22 Kasım 2004
“Ulus devletler kendi intiharlarından başka bir şeyi yönetebilir durumda değiller; bu nedenle onlar üzerinden hesap geliştiremeyiz. Bu bölgede Kürtler, Türkler, Araplar barışı birlikte aramalılar. Hiçbir halkın bir diğerinden kopuk kurtuluş ihtimali yok.”
Ben “Kurtlar Vadisi” dizisini izlemiyorum. Çünkü Türkiye, Ortadoğu ve dünyadaki gelişmeleri takip ederken düştüğüm dehşet beni tüm basit senaryoları reddetmeye itiyor. Mafyatik sistemin hormon gibi çete salgılayan siyasal yapısıyla boğuşurken odak noktalarını iyi analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun için kafa yoran tüm insanların aklını birleştirmesine ihtiyaç var. Ben de Suat Parlar’a gittim. Bürosunda buluştuk. Kirli tabloya birlikte baktık. Gördükleri önemliydi…
Pınar Selek: Arka arkaya çeşitli sinyaller alıyoruz. MİT-mafya-yargı ilişkisini, Çakıcı’yı, Peker’i, Uzan’ı Amerikan filmleri gibi izliyoruz. Siz bu tabloda ne görüyorsunuz?
Suat Parlar: Adına küreselleşme denilen sürecin Türkiye’ye yansıması bir takım prizmalardan geçerek oluyor. Bu prizmalar aşağı yukarı 35 senelik kanlı bilmecelerden oluşuyor. Çok yanlış bir şekilde yaşananlara “Susurluk Süreci” deniyor. Ne Susurluğu! Burada söz konusu olan Türkiye’de adına kontrgerilla denilen gücün yıllara yayılan katliam düzenekleridir. Devleti ele geçirme sürecidir. Büyük bir sermaye birikim düzeneğini işletmesidir. Bence tüm olup bitenler ancak Türkiye’nin sermaye birikim süreci çerçevesinde anlaşılabilir. Türkiye kirli paraya dayalı kalkınma yolunu seçmiştir ve militer bir birikim sürecini işletmektedir.
Pınar Selek: 12 Eylül süreci bu birikim sürecinde önemli bir dönemeç değil mi? Bu süreçte Özal eliyle kurulan ekonomik sistem mafyatik bir karakter taşıyor. Hayali ihracat, kumarhaneler, bankerler, kara para aklama mekanizmaları, başlayan uyuşturucu üretimiyle oluşan kayıt dışı ekonomi sporu, siyaseti, orduyu, yargıyı, mafyayı birbirine bağlamadı mı?
Suat Parlar: Dönemeç olabilir ama 12 Eylül milat değildir. Bizde genelde milatlarla düşünme alışkanlığı var. Bu kafa tembelliğini de getiriyor. Tarihsel akışı bütünlüklü olarak görmemizi engelliyor. 12 Eylül çok büyük bir dış politika ve askeri operasyondur ve NATO doktrinlerindeki bir değişim anına işaret eder. Seçmeli Caydırıcılık Doktrini, iç uygulamasını Türkiye’de bulmuştur. Başlangıcı 12 Eylül öncesindedir.
Pınar Selek: Psikolojik Hareket Planı kapsamında birçok kurum ve kişiye yönelik ciddi harekatlar düzenlenmişti. Şimdi MGK’nin, bir dönemin belgelerini demokrasi adına yok etmesi, geçmişle hesaplaşmamızın da önüne geçmiyor mu?
Suat Parlar: Türkiye’de belge sıkıntısı yok. Belge bolluğu var. MGK istediği kadar çöp üretebilir. Bu belgeler olsa da olmasa da şimdiye kadar toplanan belgeler gerçeği olduğu gibi görmemizi sağlıyor. “Türkiye’de büyük belge kopukluğu var, gerçekler açığa çıkamıyor” söylemi gelişiyor. Daha hangi gerçek açığa çıkacak? Türkbank’ta neler yaşandığı ortada. Katliamlar ortada. Bu sisteme suç duyurusu yapmak insanın kendine olan saygısını sorgulaması demek. İtalya’da 60 bin kişi Gladio soruşturmalarında gözaltına alındı. Sonra Gladio’nun en önemli isimlerinden olan Berlisconi İtalya’da başbakan yapıldı. Türkiye’de kontrgerillanın suç üstü tutanakları belli. Bunlar 1970′lerde mahkemelerde kayda geçirilmiş vaziyette. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nda Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ın finansörü olarak adı geçen şahıs şu anda medya imparatoru. Bunun daha ötesi var mı?
Pınar Selek: 2003’ün Eylül ayında İsmet Berkan gizli maddeyi bilen bir kişiden biri olduğunu, ancak PKK’ye karşı verilen mücadeleye zaafiyet vermemek için açıklamadığını yazdı. Sizce ne demek istedi?
Suat Parlar: Gazeteciler fantaziyi çok seviyorlar. “Kozmik Sırlar” var demek saçma. Tarihsel açıdan iz süreceğiz. Kontrgerilla uygulamaları konusunda hiçbir sır yok. İtalya’daki Gladio bir model olarak değerlendirilebilir. Bu modelde din adamları, iş adamları, büyük yargıçlar, sendika liderleri, gençlik liderleri yer alır.
Pınar Selek: Siyah gözlüklü adamlar değil yani..
Suat Parlar: Hayır. Bunlar görev bilinci içinde hareket eden, gayet düzgün yaşayan insanlardır. Türkiye’de kontrgerillanın şefliğini yapmış bir bürokrat, Özel Harp Dairesi’ni kastederek “İnsan bankası gibi çalışıyor” demişti.
Pınar Selek: Açık olan bu stratejiye karşı hukuki bir mücadele verilebilir mi?
Suat Parlar: Kof umutları bir tarafa bırakmak gerekiyor. Hukuk sisteminin olduğuna inanmıyorum. Sadece güçlünün hukuku, güçlünün kuralları var. Uluslararası hukuk yok. Çünkü, BM bir hırsız mutfağı. Eğer siz insan haklarının temeline sömürü hakkını, soyma hakkını, yok etme hakkını, yani Amerikalıların 5. özgürlüğünü koyarsanız bunun hiçbir anlamı olmaz. Bu hukuk körlüğünden kurtularak işe başlamak gerek. Binlerce suç duyurusu var. Bu sisteme suç duyurusunda bulunulamaz.
Pınar Selek: Ne yapmalı?
Suat Parlar: Dünya bir kaosa sürüklenmiş durumda. Dolayısıyla neden-sonuç ilişkileriyle hemen bir takım pozitivist iyimserlikler geliştirmemek gerekiyor. Ben bu dönemde kötümserliğin ahlaki bir duruş olduğu inancındayım. Bırakalım sömürü limitlerini, su kaynakları, soluduğumuz hava bile yok oluyor. Gen teknolojisiyle hayat patentleniyor. Sistemden aklen ve ruhen bir kopuş sağlanmadan sorunlarımızı çözme doğrultusunda harekete geçemeyiz. Biz henüz kaosun çok küçük bir bölümünün yansımalarını göğüslemekle uğraşıyoruz. Bu soruların felsefi cevaplarını araştırmak gerekiyor. Gündelik siyasetin kısıtlayıcı etkileri içerisinde acil çözüm arayışları bizi bir yere götürmeyecek. En fazla İstiklal Caddesi’nde eylem yaparak kendimizi tatmin ederiz. Mücadele araçlarını çeşitlendirmek konusunda kafa tembelliği yaşıyoruz. Bu da psikolojik harekatın yarattığı gündemlere bağlanmayı getiriyor.
Pınar Selek: Zihinsel bir kopuş eylem biçimlerini nasıl etkiler?
Suat Parlar: Onların psikolojik harekatının oyununa gelmediğimizin beyan edilmesi bile önemlidir. Bu göründüğünden daha da zordur. Onların gündeminin dışına çıkmalıyız. Arka planı görerek kendi gündemimizi oluşturmak sistem dışı bir tutumdur. Ne yapmalı sorusundan önce sistemden aklen nasıl özgürleşebiliriz sorusunu sormak lazım. Aklen özgürleşme sanıldığından çok daha pratik bir eylemdir. Müthiş ölçekte çaba gerektirir. Akli bir özgürleşme ahlaki sorumluluk anlamına gelir. Ondan sonra sizi hiç kimse tutamaz.
Pınar Selek: Bu sistem nasıl işliyor?
Suat Parlar: Olup bitenler, Türkiye’de sermaye birikim sürecinin ihtiyaçlarıyla bağlantılı. Politikanın finansmanında çok açık bir şekilde mafyatik sermayenin ağırlığı var. Mafyatik sermaye derken Çakıcı-Peker gibi isimlerden bahsetmiyorum. Türkiye’de legal-illegal sermaye ayrımı yoktur. Sermaye mafyatik yöntemlerle işini yürütür. Türkiye narko trafiğinin kıskacındadır. Küreselleşme kirli para trafiği üzerine kuruludur. Dünyada petrol ve silahtan sonra üçüncü büyük ciro uyuşturucu cirosu; trilyon doların üzerinde. Dünyadaki bütün büyük bankalar aynı zamanda off-shore bankası haline gelmiş. Bu sistemin içinde hangi arınma, hangi demokrasi olacak? Türkiye bu yapının zayıf halkası olarak duruyor. Çünkü pislikler korkunç ölçekte birikti. Bunların üzerine bir esans dökmek gerekiyor. O esansı da “insan hakları, demokrasi” söylemiyle dökmeye çalışıyorlar. Emperyalist güçlerin askeri karargahlarında kararlaştırılmış çok iyi hesap edilmiş politikalar, sivil toplumun programları olarak yansıtılıyor. En basit örneği Soros’un dağıttığı fonlar sayesinde Türkiye’de “majestelerinin muhalefeti” tarzında bir muhalefet yapısı oluşturuldu.
Pınar Selek: ”Kurtlar Vadisi” gibi diziler Amerika’da yaygın. Bu filmler sizce neyi amaçlıyor?
Suat Parlar: Hedef şaşırtmadır. Türkiye 1980′lerde inanılmaz bir altın kaçakçılığına sahne oldu. Türkiye’nin önemli bankacılarının hepsi bu işin içerisindeydi. Aşağı yukarı 500 ton altını çalıp götürdüler. Çok heyecan verici bir öykü. Devletle bağlantılı önemli bir uyuşturucu baronunun medyada büyük bir tekel kurması ve ulusalcı bilinen bir takım gazeteleri fonlaması. Çok heyecanlı olurdu. Yapsalar ya…
Pınar Selek: Bunları açıklamak, bildiklerimizin üzerine gitmek lazım değil mi?
Suat Parlar: Bunların üzerine gidilmiyor değil. Fakat bunların üzerine gidenlerin başına gelenler ortada. Bu cesaret meselesi değil. 12 dakikalık hafızası olan bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla çok rahat bir biçimde bu gerçeklere sırtını dönecek bir toplumuz. Hiçbir toplumsal destek yok. Karşınızda kendini insan bankası olarak nitelendiren bir güç bileşkesi varken olağan mücadele araçlarıyla ne yapabilirsiniz? Mücadele kurumsal olmalı. Yoksa ben size bir sürü bilgi verebilirim. Fakat bir yere götürmez. Örneğin Nesim Malki suikasti, bana sorarsanız Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. O gece bir katrilyonun el değiştirdiğini Mesut Yılmaz açıklamıştır. Kimse de bu para nereye gitti diye sormamıştır. Bu şahsın ajandasında yer alan isimlerin tamamı aynı zamanda batık finansal kuruluşlardır. Ve Türkiye’de MOSSAD açık tahsilat yapmıştır.
Pınar Selek: Nasıl?
Suat Parlar: Hortumlandı denilen finans kuruluşlarının paraları İsrail’e aktarıldı. Geldiler burada paralarını tahsil ettiler, gittiler. Zaten finans küreselleşmiş bir düzeneğe sahip. Hele Türkiye gibi iç savaş sürecinden geçen, narko trafiği yaşanan bir ülkede finans göründüğünden daha ötelerde boyutlar içerir, çok çarpıcı boyutlara sahiptir. Türk bankaları Almanya’da kirli para trafiğinden dolayı soruşturma geçirdiler. Soruşturma sonuçlarını bilmiyoruz…
Pınar Selek: Siz biliyor musunuz?
Suat Parlar: Biliyorum. Kapattılar. İşin boyutları büyüktü çünkü. Kanada’dan bir uyuşturucu kaçakçısı bir dönem başbakanlık makamını niye arar? Yeşil dahil olmak üzere, bilinen önemli isimlerin devletin bir numaralı konutuyla görüşmeleri nasıl açıklanabilir? Bunlar zaten devletin kayıtlarında. Türkiye’de müthiş bir belge bolluğu var. Ama o belgelerin doğru temelde analiz edilmemesi konusunda bir mutabakat var.
Pınar Selek: Uzan operasyonu medyada reality show formatında sunuldu. Bu görüntülerin arkasında ne var?
Suat Parlar: Türkiye’de sermaye sanıldığından çok daha kollektif bir birikime dayalı. Dolayısıyla kendi aralarından çıkan bir grubun medyada, bürokraside, politikada ve gelişmekte olan sektörlerde büyük güç biriktirmesini istemezler. Bu dengeyi bozar. Uzan olayında sınıf bilinci keskinliğiyle hareket ediliyor.
Pınar Selek: Türkiye’de sermaye sınıfının mafyatik işleyişi mi var? Tırnağı uzayanı kesiyorlar mı?
Suat Parlar: Türkiye büyük sermayesi ürkektir. Uzanlar o kadar hırslı davrandılar ve Motorola ile karşı karşıya geldiler. Motorola’nın ortakları arasında Chaney var. Tabii Türkiye’den bu noktada özel ricada bulundular. Uzan operasyonu bir hükümet operasyonu değildir. Bir devlet operasyonudur. Uluslararası operasyondur. Bunun Türkiye’de başka örnekleri de var. Büyük sermaye gruplarına yöneltilmiş başka tasfiye girişimleri de var. Ben darbeleri, çok büyük sermaye gruplarının tasfiyesi olarak algılarım. Darbenin işareti budur. Türkiye şu anda adı konmamış bir sermaye darbesi sürecini yaşıyor. Gariptir bu darbeden en fazla silahlı kuvvetler nasibini alıyor.
Pınar Selek: Bu proje Türkiye’deki savaşa nasıl yaklaşacak? Gösterdiğiniz tabloda barış mücadelesi hangi engellerle karşı karşıya?
Suat Parlar: Bu koşullarda barış çok zor. Genelkurmay Başkanlığı “Türkiye’yi tehdit eden hiçbir bölgesel güç yoktur, bizim bundan sonraki ana saptamamız terördür” diyor, ordu bir zamandan beri tugay sistemine geçiyor. Kriz bölgelerine büyük bir güçle müdahale edecek hızlı birlik harekatını hava unsurlarıyla destekleyecek ve ciddi vuruşlar yapacak bir donanım elde ediyor. Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesinden Amerika da şikayetçi. Amerika’nın bölgeden destek almadan uzunca bir zaman bu savaşı yürütmesi mümkün değil. Lojistik açıdan da, psiko-moral açıdan da böyle. Buna en uygun adayın Türkiye olduğunu da biliyoruz. Ankara’da Jandarma Okul Komutanlığının altı bin dönümlük arazisi var. Irak’taki güvenlik güçlerinin burada eğitilmesi kararlaştırıldı. Bir gizli diplomasi yürütülüyor. Türkiye’nin cari işlemler açığı, müthiş dış finansman ihtiyacı önemli faktörler. ABD Romanya’da ve Bulgaristan’da yeni üsler kuruyor. Karadeniz’de, giderek boğazlara müdahil hale geliyor. Türkiye bu koşullarda bir emperyalist odağa yaslanmadan varlığını sürdüremeyeceğini görüyor. Bence Türkiye AB’yle değil, ABD’yle gizli diplomasi çerçevesinde ilişkilerini daha üst bir aşamaya getirecektir.
Pınar Selek: Bu koşullarda savaşı aşmamız mümkün değil mi?
Suat Parlar: Bölgede düşük yoğunluklu bir dünya savaşı yaşanıyor. Diplomasiyle, devletler- örgütler arası kurulan ilişkilerle sonuç alınmaz. Sonuç halklar düzeyinde alınır. Diplomasiye dayanarak ben bir savaşı masa başında bitireceğim derseniz yeni bir savaş başlatırsınız. Ulus devletler kendi intiharlarından başka bir şeyi yönetebilir durumda değiller; bu nedenle onlar üzerinden hesap geliştiremeyiz. Bu bölgede Kürtler, Türkler, Araplar barışı birlikte aramalılar. Hiçbir halkın bir diğerinden kopuk kurtuluş ihtimali yok. Eğer bir barış şansı var ise bu bölge halklarının özgücü ve birlik arayışıyla gelişecektir. Başka yolu yok. Çok ciddi provakasyonlarla, çok kanlı senaryolarla karşı karşıyayız. Barzanilerin, Talabanilerin Amerika ve İsrail’le kurdukları askeri ittifaklar Kürtler açısından büyük bir tehlike, Kürtler bu bölgede çok ciddi bir şiddete boğulacaklar. Arap düşmanlığıyla, Türk düşmanlığıyla karşı karşıya kalacaklar. Ortadoğu’da büyük bir milliyetçi ısınma var.. Bölge halkları bu işgali, bu kanlı planı birlikte aşacaklar. Başka çaresi yok. Barış için güçlü bir birliğe ihtiyaç var.
Pınar Selek, Ülkede Özgür Gündem, 22 Kasım 2004
İlk yorum yapan olun