21. yüzyıla şiddetli bir hegemonya mücadelesinde kaybetmekte olduğunun bilinciyle giren ABD, ‘proje’leri tutunmaya çalışıyor. Afganistan ve Irak’ın işgalinin yanı sıra Malaka Boğazı’ndan Basra Körfezi’ne, Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar uzanan ve ağırlıklı olarak İslam ülkelerinin yer aldığı bir coğrafyaya ekonomik-askerî çıkarlarının tek yanlı tariflerinin biçimlendirdiği politikalarla yerleşiyor. Soğuk Savaş döneminin güç dengeleri yerle bir edilirken, Ortadoğu haritası Washington tarafından ‘genişletiliyor’ ve Somali’den Karadeniz kıyılarına, Pakistan’dan Kafkaslar’a ve Orta Asya’nın derinliklerine uzanan yeni bir Amerikanlaştırılmış jeopolitiğin alanı haline geliyor. Bu muazzam alanın petrol ve doğalgaz başta olmak üzere tüm kaynaklarının denetimini ele geçirmek ABD emperyalizminin küresel egemenlik stratejisinin temel hedefi olurken, bölgenin siyasi, sosyal, kültürel, dinî birikimlerinin Washington’un çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi gündeme taşınıyor.
ABD Başkanı’nın güvenlik danışmanı Rice’in 7 Ağustos 2003’te The Washington Post’ta yayımlanan ve 22 ülkeyi hedef alan ‘Transfarming The Middle East’ (Ortadoğu’yu dönüştürmek) başlıklı yazısını, Bush’un 6 Kasım 2003’te açıkladığı ‘Ortadoğu’yu özgürleştirme stratejisi’ izliyor, Başkan Yardımcıs Dick Cheney’in Davos’ta gündeme getirdiği ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ni, Dışişleri Bakanı Colin Powell’in bölge ülkelerinin yetkilileriyle yaptığı görüşmeler ışığında değerlendirdiğimizde ise yeni bir haritanın ipuçlarını görmek mümkün hale geliyor. Haziran ayında gerçekleşecek G-8 ve NATO toplantılarında, konunun ayrıntılı bir biçimde görüşüleceğine dair haberler dünya basınında yer alıyor. ABD, bölgenin coğrafi parametrelerini daha şimdiden çıkarları doğrultusunda değiştirmiştir. Brezizinski’nin ‘global balkanlar’ olarak tarif ettiği bölgede, tüm ülkelerin politik, kültürel, askerî, dinî alanlardaki egemenlik unsurları ABD’nin tek yanlı müdahalesine açık hale getirilmeye çalışılmaktadır. 112 milyar varillik tespit edilmiş petrol rezervinin yanı sıra 100 milyar varillik tahmini rezerviyle Suudi Arabistan’ın yerini almaya aday olan Irak’ın tümüyle ABD denetimine girmesi, günlük 7 ile 10 milyon varile ulaşabilecek bir petrol üretimi anlamına gelecektir. Bu durum OPEC’in sonu olur.
İsrail’in askeri üstünlüğünün garantisi ABD’nin stratejik zorunlulukları arasındadır. Suriye’ye yönelik parçalayıcı bir taarruz, Irak direnişinin geriletilmesine bağlıdır. İran ise Orta Asya ve Kafkaslar’a uzanan etki alanı ile ABD’nin büyük düşmanıdır. Nükleer yıkım tehdidi dahi her türlü askeri seçenek İran için rezervde bekletilmektedir. Kafkaslar’da ise Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’da etkisini artıran ABD, Rusya’yı Orta Asya’da bulunan üsleriyle birlikte bu bölgeden de kuşatma hesapları içindedir. Tüm bu gelişmelerin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ile etiketlenerek sunulması önümüzdeki dönemde yaşanacak vahşetin derecesi anlamında ‘yeni’dir. Filistin önderliğinin tam bir haydutlar şebekesine dönüşmüş ve devlet meşruiyeti bulunmayan siyonaziler tarafından suikastlarla tasfiyesi, bu vahşetin Irak’ta ambargo ile öldürülen 1 milyon çocukla birlikte düşünüldüğünde boyutlarını ortaya koyuyor. Bölge haklarının güvenebilecekleri hiçbir uluslararası kurum yoktur. Ancak bu tablo, devrimci patlamaları kaçınılmaz olarak tüm Ortadoğu’nun gündemine sokacaktır.
Ilımlı İslam ile İslam’a karşı İslam stratejisi geliştirilmektedir. Emperyalistlerin desteği dışında meşruiyeti olmayan işbirlikçi rejimleri tehdit eden, tarihsel ve coğrafi aidiyet duygusuna sahip İslami hareketler ‘terörist’ damgasını yemektedirler. İstanbul’da yapılacak olan NATO toplantısı ‘hilafeti’ Amerikanlaştırmanın ve İslami ‘tecdidi’ (yenilenmeyi) ABD’nin görev alanına terk etmenin ilk adımıdır. Ilımlı İslam’ın emperyalizmin çiftliklerinde beslenen CEO’ları, şirketleşmiş din temelinde, Neo-liberalizmle uyumlu, Siyonist damar içermiş ve Yahudileştirilmiş bir Müslümanlığın propagandasını yapmaktadırlar.
Ekonomik ve siyasal çıkarlarının ‘zebunu’ olmuş bir güruhun ‘tarihin sonu’nu ilan edenlerle bir araya geldiğinin görülmesi Ortadoğu için aydınlatıcı bir olgudur. Ayrıca bu tür toplantıların emperyalist projeler çöplüğü Washington’da yapılıyor olması umutsuzluk ve korkularının göstergesidir.
Evrensel Gazetesi, 21 Nisan 2004,Çarşamba, Yıl:4, Sayı: 982
İlk yorum yapan olun