğini sıkan elini tavana doğru sallayrak) Yandın!.. Hadi ulan, şimdi de tıngırdatsana sazını! Erkeklik şimdi belli olur!.. Çal! Çal da kıçına sokayım bu yönetmelikle birlikte. Gör bakalım isyan neymiş? Ayaklanma ha?.. Acımayacağız! Hadi! Erkeksen!.. (Radyoda askeri marşlar… Beyin isterik kahkahaları… Hanım oğluna sıkıca sarılmış. Oğul yay gibi gergin.)

Birinci Bölümün Sonu

III:

“FAHRİ POLİSLER”

(Birkaç gün sonra… Hanım kahvaltı sofrasında birşeyler atıştırır. Bey ile Kapıcı, dış kapının önünde. Bey pijamalı. Kapıcının elinde küçük bir not defteri ile kalem.)

BEY : Eee? Ne yapalım yâni?
KAPICI : Yânisi şu ki, mahallenin asayişi kapıcılardan soruluyor bundan böyle. Kim hırlı? Kim hırsız?.. Her katta oturanın hâlini bir bir şu deftere yazıp…
HANIM : Yukardakine gittin mi?
KAPICI : Şimdi çıkıyorum. (Kalemini tükürükler) Söyle! Adın? Soyadın? Mesleğin?
BEY : Alay mı ediyorsun ulan benimle?
KAPICI : Her birşey resmî olacak. Nüfus kâğıtlarınızı da göreceğim. Askerlik durumu, sabıka kaydı…
HANIM : Terbiyesiz!
KAPICI : Valla aynen böyle söyledi sabah gelen sivil memur. Bana ne kızıyorsun hanımabla?
BEY : (Zoraki) Başkalarına örnek olalım… (Hanım’a) Getir.
HANIM : Ayaktakımının oyuncağı olduk vallahi!.. (İçeri gider)
KAPICI : (Kalemini tükürükler yeniden) Eee?
BEY : Sabah sabah seninle uğraşamam, anlaşıldı mı?
KAPICI : Uğraşmak dedin de Bey… Öyle ya? Madem devlet bizden böylesine can alıcı hizmetler beklemekte, elbet adam sırasına koyup yardımını da esirgemez değil mi? Tut önce mahallenin nâmını namusunu emanet et, sonra üç kuruş krediyi çok gör!

BEY : Düşünürüz, dedim ya.
HANIM : (Nüfus kağıtlarını getirir) Oğlanınkini de getirdim.
KAPICI : Asıl onunkini getireceksin zaten.
HANIM : Ne demek miş o?
KAPICI : Şimdi gençlerin tekmili zan altında, öyle ya?
HANIM : (Dehşet içinde) Bizim oğlumuz?…
KAPICI : (Kinâyeli) Doğruların korkacak nesi var? ama bir de… Değil mi? Gareze gelip kötü fişlendi mi?… Allah saklasın.
BEY : Önümüzde hafta başı uğrarsın bankaya. Bakalım, birşey yapabilirsek…
KAPICI : (Bey’in eline davranır) Sağol.
HANIM : Yukardakinin de iyice bir ağzını ara bakalım.
BEY : (Heyecanla) Dur yahu… Tam sırası değil mi şimdi? Ha? (Radyonun üstünden apartman yönetmeliğini alır bir ayılışta) Şimdi de sıkıyorsa… Bunu da vereceksin yeniden. Püf diyecek olursa… Yönetmelik!
KAPICI : Haddidne mi düşmüş? (Kapıcı çıkar)
BEY : (Keyifli) Şimdi göreceğiz isyan nasıl olur muş? Göreceğiz!…
HANIM : (Kuşkulu) Nüfuslarımızı eline vermese miydik?
BEY : Kimden korkacak mışım? Namuslu vatandaşlar değil miyiz? (Gazetelere göz gezdirir)
HANIM : Ne bileyim?… Millet birbirine çamur atmak için fırsat kolluyor bu günlerde. Gazetelerde hep okumuyor muyuz? Ondan sonra, zorla bir itiraf imzalatıp…
BEY : Namuslu adamın imzalayacak itirafı mitirafı olamaz.
HANIM : İşkenceye yatırdılar mı?.. Falaka!
BEY : Ne işkencesi? Kim kime?.. Anlamıyorum, senin de mi beynini yıkadılar?
HANIM : Ne kötü bir dünya da yaşıyoruz yarabbi?.. (Sofrayı toplamaya koyulur)
BEY : İş sana mı kaldı? Kız nerede?
HANIM : Bilmem. Gecikti bu sabah.
BEY : Elbette. Yüz vere vere tepemize ettireceksin sonunda.
HANIM : Geçti o günler, geçti! Bugünden tezi yok, dizginlerini ele alıyorum yine.
BEY : (Gazetesine göz gezdirerek) Hadlerini iyi bildirdiler itoğluitlerin! Şimdi buyursunlar bakalım… Grevmiş! Direnişmiş!
HANIM : Artık hayat ucuzlar mı dersin? Komşunun beyine bakılırsa… (Oğlul, yatak odaları tarafından sessizce girmiştir)
OĞUL : Sen de inandın mı hemen?
BEY : Annenle ne biçim konuşma o öyle?
HANIM : Gel yavrucuğum, gel. Kahvaltın seni bekliyor. Yumurtanı da kaynatıveririm şimdi. (Bey’e) Benim derdim hep üniversitelerin kapatılmasından…
BEY : Eşkiyaya mı bırakaydılar?
HANIM : Yok yâni liselere de sıçrarsa… Değil mi? çocukcağız bunca çalıştıktan sonra… (Mutfağa gider) (Baba oğul sessizce bakışırlar bir süre)
BEY : Eee?.. Bugünkü programın ne?.. Ne çalışacaksın?
OĞUL : Kimya.
BEY : Ya?.. Neden? (Hanım mutfaktan gelir)
HANIM : Böyle tatlı tatlı neler konuşuyorsunuz baba oğul? (Bey homurdanır) Aaa, nen var gene ayol? (Kapı çalınır. Ana açar: Kapıcı)
KAPICI : Nüfus cüzdanlarınız…
HANIM : Yazdın mı yukardakini de?
KAPICI : Evde yok.
BEY : Nasıl olmaz mış? Bu saatte?
KAPICI : Çaldım çaldım, açan olmadı.
HANIM : (Fısıltıyla) Ya saklanıyorsa?
BEY : Yönetmelik?
KAPICI : Kapının altından attım.
BEY : Kapı dedin de… Dış kapıyı açık buluyorum kaç gecedir. Bütün apartmanın güvenliğiyle oynamaya ne hakkı var?
HANIM : Orospular rahatça girebilsinler diyedir.
BEY : Kilidi değiştireceğim. Anahtarı da vermeyeceğim hergeleye. Bilmiş olsun!
KAPICI : Her gelişinde bizimi uyandırsın yâni?
HANIM : Senin işin ne ayol?
KAPICI : Valla şu heriften kurtulayım, bir horoz keseceğim abla. (Hizmetçi eşikte belirir, soluk soluğa)
HİZMETÇİ : Kusura kalma hanım…
HANIM : Nerede kaldın kız?
HİZMETÇİ : Erkenden karakola çağırılınca…
BEY : (Telaşlanır) Ha? Kim? Neden?
HİZMETÇİ : Benim adam.. Gözcüydü dün gece. Grev kaldırılınca…
HANIM : Sevinsene. Bundan böyle tıkır tıkır maaşını alacak hiç değilse. (Hizmetçi mutfağa gider kaçarcasına)
KAPICI : Güzel kız… Ama talihi yok. Uğursuzun birine düşünce… Hayat! (Gitmeye davranır)
BEY : (Yukarıyı işaret ederek) Unutma. Gelir gelmez… (Kapıcı gider. Ardından kapıyı kilitlerler, zincirlerler)
HANIM : Haberler nasıl yavrucuğum?.. (Dikatle gazete okuyan oğlunun omuzunun üstünden eğilir; okur) “… Emniyet müdürlüğünün altıncı katından kendini atarak…” Aaa, bir işçi intihar etmiş!
BEY : Eee, ne yapalım yâni?
HANIM : Ama bu sefer senin gazeten ayol! (Oğul babasına bakar dimdik)
BEY : (Rahatsız) Ne var yahu? Yazıyor işte… İntihar etmiş! Öküzün altında buzağı arayacaksak… Ama tabii, öteki paçavra sizin beyninizi yıkadığından… İyi ettiler de kapattılar! Basın özgürlüğüymüş! Hıh… Yalan söyleme, iftira etme özgürlüğü! Şeref ve haysiyetlere… (Oğluna) Bak, benim gazeteme ilişen oluyor mu? Neden? Doğruyu yazıyor da ondan!
OĞUL : (Usulca) İntihar mı?
BEY : Ne demek?.. Niye sana bana işkence etmiyorlar da… Değil mi? Yazıyor işte… İşçiymiş. Sana ne? ailemizde bir tek işçi yok.
HANIM : Çok şükür!
BEY : (Yumuşak) Evet, bir takım haksızlıklar, eşitsizlikler yok değil. Ama böyle gelmiş, böyle gider. Bize mi kaldı dünyayı değiştirmek?
HANIM : (Oğlunu okşayarak) Üzülmekse, biz de senin kadar üzülüyoruz yavrucuğum. En az senin kadar.
BEY : (Sözünü noktalar) İşte buu!.. (Radyoyu açar) (Radyoda askeri marşlar…)
HANIM : Aman! Bu ne canım? Allahın günü marş.
BEY : (Sesini alçaltarak) Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Yerin kulağı…
HANIM : Yalan mı? demek artık kendi evinde de…
SPİKER’in sesi (Radyodan) “…tutuklanan şehir eşkıyalarının saklandıkları evlerde üç çeşit tehlikeli malzeme ele geçirilmiştir. Bir, otomatik ve yarı otomatik silahlar. İki bol miktarda cephane ve patlayıcı madde. Üç kurulu düzeni yıkmaya matuf zararlı yayınlar. Dergi ve kitaplar…”
BEY : Evet! Kaldırımlar yürünmez olduydu kitap sergilerinden.
SPİKER’in sesi : “…milli birlik ve beraberliğimizi bozucu, bir sınıfın başka bir sınıf üzerine tahakkümünü tesise yönelmiş bu türlü yayınlara ve bu yayınları basıp yayanlarla evlerinde bulunduranlara karşı sayın vatandaşlarımızın uyanık bulunmaları…”
HANIM : Vallahi öyle. anlayan da okuyor, anlamayan da!
BEY : Şişşt!..
SPİKER’in sesi : “…ve şüpheli kişileri güvenlik kuvvetlerine ihbar ederek huzur ve sükunun tesisine yardımcı olmaları yurtseverlik gereğidir”.
(Yeniden marşlar başlar radyoda. Oğul ansızın masadan kalkar)
HANIM : Ama daha kahvaltını bitirmedin ki yavrucuğum… (Oğul bir şey demeden çıkar)
BEY : Hepimizi yakacak bu oğlan. Hepimizi! Bütün gün odasına kapanmış…
HANIM : Ders çalışıyor babası.
BEY : Evet…Kimya!
HANIM : Ee, n’olmuş?
BEY : Zehir mi hazırlıyor nedir? Ya da patlayıcı madde?
HANIM : İyice zivanadan çıktın sen!
BEY : Şu yukardaki herif taşındığından beri, halini beğenmiyorum hiç.
HANIM : Yüzünü bile görmedi ayol.
BEY : Ne malum? (Yatak odaları tarafından çıkar. Kapıyı hışımla çarparak)
HANIM : Ağzımızın tadı kalmadı vallahi…(Radyoyu kapatmaya giderken, Hizmetçinin mutfaktan geldiğini görünce telaşlanır) Kapatacaktım ama…Yani…Marşları beğenmediğimden değil. Yiğitçe…Askerce canım. Erkekçe! (Hizmetçi hiç bir tepki göstermez hanımının telaşına. Kapı çalınır.)
HANIM : Ayy!..Delikten bakmadan açma sakın. (Hizmetçi delikten bakar, sonra kapıyı açar. Komşu neşeli bir tavırla girer)
KOMŞU : Günaydın. Berbere gidiyordum da, bir uğrayayım dedim geçerken.
HANIM : Buyur. Buyur…(Kapıyı zincirlemeye koşar)
KOMŞU : (Hizmetçiye) Nasıl? Aklını başına devşirdin mi güzelce? Bir daha zam mam diye dırlanacak olursan, grev yasağına muhalefetten…Ha? Kanunsuz direniş!
HANIM : Yok. Yok…Bir daha ağzını açmayacak, öyle değil mi?
KOMŞU : Beğenmeyen çalışmaz! Bundan sonra böyle. (Hizmetçiye) Zaten kim alır seni bu halinle? (Hizmetçi mutfağa gider kaçarcasına)
HANIM : (Alçak sesle) Çok da üstüne varmamalı. Ne yalan söyleyeyim, huyunu suyunu bilmediğim yeni bir hizmetçi almak benim de işime gelmez şu günlerde.
KOMŞU : Evet. Yılanın başı ezilmiş değil daha. Daha…Bey hep söylüyor, şöyle dört başı mağmur bir huzur istiyorsak,işin nereye varacağından çekinmemeliyiz diyor. Devlete yardım etmeliyiz!..Bir iş adamları toplantısındaydı dün. Merkez Bankasında fon açmaya karar vermişler.
HANIM : Devlete yardım etmek için mi?
KOMŞU : Dünyadan haberin yok ayol. Avuç dolusu para ödenecek muhbirlere. Eee nereden gelecek bu değirmenin suyu?
HANIM : Doğrusunu istersen, yani…Nasıl diyeyim? Bu muhbirlik…biraz…Ha?
KOMŞU : Nedenmiş? Onlar canımıza kastederken, biz elimiz kolumuz bağlı bekleyecekmiyiz?…Değiştir bu kafayı. Değiştir.
HANIM : Bilmem ki…İşkence etmek de şart değil ya?
KOMŞU : Ne?…Kim kime işkence ediyor muş?Hiç yakıştıramadım ağzına. Hiç! Hani bir duyan olsa…Ah! Senin bilinçlendiğini hiç mi göremeyeceğim? (Sofrayı kaldıran Hizmetçiye ilişir gözü) Hala gebe mi bu karı?
HANIM : Bugünden yarına doğuracak değildi ya?
KOMŞU : Bilinmez…(Fısıltıyla) Pek büyümüyor karnı. Ne büyüyor ne küçülüyor.
HANIM : Bu aylarda pek göze görünmez ama…
KOMŞU : Hamile olduğundan eminsin demek?
HANIM : O öyle dedikten sonra…Haa, zam koparabilmek için yapıyor diyorsan?..
KOMŞU : Ya çocuk yerine başka bir şey varsa karnında? Üstüne de bir yastık bağladı mı…Grevci değil miydi bunun kocası? Duymadın mı? Tepeden tırnağa silahlı binlerce anarşist dolanıyormuş şehirde…Silahları nereye saklıyorlar peki?

HANIM : Aman yarabbi!
KOMŞU : Karnını bir yoklamalısın. Yoklatmazsa, demek ki…
HANIM : Nasıl olur?..Utanırım.
KOMŞU : Bana bırak. (Hizmetçiye tatlılıkla) Bakar mısın kızım?
HİZMETÇİ : Buyur?
KOMŞU : Bana bir bardak su getiriver zahmet olmazsa (Hizmetçi mutfağa gider)
HANIM : Ayy! Ödüm patlıyor. Ya şimdi silahını çeker de…
KOMŞU : Şişşt! Kuşkulandıracaksın.
HANIM : Bari Bey’i de çağıraydık…
(Hizmetçi bir bardak su getirir. hanımlar “tabii” davranmaya çalışırlar)
KOMŞU : Teşekkür ederim kızım. (Suyu usul usul içer)
(Hizmetçi elinde tepsiyle bekler. Hanımlar gizlice bakışırlar…Komşu bardağı tepsiye bırakırken, dirseğiyle Hizmetçinin karnına vurur ansızın)
HİZMETÇİ : Uyy!..(iki büklüm olur)
KOMŞU : Dur! (Hizmetçiyi yakalar, karnının her yanını yoklar) Hah! Pekâlâ.
HİZMETÇİ : Buyur?

HANIM : Kaza! Kaza!…Hadi işine bak sen. (Hizmetçi gider) Günahına girdik.
KOMŞU : Yılanın başı ezilmedi daha. Korkulu rüya görmektense…
HANIM : Muhbirlere avuç dolusu para veriyorlar demek?..Hani karnında bir şey saklıyaydı?..
KOMŞU : Zengin oldunuz gittiydi! (Gülüşürler)
(Radyonun altındaki gazeteye ilişir Komşunun gözü)
KOMŞU : Sizin evinizde ne arıyor bu bozguncu gazete?
HANIM : (Korkuyla) Ha?…Şey…(Kekeler) Çöp tenekesinde…Yukardakinin çöp tenekesinde…Hani, biliyorsun ya?
KOMŞU : Ortalıkta bırakmayın. Delikanlının eline geçer meçer de… (Bey yatak odaları tarafından gelir)
BEY : Günaydın hanımefendi, nasılsınız?
KOMŞU : Mersi. Siz?
BEY : Valla…(Karısının saklamaya çalıştığı gazeteyi görür) O ne o?
HANIM : Hiç! Şey…Hiç.
BEY : (gazeteyi yırtarcasına çekip alır) Hâlâ evimize giriyor mu bu paçavra?…Ah! Hepimizi yakacak bu oğlan!
HANIM : Aaa! Çocukcağızın ne ilgisi var mış?…Hatırlasana. yukardakinin çöp tenekesinde…Değil mi?
BEY : O hergele mi veriyor oğluma bu bozguncu…
HANIM : (Büsbütün telaşlanır) Ne münasebet? Tanışıyorlar mı ki?
KOMŞU : (Ürkütücü bir tavırla) Bozguncuların, anarşistlerin üstünden üç türlü tehlikeli malzeme çıkıyormuş. Silah! Cephane! Kitap!..Sıkıyönetim bildirisini dinlemişsinizdir herhalde?
HANIM : (Konuyu değiştirmek ister) Sen de bağışta bulunacak mısın şekerim?
BEY : Ne bağışı?
KOMŞU : Anarşistleri ihbar edenleri mükafatlandırmak üzere bir fon açıldı Merkez Bankasında.
HANIM : Yaa. Tekmil iş adamları, sanayiciler…
BEY : Ben iş adamı mıyım?
KOMŞU : İsteseydiniz olabilirdiniz pekâlâ. Gene de olabilirsiniz ya.
BEY : Bakarız.
HANIM : (Kocasına alçak sesle) Beni başkalarının önünde küçük düşürmesen olmaz!
BEY : (gazeteyi hırsla buruşturur) Önce şu paçavrayı…
HANIM : Şişşt!.. (Oğlan girer,ötekilere hiç aldırmadan mutfağa doğru yürür.)
HANIM : Yüz göz olmamak en iyisi. N’olursun şekerim!..
(Oğlanın ıslıkla bir şeyler çaldığı duyulur mutfaktan: yukardakinin sazla çaldığı ezgi)
KOMŞU : Ben bu müziği bir yerden tanıyacağım ama…
(Kapı şifreli vurulur. Bey bir atılışta açar. Kapıcı eşikte belirir soluk soluğa)
KAPICI : Geldi! Geldi!
BEY : Hah!
KAPICI : Kucağında koca bir karton kutu. İyice ağır olsa gerek. Soluk soluğaydı.
BEY : Ah namussuz! Ocağıma düştün şimdi!
KOMŞU : (Hanıma) Hatırlıyor musun? İlk taşındığı gün de, böyle tabut kadar sandıklarla…
(Bu ara, Oğul mutfaktan çıkıp kapıdan dışarı uzanmıştır)
OĞUL : Kitaptır.
HANIM : Sen nereden biliyorsun yavrucuğum?
OĞUL : Baksana, merdivene düşürmüş birini. (Dışarı çıkmak ister)
BEY : (Yolunu keser) Dur durduğun yerde! Kimse dokunmayacak o kitaba, anlaşıldı mı?
OĞUL : N’oluyorsun baba?…(Karşı koyacak olur. Sonra omuz silker, odasına yürür)
BEY : Dur!..Nedir o elindeki?
OĞUL : Bıçak.
BEY : (Korku içinde) Ne yapacaksın bıçağı?
OĞUL : Kitap açacağım. Ne olmuş? (Oğlan çıkar. Ötekiler taş kesilmiş gibi kalakalırlar)
HANIM : (Komşuya) Ne günlere kaldık yarabbi! İnsan kendi çocuğundan bile kuşkulanırsa…
KAPICI : Şimdi ne yapıyoruz beyefendi?
BEY : Bana mı soruyorsun? Çıkarsın yukarı, nüfus kağıdını istersin. Neyin nesiymiş, kimin fesiymiş?..
KAPICI : Bu işi başka güne bıraksak beyefendi?
BEY : Korkuyor musun salak? Kitapmış işte.
KOMŞU : Ne malûm?
KAPICI : Değil mi hanım abla? Ne malûm? Radyoda dediler ki…
BEY : Bu gidişle rüyanda görürsün krediyi, büfeyi.
KAPICI : Bak şimdi ayıp ettin bey.
BEY : Defol! (Kapıcının yüzüne çarpar kapıyı)
KOMŞU : Belki de en iyisi dosdoğru polise gidip…
BEY : Düşman içimize kadar sokuldu. İçimize kadar!..Önce kimya çalışıyordu, şimdi bıçak alıp odasına kapandı. Ben ne bilirim aklından geçeni?
KOMŞU : Sandıkta ne olduğunu nereden bildi?
HANIM : Canım, hani merdivendeki kitap…
KOMŞU : Yok. Bence siz bu işten karalanmadan sıyrılmak istiyorsanız…
BEY : (Hanıma) Nereye koydun o resimli romanları, spor dergilerini filan?..
HANIM : At, dememiş miydin?
BEY : Sen gene de kıyamamışsındır. Bul…Çabuk! (Hanım mutfağa koşar)
BEY : Neyine gerekmiş siyaset, bilmem ne? Resimli maceralar…Değil mi? Spor?…Derslerine baksın! Ötesi…
KOMŞU : Bizim bey de hep diyor ki…
BEY : (Gerisini dinlemeden) Beyinizin yerden göğe hakkı var hanımefendi.
(Hanım kucak dolusu resimli dergiyle gelir)
HANIM : Hepsi bu bulabildiğimin…
BEY : İyi. Şimdi de evde ne kadar kitap varsa…Senin yemek kitabına kadar
HANIM : (Alınır) Aaa!..Benim kitaptan yemek yaptığımı hiç gördün mü?
BEY : Oğlanı da gönder buraya!
KOMŞU : (Toparlanır) Eh, ben de…
HANIM : Paketlerini getireyim mi?
KOMŞU : Dönüşte alırım. (Hanımlar kucaklaşırlar) Kolay gelsin. (Komşu çıkar)
BEY : (Kapıyı zincirlerken) Çabuk olun dedim!
(Hanım ile Hizmetçi yatak odaları tarafına koşarlar…Bey odanın içinde basılı yayına benzer ne varsa, gazete-dergi-kitap toplamaya koyulur)

SPİKER’in sesi (Radyodan) : “…üç çeşit tehlikeli malzeme ele geçirilmiştir. Otomatik silahlar, bol miktarda cephane ve patlayıcı madde, ulusal birlik ve beraberliğimizi yıkmaya matuf yasak yayınlar…”
(Oğul girer: bir elinde kitap, ötekinde bıçak)
BEY : (Radyoyu kısar) Gel oğlum…Seninle şöyle erkek erkeğe konuşalım. (Gözü oğlanın elindeki bıçağa takılır) Önce şu bıçağı ver bana…(Korkulu) Vermeyecek misin?
OĞUL : Kitap açıyorum.
BEY : Ver. Ben açarım. (Oğul bir şey anlamadan, kitapla bıçağı uzatır. Bey ikisini de alır, oğlunun yetişemeyeceği bir yere koyar.)

BEY : (Bir tehlikeden kurtulmuş gibi ferahlamıştır sanki) Al…(Resimli dergileri uzatır oğluna)
OĞUL : Eee?
BEY : Okursun.
OĞUL : Okumuştum zaten.
BEY : Bir daha göz at…Yenilerini de alırım.
OĞUL : Resimli dergi okuma demiştin hani?
BEY : Ben mi?…Yoo. ne zaman?
(Oğul dergileri almaz. Bu ara Hanım ile Hizmetçi girerler; kucakları kitap dolu.)
HANIM : Mutfağa mı?
BEY : Ocağın üstüne, evet.
HANIM : Yangın çıkar vallahi! (Hanım ile Hizmetçi mutfağa giderler.)
BEY : (Oğluna) Tamam mı? Öyle dedimse bile yanlışımı anladım. Ağır kitaplarla zihnini yormanı istemiyorum bundan böyle. Gez, dolaş…Spor yap!istersen bir klübe yazdırayım seni. değil mi? “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur”. Sonra…İşte. bil ki, annen de ben de senin iyiliğinden başka bir şey düşünmüyoruz.
HANIM : (Gelerek) Yaa sevgilim, babanla ben…
BEY : (Oğlandan aldığı kitabı hanıma verir) Bunu da al.
OĞUL : Baba! (Kitabı geri almak ister)
HANIM : (Oğluna sarılır) Canım!..
BEY : Tamam mı? Bozguncuların yaydığı söylentilere de kulaklarını tıkayacaksın sıkı sıkı. Hepsi yalan!(Hanıma) Tamam mı?
HANIM : Bak söylemedi deme, bir kaza çıkarsa…
BEY : Tek kitap istemiyorum evimde. Yukardaki uğursuza mı benzeyelim? (Hanım mutfağa giderken, oğluna) Anladın değil mi oğlum? Bir takım baldırı çıplaklar dünyayı değiştirmek istiyorlar diye…Bize ne? Hem nesi varmış dünyanın? Pekâlâ…
(Dışardan patlamalar. Oğul pencereye gitmek ister ama Bey engeller)
BEY : Polis bir kaç anarşistin hakkından geliyor diye…Onlara kalsa aynı şeyi bize yapmayacaklar mıydı? Biri kâzâra vuruldu, beriki intihar etti diye…Ha?
(Oğul pencereye bakar dümdüz. Hanım kucağı kitap dolu gelir.)
HANIM : Yaa, söyle söyle babası. Oğlunu ikna et. (mutfağa gider)
BEY : (Oğluna) Ana baba olarak bizim görevimiz seni her türlü zararlı düşünceden korumak. Bu cennet vatanın geleceği sana ait çünkü. Senin gibi yurtsever, iyi aile çocukları…
HANIM : (mutfaktan seslenir) Hepsini yığdık.
BEY : Geliyorum!..(Oğluna) Bu cennet vatan bizim. Başıbozuklara, anarşistler, ayak takımına teslim eder miyiz hiç? (Oğlunun sırtını sıvazlar) Tamam mı delikanlı? (Oğul’un yüzünde kıl kıpırdamaz) Aferin!.. (Bey mutfağa gider)
BEY : (Mutfaktan) Yok yahu, böyle olur mu? Dikine! Dikine! Odun dizer gibi.
HANIM : (mutfaktan sesi gelir) Dergileri alta koyalım da çıra yerine geçsin bari.
(Odada yalnız kalan Oğul, gözlerini tavana kaldırır usulca)
BEY: (Mutfaktan) İspirto yok mu Biraz? Gazyağı filan?..
HANIM: (Mutfaktan) Delirdin mi ayol? (Oğul yatak odaları taragından gider)
BEY: (Hücum emri verir gibi) Dikkat!.. Ateş!.. (Mutfaktan alevler yükselir)
HANIM: (Mutfaktan) Cayır cayır yanacağız vallahi!
BEY: (Mutfaktan) Kovaya su doldurun… Su!
(Kapı çalınır. Bey mutfaktan koşarak gelir, açar.)
KAPICI: Çaldım çaldım, açmadı.
BEY: Sonu geldi, sonu! Görürüz!… (Deli gibi yatak odalarına koşar)
HANIM : (Mutfaktan) Yanıyoruz!..
KAPICI : (Alevleri görür) Abla! (Mutfağa koşar)
HANIM : (Mutfaktan) Yetişin!.. İmdaat!
(Bey yatak odalarından gelir; bir elinde tabancası, ötekinde çöp tenekesinde bulunan pabuç)
BEY : (Şaşkın) Ne arıyor bu pabuç benim yatağımın altında?
HANIM : (Mutfaktan fırlar) Yanıyoruz! İmdaat!..
BEY : (Çılgın gibi) Nedir bu pabuç?
HANIM : (Panik içinde) Yukarıdakinin… Yanıyoruz!
KAPICI : (Mutfaktan) Su!.. Suuu!..
BEY : (Tabancasının namlusunu tavana doğru sallayarak) Alçak! Artık aile mahremetimize kadar… Sonun geldi ama!

HANIM : (Hem tabancanın, hem yangının korkusuyla avaz avaz ) İmdaaat!..
(Hanım ile Bey mutfağa koşarlar… Panik. Oğul yatak odaları tarafından gelir; çıkmak üzere giyinmiştir. Açık unutulmuş kapının önünde duraklar biran… Bey, Hanım, Hizmetçi, Kapıcı ellerinde su kovaları, tencereler… oradan oraya koşuşurlar panik içinde. Bey’in hâlâ elinde salladığı tabanca büsbütün karıştırır ortalığı… Oğul, kapı ağzından, bu gülünç koşuşturmacayı izler bir süre. Sonra gözlerini tavana kaldırır yeniden… Kimse farketmeksizin, kararlı bir tavırla çıkar.)
SPİKER’in sesi : (Radyodan) “… sayın muhbir vatandaşlarımızın değerli yardımları ve güvenlik kuvvetlerinin amansız takibi sonucu ele geçen anarşistlerin verdikleri ifadelerden, saklanacak delik arayan şehir eşkıyalarının bir dizi sabotaj hareketine girişecekleri öğrenilmiştir. Adam kaçırma, suikast, kalabalık mahallelere patlayıcı madde yerleştirme ve kasıtlı yangın çıkarma şeklinde tezahür edeceği anlaşılan bu bozguncu eylemlere karşı sayın vatandaşlarımızın uyanık bulunarak…”
(Dışarıda patlamalar… Evin içinde panik… radyoda askeri marşlar… Curcuna!)

IV.

“CİHAD”

(Radyoda marşlar… Hanım ile Hizmetçi, bilinçsizce marşın ritmine ayak uydurmuş, yangını söndürürken darmadağın olan odayı düzenlerler. Bir köşede yeni kullanılmış ütü masası… Kapı anahtarla açılır; zincir gerilir; Hanını koşup açar, Bey girer, kuşkulu. Merdiven boşluğuna kulak kabartır; kapıyı kilitler, zinciri takar.)
HANIM : (Fısıltıyla) Ne oldu?
BEY : Tamam… Elbisem ütülendi mi?
HANIM : İçerde. Yatağın üstünde.
BEY : Tamam… Elbisem ütülendi mi ?
HANIM : İçerde. Yatağın üstünde.
BEY : İyi. (Tabancasını çıkarır; namluya kurşun sürer cakalı bir tavırla)
HANIM : Ayy! Üstüme tutma allasen.
BEY : Sonu geldi!
HANIM : Adımızı vermeyeydin.
BEY : Niye umumî telefondan aradım? “Milliyetçi bir vatandaş” dedim, o kadar. Oğlan nerede?
HANIM : Odasından çıkmadı. Ders çalışıyor zâhir.
BEY : İyi bir şey bilmesin şimdilik. (Odaya göz gezdirir) Temizliğin sırası mı? Bütün eşyaları pencerenin önüne yığın hemen. Kim vurdu ya gitmeyelim.
HANIM : Aman yarabbi! Hemen ateş açarlar mı dersin?
BEY : Teslim olmayı reddedeceğine göre… Hadi! Şilteleri yığın eşyaların üstüne de. (Bey yatak odalarına gider)
HANIM : (Hizmetçiye) Tut! Tut!.. (Eşyaları pencerenin önüne taşırlar)
HİZMETÇİ : (Çekinerek) Bu neyin hazırlığı hanım?
HANIM : Sana ne?
HİZMETÇİ : Peki…
HANIM : Şilteleri buraya taşıyacaksın sonra.
HİZMETÇİ : Şilteleri?..
HANIM : Aklın ermez!
(Bey girer; yedek subay üniformasının pantolonunu giymiş, ceketi elinde)
BEY : Üniforma insanı bayağı genç gösteriyor yahu!.. (Ceketi de giyer; omuz demirlerini ovalar) Kola var mı evde?
HANIM : (Fısıltıyla) Şişşt!.. Bana ne sordu biliyor musun?
BEY : Ha? Kim?
HANIM : Kız. Bu hazırlık nedenmiş?
BEY : Kaltak! Tek kelime yok anlaşıldı mı?
(“Yukarıdaki”nin sazı duyulur usuldan)
HANIM : Başına geleceklerin farkında değil.
(Hizmetçi, sırtında bir şilteyle, gelir)
BEY : Koy oraya!.. Birkaç kum torbası da olaydı…
HANIM : Aaa!.. Çok ileri gidiyorsun artık.
BEY : (Hizmetçiye) Ötekileri de, çabuk!.. (Hanım’a) Siper savaşının temel prensibi burnunun ucunu göstermemektir.
(Kapı şifreli vurulur)
BEY : Kim o?
(Kapıcının sesi dışardan)
KAPICI : Benim beyefendi.
(Bey kapıyı açar; kapıcı eşikte belirir. Lacivertlerini giymiş, saçlarını limonlamış; iki dirhem bir çekirdek)
KAPICI : (Yılışık) İyi miyim?
HANIM : Böylece beyefendi oldun sanıyorsan?..
KAPICI : Estağfurullah!.. Ama devletin adamına kapıyı hırpanî kılıkla açarsak… Değil mi? Baksana, abim paşa gibi.
BEY : Ulan, yedek subayla paşayı ayırdedemiyorsan…
HANIM : Şişşt!..
(Hizmetçi, sırtında ikinci bir şilteyle yatak odalarından gelir)
KAPICI : Kıyak kız, ama talihi kötü. Hoş bizinki de kötüydü ya. Şimdi evelallah abimin elimden tutmasıyla…
BEY : O kredi hikâyesi bitti, kapandı demedim mi sana?
KAPICI : Ya vermezlerse ikramiyeyi?
HANIM : Koca devlet sözünü tutmaz olur mu hiç?
BEY : Hem de ne faizi var, ne vergisi!
KAPICI : Sayenizde. Bir de yukarıdakinin… (Güler) Yarından tezi yok yatırırım büfenin peyini. Önce cikletti, kolaydı… Bir de toto bayiliği düşürebileydim.
BEY : Paranı aldın mı ne haltedersen edersin… Tamam mı? Yok olacaksın ortalıktan. Bundan böyle de birbirimizi tanımıyoruz.
KAPICI : Şimdiden vicdanın sızlamaya mı başladı abicim? Eee, ne de olsa tok adam vicdanıdır. Geçer… Geçer!
BEY : Dediğim gibi… Sokağın köşesinde karşılıyorsun poli…gelenleri. (Ders ezberletir gibi) Bu kiracı taşındığı günden beri kuşkunu çekiyordu zaten. Genç! Bekâr da üstelik!
HANIM : Doğru dürüst bir eşya getirmedi. Perde bile asmadı pencerelerine.
BEY : Geleni gideni belli değil!
HANIM : Orospular!
BEY : Kocaman, ağır paketler getiriyor kimi zaman. Kitap, dergi…
KAPICI : Tipi bozuk! Cebi delik!
BEY : Radyodan son olayları da duyunca…
HANIM : Aile muhitinde bir serseri!
BEY : Vatandaşlık görevini yerine getirerek… “Siz olsanız ne yapardınız benim yerimde?”
KAPICI : (Afallar) Buyur?
BEY : Öyle diyeceksin.
KAPICI : Ha? İyi.
BEY : Aferin!
(Bey, Kapıcı’nın kravatını düzeltirken; Hizmetçi, Hanıma sokulur çekinerek)
HİZMETÇİ : hanım… Gelecek olan kim?
HANIM : Senin ne üstüne vazife?
HİZMETÇİ : Polis mi?
HANIM : Korktuğun bir şey mi var yoksa?
HİZMETÇİ : Yok ama… Öyle kötü birine benzemiyor üst kattaki bey.
HANIM : Sen ne bilirmişsin?
HİZMETÇİ : Bir keresinde… Merdivende fenalık geçirdim de… Koluma girip…
HANIM : Ahlaksız! Demek artık hizmetçilere kadar… Mutfağa! Hadi bakayım.
(Hizmetçi kısa bir duraklamadan sonra mutfağa gider)
KAPICI : Diyorum ki… Hani, arananlardan değilse bu adam… Ha?
BEY : Ne demek? Boşuna mı çene tükettik deminden beri? Hem, kim olursa olsun. Adam gibi bir adam değil!
KAPICI : Parayı doğruca ben alacağım öyle ya? Sizi tanımıyorum.
BEY : Bana bak! Bir açıkgözlük yapayım dersen…
KAPICI : Olur mu hiç? Nasıl demiştin?.. Fifti fifti. (Güler)
HANIM : Söyle, canımız da malımız da onlara emanet. Usulca… Değil mi? İnsaniyeti elden bırakmadan.
BEY : (Kapıyı açar) Hadi kolay gelsin.
KAPICI : Sağol. (Çıkar)
BEY : Şu andan itibaren evde teyakkuz durumuna geçilmiştir!
HANIM : İnşallah kan dökülmeden…
BEY : Bize ne?.. Direktiflerimi tekrar et bakayım, aklında mı?
HANIM : Alarmı duyar duymaz, sipere giriyorum ve… Oğlan ne olacak?
BEY : Odasına kilitleyeceğim. Operasyon tamamlandıktan sonra… Ha, saldırı kuzeyden gelirse eğer… Tamam mı?
HANIM : Kızın halini hiç beğenmiyorum, biliyor musun? Neredeyse yukarıdakine arka çıkacak.
BEY : Ona ne?
HANIM : Herif buna göz mü etti nedir? Bekar adamdan başka ne beklenir?
BEY : Ne demek? Biz pezevenk miyiz?
(Kapı hızlı hızlı vurulur. Hanım kendini siperin ardına atar. Bey tabancasına davranır… Beklerler.)
KOMŞU’NUN sesi (Dışarıdan) : Aaa! Açsanıza ayol!
BEY : Allah kahretsin! Hep münasebetsiz zamanlarda gelir bu karı da! (Kapıyı açar)
KOMŞU : (Girer girmez üniformalı Bey’le yüz yüze gelir) Ayy!.. (Güler) İlahi!
BEY : (Bozulur) Gülecek bir şey göremiyorum hanımefendi? Hepiniz bu yüce milletin birer neferi değil miyiz?
KOMŞU : Bu evin hali ne ayol?
HANIM : Anlatırım. Gir! Gir!
KOMŞU : Sokakta kapıcınıza rastladım. İki dirhem, bir çekirdek. Ağzı kulaklarında…
HANIM : İşte, yani… Yukarıdakini biliyorsun ya?
KOMŞU : Taşınıyor mu yoksa? Aman ne mutlu.
HANIM : Yok taşınmak değil de… (Kocasına) Sen anlatıversen.
BEY : Dedim ki… Elimiz kolumuz bağlı oturacağımıza… Değil mi? Beyinizin de dediği gibi… İşte. Varsın, bir bozguncu eksik olsun!
KOMŞU : (Durumu anlar) Bravo! Bravo! Tebrikler beyefendi.
BEY : (Alçakgönüllü) Vatanseverlik, milliyetçilik ne emrediyorsa onu yaptık… O kadar.
KOMŞU : Aman iyi ki saçımı yaptırmışım da… (Kıkırdar)
HANIM : Yaa, pek de yakışmış. Bir de bana bak. Hizmetçi gibi karşılayacağım gelenleri.
BEY : Ne karşılaması? Ne bir şey gördük biz, ne bir şey duyduk!
(Hizmetçi mutfaktan gelir; çıkmak üzere hazırlanmış; yüzü allak bullak)
BEY : Nereye gidiyorsun sen?
HİZMETÇİ : (Güçlükle) Arada bir memleket havaları çalmak kabahatse…
HANIM : Yukarı!?
BEY : Gebertirim! (Bir atılışta yakalar kızcağızı)
KOMŞU : Casus! Casus!
HİZMETÇİ : (Acıyla inler) Beyefendi…
HANIM : Orospu! Orospu!
BEY : Yürü!.. Yürü diyorum! (Kolunu bükerek mutfağa sürükler hizmetçiyi)
KOMŞU : Her yere sızdılar! Bey dememiş miydi, her yere sızdılar?
(Bey, Hizmetçiyi zorla mutfağa sokup üstünden kilitler)
HANIM : Koynumuzda yılan besliyormuşuz da…
BEY : Beynini yıkadılar milletin! Beynini… (Hizmetçi içerden kapıyı yumruklar) Kaltak… Kesmezsen!.. (Tabancasını çıkarır)
KOMŞU : (Korkuyla) Ayy!..
BEY : (Mutfak kapısını aralayıp, namluyu içeri sokar) Gebertirim!
(Hizmetçinin sesi soluğu kesilir)
KOMŞU : Sahici mi? Dolu mu?
BEY : (Kasılarak) Övünmek gibi olmasın ama, askerdeyken keskin nişancıydım hanımefendi.
KOMŞU : Elimi alabilir miyim? İzin verirseniz…
BEY : (Tabancayı verir) Namluda kurşun var, dikkat!
KOMŞU : (Tabancayı tartarak) Ne kadar da ağır… (Kıkırdar)
(Yukarıdakinin sazı duyulur yeniden)
HANIM : Duyuyor musun? Hâlâ bir şeyin farkında değil.
BEY : Baskın basanındır!.. Hanımefendi, siz artık isterseniz…
KOMŞU : Ödüm patlıyor vallahi. Ya tam ben kapıdan çıkarken… (Kıkırdar) Ha? Anarşiste benziyor muyum ne dersiniz? Aman Allah saklasın!
HANIM : Kalmak istersen, yerimiz çok.
BEY : Emrini alır almaz, tam siper! Hep birlikte…
KOMŞU : Delikanlı evde yok mu?
BEY : (Hanıma) Evet. Onun kapısını da kilitlemenin de zamanıdır artık. Ayak altında dolanmasın.
(Hanım yatak odalarına gider)
KOMŞU : Yazık. Vallahi yazık!
BEY : Buyrun? Anlayamadım?
KOMŞU : Sizin kadar uyanık ve muktedir bir erkek devlet kapısında çürüsün, olur şey değil. Yok vallahi…bizim beyle elele vereydiniz…Dağları oynatırdınız, dağları.
BEY : Valla benim de canıma tak etti hanımefendi. İnşallah ilk fırsatta…
HANIM’ın sesi : (İçerden çığlık çığlığa) Yok! Yok!
BEY : Ne?
HANIM : Oğlan odasında yok!
KOMŞU : Aman yarabbi!
(Bey yatak odasına koşar)
HANIM : Yavrucuğum!…Yavrum…
KOMŞU : (Yatıştırmaya çalışır) Şekerim…Kendine gel. Dur hele…Bak…Şekerim…
HANIM : (Boşanır) Kuzucuğum…
BEY : (Soluk soluğa gelir) Yok!
HANIM : Git! Ara bul oğlumu! Elini ayağını öpeyim…Hemen!
BEY : Nerede? Nasıl? Geldiler gelecekler…
SPİKER’in sesi (Radyodan) : “…kundakçılık, suikast ve rehin alma şeklinde bir dizi sabotaj hareketine girişecekleri öğrenilen…”
HANIM : Kaçırdılar yavrumu…Kaçırdılar!
SPİKER’in sesi : “…sayın vatandaşlarımızın uyanık bulunarak…”
BEY : Kim? Nasıl?…
(Radyoda marşlar)
KOMŞU : Olamaz mı? (Fısıltıyla) Yukardaki meselâ.
HANIM : (Sinir krizi geçirmektedir artık) Hain! Kaatil!
BEY : (Yatıştırmaya çalışır) Şekerim…
HANIM : Dokunma bana! Dokunma!…Yavrucuğum! (Ağlar) Kaçırdılar!
BEY : Hani o herifi görmemişti bile?
KOMŞU : Ya içerde bir suç ortağı varsa?
BEY : Yâni…(Mutfağa bakar)
KOMŞU : Ne yapmaya kalkıştı az önce?
HANIM : Kaatil!
(Hanım mutfağa doğru atılır ama kocası engeller. Üçü de susup birbirlerine bakarlar. Sonra, Bey, kararlı bir tavırla tabancasını çeker; mutfak kapısına sokulur; kilidi açar usulca…Bekler. Kapı aralanır. Hizmetçi başını uzatıp bakar; odanın bir köşesine saklanmış olan “sayın muhbir vatandaşları” göremez. Birkaç adım atar… Bey, bir atılışta arkasına geçer;hanımlar da önden “kuşatırlar” Hizmetçiyi. Gergin bir susma)
BEY : Oğlum nerede?
(Hizmetçi bir şey anlamadan bakar öylece)
HANIM : Söylesene cadı!
BEY : (Namluyu Hizmetçinin şakağına dayar) Ha?
HİZMETÇİ : Nereden bilirim?
KOMŞU : Sen bilmeyeceksin de…
HİZMETÇİ : Vallahi…
HANIM : (Üstüne atılır) Orospu!
HİZMETÇİ : İmdaat!
BEY : Sus. Gebertirim! (Bir savuruşta divanın üstüne atar kızcağızı)
KOMŞU : Karnına dikkat!
HANIM : O bizim oğlumuza acıdı mı? Gözlerini oymalı…(Ağır bir nesneyi Hizmetçinin başının üstüne kaldırarak) Kafasını ezip…
KOMŞU : (Engel olarak) Olmaz! Nasıl konuşur o zaman?
BEY : (Saatine bakarak) Yahu, polisler neredeyse…Hey allahım!
KOMŞU : (Bey’e) Falaka!
BEY : Ha?
KOMŞU : Ne öldürürmüş, ne iz bırakırmış. Gazeteler hep yazmıyor mu?
BEY : Hamur oklavası…Çabuk!
HANIM : Yavrucuğum!..(Ağlayarak mutfağa koşar)

HİZMETÇİ : İmdaat!..
BEY : Kes! (Tabancayı şakağına dayar; komşuya) Çamaşır ipini…
(Hanım, oklavayla gelirken; Komşu içeri koşar)
HANIM : Etlerini yolmalı!..(Ağlar) Kuzucuğum…
(Komşu çamaşır ipini yetiştirir)
BEY : Arkadan! Arkadan! (Hizmetçiyi sıkıca tutar; Komşu bağlamaya girişir)
HİZMETÇİ : İmdaa….
BEY : (Hizmetçinin ağzını kapatır) Plaster! Banyoda olacaktı…
HANIM : Kaatil! Geberteceğim!..(Ağlayarak yatak odaları tarafına koşar)
BEY : Rahat dur kaltak! (Hizmetçiyi tokatlar)
KOMŞU : Ayaklarını da…(Hizmetçiyi sıkıca bağlar)
(Hanım, plaster bobiniyle gelir)
BEY : Ağzına! Boydan boya…
HANIM : Yavrucuğum!…(Ağlar)
HİZMETÇİ : İm…

(Hizmetçinin ağzını boydan boya plasterle yapıştırırlar)
BEY : Oklavaya bağlayın ayaklarını!
HANIM : Kaatil!..
(Hizmetçi kurtulmaya çabalar. Hanımlar beyin yardımıyla ayaklarını oklavaya bağlarlar sıkıca. Bey, birşeyler aranır)
KOMŞU : (Hanım’a) İki yandan tutup kaldıracağız…Hah!
(Hanımlar, Hizmetçinin ayaklarını kaldırırlarken, Bey de aradığını bulmuştur; madeni perde sopasıyla gelir)
BEY : Çoraplarını da çıkarın. Çoraplarını!
HANIM : Anadan doğma soymalı orospuyu!
(Hanımlar anlaşılmaz bir hevesle Hizmetçinin çoraplarını sıyırırlar. Hizmetçi plasterin izin verdiği ölçüde bağırmaya çabalar. Bey, çığlıklarını bastırmak için radyoyu açar: Marşlar)
BEY : Şimdi görürsün kalça kıvırmak neymiş? (Perde sopasını hınçla indirir Hizmetçinin tabanlarına)
HANIM : (Ağlayarak) Nereye sakladınız yavrucuğumu?
(Perde sopası, radyodaki marşın ritmine uygun olarak inip kalkar bir süre)
BEY : (Soluk soluğa durur) İtiraf et!
KOMŞU : Tabanları şişti iyice.
HANIM : Patlasın!..(Ağlar) Yavrucuğum!..
BEY : İz bırakmayacaktı hani?
KOMŞU : Tuzlu suya sokuyormuş polisler…Söylendiğine bakılırsa…
BEY : (Hanım’a) Hadi! Leğenle!..
HANIM : Tuzlu?..(Ağlar) Canııım!..(Mutfağa koşar yeniden)
BEY : (Hizmetçiyi sarsalayarak) Canımıza, malımıza göz dikmiştiniz ha? Oğlumuza…Hava alırsınız!
KOMŞU : Bizi gecekondulara tıkıp apartmanlarda keyif süreceklerdi akıllarınca!
BEY : (Hizmetçiyi tokatlayarak) Ha?
KOMŞU : Hepimizi hizmetçi diye kullanıp…
BEY : Canınıza okuyacağız!
KOMŞU : Neymiş? Onlar gebersin, biz yaşayalım!
BEY : Söyle! Nerede oğlum?
(Hanım su dolu plastik bir leğenle mutfaktan gelir)
HANIM : Bütün paketi boca ettim…(Ağlar) Orospu!…Kuzucuğum…
(Üçü birden, Hizmetçiyi yaka paça ayağa kaldırıp, ayaklarını leğene sokarlar; Hizmetçi inler)
KOMŞU : Yakıyor değil mi? Nasılmış?…
HANIM : (Hizmetçinin saçlarını çekerek) Orospu!..Söyle nerede yavrucuğum?
BEY : (Kaçmak isteyen Hizmetçiye) Kaçamazsın!
HANIM : (Hizmetçinin sırtına biner) Oğulcuğum…Kaatil!
(Hanımın sırtında tepinmesine dayanamayan Hizmetçi, yere yığılır)
KOMŞU : (Düş kırıklığıyla) Yok. Böyle olmayacak.
BEY : Oysa gazetelere bakılırsa, bülbül gibi…
KOMŞU : (Büyük bir buluş yapmış gibi) Gazeteler…Tamam! bakalım neler yapıyorlarmış o eşkıyalara. Kadınlara hele.
BEY : Hah! (Hanıma) Oğlanın gazeteleri?
HANIM : Attım.
BEY : Allah kahretsin!Neden? İşe yarayacaktı kırk yılın başında.
HANIM : Çöp tenekesinin dibinde belki bir tane…
KOMŞU : İnşallah! (Mutfağa koşar)
BEY : (Hizmetçiyi yeniden kanepeye uzatır) Bizi kul köle edecektiniz ha? Bizi?
HANIM : Bizim çocuklarımızı fabrikalara sürüp, kendi piçlerinizi üniversitelere. Kaatil! Nankör! (Hizmetçiyi tokatlar)
BEY : (Gözü Hizmetçinin çıplak bacaklarında) Orospu! (Kızcağızın memelerini sıkar hınçla)
(Komşu, elinde yağ lekeli bir gazeteyle gelir)
KOMŞU : (Okuyarak) …yargıca da anlattık. Polis sorgusu sırasında olanlar bizi ilgilendirmez dedi. Oysa bu ifadeleri imzalattırmak için işkenceye uğradığımızı, falaka ve cinsel organlarımıza cop ile tecavüz edilerek…
BEY : Cop!..Ne? Nereden? (Aranır)
(Hanım, koltuğun altında yukardakinin çöp tenekesinde bulunan pabucunu çıkarır)
HANIM : Hah!..(Hizmetçinin üstüne atılır) Madem bu kladar meraklıydın yukardakinin…şeyine! Al! Al! (Pabucu, Hizmetçinin karnına bastırır)
KOMŞU : (Bey’e) Ağzı uzunca bir şişe…Belki? Şampanya şişesi filân meselâ.
BEY : Hah!..İyice Yağladım mı…(Mutfağa koşar)
HANIM : (Hala Hizmetçinin üstünde) Madem bu kadar meraklıydın… Kaatil! (Ağlar) Yavrum!
KOMŞU : Yaa!.. Yaa!..
BEY : (Elinde bir köpüklü şarap şişesiyle mutfaktan gelir) Vıcık vıcık!..
KOMŞU : (Gazeteye göz atarak) Öyle diyor, evet.
HANIM : Gördün mü orospuluğun sonunu? (Hizmetçinin saçlarını çeker)
KOMŞU : (Bey’e) Basın özgürlüğünün yararları…(Güler)
(Bey, şişeyi Hizmetçinin karnına bastırır; Hizmetçi inler)
BEY : Hoşuna gitti kaltağın!
HANIM : Tabii. Köylerinde eşek…şeyine alışıktır bunlar! Eşek!..
KOMŞU : (Hizmetçiyi sarsalayarak) Hoşuna mı gitti?
HANIM : Söyle nerede yavrucuğum? (Ağlar)
BEY : Orospu! (Hizmetçinin memelerini sıkar)
KOMŞU : (Gazeteden okuyarak) …kulak memelerimize ve cinsel organlarımıza elektrik cereyanı vererek…Duydunuz mu? Anarşistlerin mahkeme önündeki ifadesi.
BEY : Memelerine, evet!
KOMŞU : Modern metotlara dayanamaz bu dağdan inmeler, kalıbımı basarım!
BEY : Ütünün kordonunu getir çabuk! Elektrik ızgarasınınkini de.
HANIM : Kuzucuğum…Anasının kuzusu! (Ağlayarak mutfağa koşar)
KOMŞU : Üçlü priz?
BEY : Kanepenin arkasında.
KOMŞU : Demek o kirli tırnaklarınızla gözümüzü oyup…
BEY : Bu güzelim vatana sahip çıkacaktınız ha?
KOMŞU : Babalarının malıydı?!
(Hanım elektrik kordonlarıyla gelir)
HANIM : Kaatil! Orospu!
(Komşu kordonları prize sokar)
KOMŞU : Kulak…
BEY : Memelerine! Memelerine! (Hizmetçinin bluzunu yırtar)
(Hizmetçi kurtulmak için çırpınır ama kadınlar üstüne çullanıp sıkıca tutarlar. Bey, kordonlardan birisini bir kulak memesine, ötekini göğsüne yapıştırır kadıncağızın. Dördü de elektrik şokuyla sarsılırlar…Hanım bir yana, Komşu bir yana savrulur. Hizmetçinin vücudu acıyla kıvranır; kanepeden fırlayacak gibi olur. Bey dehşet içinde kordonları prizden çıkarır. Hizmetçi son bir kez daha sarsılır sonra hareketsiz kalır. Radyoda marşlar… “Sayın Vatandaşlar” güçlükle doğrulurlar; hareketsiz yatan Hizmetçiye bakarlar korkuyla. Sonra çekine çekine sokulurlar. Bey, Hizmetçinin kalbini dinler; Komşu göz kapağını kaldırıp bakar… Hanım boğuk boğuk ağlar.)
KOMŞU : (İyimser olmaya çalışarak) Ne yani?..Uğursuzun biri değil miydi? Anarşist!..Kim sorabilir hesabını? Kaatil!..Değil mi?
HANIM : Hayır! Hayır! Biz kaatil değiliz! Hayır!..(Ağlar)
KOMŞU : Tabii. Ne münasebet?..Onlardandı, dersiniz. Canımıza kastetmişti…Sonra bir kalp krizinden…Olamaz mı? Ya da, ne bileyim?…Evet! Yakalanacağını anlayınca intihar etti!
BEY : (Kendi kendine konuşur gibi) O işçi…Hani. Emniyetteki…
KOMŞU : Tamam! Bravo!
BEY : Evet. (Hizmetçinin ölüsünü sırtlamaya çalışır)
(Yukarıdakinin sazı duyulur yeniden. Yalnız bu kez bir ıslık eşlik eder saza)
HANIM : O! Kaatillerin elebaşı o!
BEY : (Sırtında Hizmetçinin ölüsüyle) Pencerenin önünü açın!
(Komşu, pencerenin önündeki şilteleri açmaya koşar)
HANIM : Gebertmeli!..(Ansızın ıslığı farkeder) Islık! Islık!
BEY : (Pencereye koşarken) Çekil!
HANIM : (Deli gibi) Islık!..Yavrum!
(Canavar düdükleri duyulur sokaktan: keskin fren gıcırtıları; yüksek sesle verilen komutlar… Bey, o ara, Hizmetçi’nin ölüsünü pencereden aşağı fırlatır. Sayın vatandaşlar siperlerinin ardına sinerlerken, koşuşmalar duyulur merdivenlerde; kırılan kapılar…)
HANIM : (Avazının çıktığı kadar) Yavrum!..Kaatiller!
(Hanım kapıya doğru atılmak ister; Bey atılır, karısını kucakladığı gibi siperin ardına atar. Aynı anda yoğun bir yaylım ateşi…Yukarda. “Sayın Muhbir Vatandaşlar” birbirlerine sarılmış bekleşirler. “Savaş” biter. Merdivenlerde ayak sesleri yeniden. Canavar düdükleri; uzaklaşan otomobiller… Uzun bir sessizlik olur sonra.Yalnızca radyoda marşlar! Kapı şifreli çalınır. Kimse kımıldamaz önce. İlk hareket Komşu’dan gelir; çekine çekine kapıyı açar…Kapıcı belirir eşikte.)
KAPICI : İşte böyle…Hava aldık. Arananlardan değilmiş, iyi mi?..Hoş bir uğursuz dünyadan eksik olmuş, yok bir zararı. Ama hava aldık. Ne ikramiye, ne…Sizin de başınız sağ olsun!…Ama ne arıyordu canım o herifin evinde? Evlat acısı…Evet. (Bey ile Hanım bir düş yaşıyormuşcasına doğrulurlar usulca)
KAPICI : Kız da güzel kızdı canım…Ama dediğim gibi, talihi kıt. Neyse tanışmıyoruz bundan böyle. (Kapıcı çıkar. Ötekiler taş kesilmiş gibi kalakalırlar. Neden sonra Komşu rahatsızlıkla kımıldanır, kimsenin yüzüne bakmadan oralarda bir yerlerde sürünen süslü paketlerini toplar…Kapıya yürür ardına bakmadan. İnceden inceye bir saz sesi duyulur pencere tarafından; sayın vatandaşlar korkuyla o yana dönerler. Sonra üstlerinden, altlarından, her yanlarından bir ıslığın eşlik ettiği sazlar…Aynı ezgiyi tamamlayan. “Sayın Muhbir Vatandaşlar” sırt sırta verirler dehşet içinde…Dört bir yandan giderek yükselen müzik; birbirlerine yaslanmış oldukları yerde deliler gibi dönen “Muhbirler”.)
“SAYIN MUHBİR VATANDAŞLAR”ın SONU

Eğlenceli oyun sonlarını sevenler için: Kapıcı avuç dolusu parayla gelir ama paylaşmaya kalmadan, sırtından vurulup odanın içine yığılır boylu boyunca. Ölüsünün üstünden atlayarak polisler girerler; boş gözlerle olayı seyreden “Sayın Muhbir Vatandaşlara” aldırmadan, kapıcının avucundaki para destesini söke söke alırlar. Tam çıkacaklarken, sessizce girmiş olan subaylarla burun buruna gelirler. Subaylar “thompsonlarını” ateşlerler; kısa bir yaylım ateşi. Parsayı subaylar toplar bu kez. Ama onların da çıkmalarına kalmaz, iyi giyimli- kalın enseli birkaç sivil yollarını keser; süslü kağıt bıçaklarıyla katlederler subayları. Ardından S.A.’lar, S.S.’ler, “Komandolar”, CİA ajanları, James Bond…ve belki Sergio Leone… Bu çılgın kıyımın sonunda “Sayın Muhbir Vatandaşlar” hareketsizlikten sıyrılırlar usul usul. Önce çekingen, sonra coşkuyla alkışlarlar “gösteriyi”. Kıyıma katılanlar da, sayın vatandaşları. Herkes herkese alkış tutarken…)
“SAYIN MUHBİR VATANDAŞLAR”ın İKİNCİ SONU

Başar SABUNCU, 1971-1976