Osmanlılarda Dramatik Eğlenceler – Refik Ahmet Sevengil


Osmanlılar devrindeki sosyal hayat hakkında umumî bilgi veren Türk eserlerinde sık sık kendilerinden bahsedilen Mudhik ve Mukallid (Güldürücü ve taklid edici) lerin çeşitli sahalarda hünerler gösterdikleri meydandadır, bununla beraber içlerinden birçokları aynı zamanda dramatik eğlenceler de tertip ediyorlardı. Buna ait vesikaları şöylece sıralayabiliriz:

Üçüncü Muradın 1582 de İstanbul’da Atmeydanında yaptırmış olduğu sünnet düğününde yerli tarihçilerimizin mudhik ve mukallidler tarafından gösterilmiş hünerler şeklinde vasıflandırdıkları eğlenceleri meşhur Fransız muharrirleri Jouannin ile Van Gaver, Turqui isimli eserde komediler sözü ile ifade etmişlerdir (1).

Onyedinci asırdaki içtimaî hayat hakkında geniş bilgi vermiş olan meşhur Türk muharrir ve seyyahı Evliya Çelebi, taklidlerle halkı güldüren kimselerden bahsederken bunların aynı zamanda birtakım vakaları temsil ettiklerini söylemekte ve bu temsil mevzularından birkaçını da anlatmaktadır.

Evliya Çelebi’nin mudhik ve mukallidlerden seyredip anlattığı oyunun konusu bir yahudi erkeğin bir çingene karısı ile gizli münasebette bulunması ve yakalanmasıdır. İkisine de işkence edilerek suçları söyletiliyor; kadın eşeğe ters bindiriliyor, yahudi de başka bir eşeğe bindirilerek iki suçlu gûyâ öldürülmek üzere halkın kahkahaları arasından geçirilip götürülüyorlar (2).

1675 yılında Edirne’de büyük bir düğün yapılmıştır. Bu düğün Padişah Dördüncü Mehmedin oniki yaşındaki oğlu şehzade Mustafa ile iki yaşındaki kızı Hadice Sultanın İkinci Vezir Mustafa Paşa ile evlendirilmesi münasebetiyle yapılmıştı. Geceli gündüzlü üç hafta süren bu parlak düğünü anlatmak üzere Dâr-üs Saâde emini Yusuf Ağanın kâtibi Abdi, başlı başına bir kitap yazmıştır (3). Abdi, eserinde düğünde vazife alan eğlendiricileri sayarken Mısır canbazlarından başka İstanbul’daki Ahmet kolu ve Cevahir kolu ile karagözcülerin, kuklacıların, şarkıcıların, çalgıcıların ve mukallidan (taklid ediciler) le lû’betbâzan (Oyuncular)ın geldiklerini ve hünerler gösterdiklerini söyler, düğünün başka başka günleri hakkında bilgi verirken mukallid ve lû’betbâzların padişahı, vezirleri, saray kadınlarını ve halkı eğlendirdiklerini umumî sözlerle anlatır.

Daha sonra yazılmış olan Râşit tarihinde bu düğünden ve oyunlardan bahsedilirken “temaşa sahasının keyif sahibi zümresinin oyunları ile şenlendiği ve bunların tuhaf ve alaylı konuşmaları ile hazır olanlara safalar verdikleri” yazılıdır (4).

Raşidin yaptığı açıklamalar Abdi sûrnamesinde bahsedilen mukallid, mudhik ve lû’betbâzların karşılıklı konuşmalar ve cinaslı sözlerle halkı eğlendirdiklerini anlatıyor. Bunların oynadıkları oyunların tamamiyle dramatik mahiyette olduğunu bize açıkça haber veren Hammerdir. Türkçeye onbirinci cildine kadar olan kısmı çevrilip bastırılmış olan Hammer tarihinin Fransızca nüshasında onbirinci ciltte 1675 şenliklerinden bahsedilirken şöyle deniliyor:

Sünnet düğünü ziyafetler, tiyatro temsilleri (des representations théâtrales), geçit resimleri, hediyelerin dağıtılması ve geç vakitlere kadar süren ateş oyunları ile kutlandı (5).

Yine aynı eserde birkaç sayfa sonra sünnet düğününün arkasından yapılan Hadice Sultan ile İkinci Vezir Mustafa Paşanın evlenmesi şenlikleri arasında aynı sözler kullanılarak (des parades, des festins, des representations théâtrales) geçit resimleri yapıldığı, ziyafetler ve tiyatro temsilleri verildiği tekrar edilmektedir.

Padişah düğünlerine memleketteki yabancı elçileri, hattâ memleket dışından komşu devletler temsilcilerini çağırmak âdetti; Kanunî Süleyman’ın ve Üçüncü Muradın yaptırmış olduğu sünnet düğünlerinde de yabancılar davetli olarak bulunmuşlar, değerli hediyeler getirmişlerdir. Dördüncü Mehmedin Edirne’de yaptırdığı düğüne de yabancılar çağırılmıştı. Onyedinci asırda Osmanlı Padişahı Dördüncü Mehmede Fransa’dan elçi gelen Marquie de Nointel Edirne’deki düğüne gitmemiş, elçilik kâtibi La Croix ile bir ressam göndermişti; bunların getirdiği malûmata dayanarak Fransa Dışişleri Bakanlığına ve Fransa Kıralı Ondördüncü Louis’ye raporlar yazmıştı. Fransız akademisi üyelerinden Albert Vandal Türkiye – Fransa münasebetlerinin türlü safhalarına ait yayınladığı eserlerden birini Marquie de Nointelin hayatına ve Türkiye’den Fransa’ya göndermiş olduğu raporları incelemeğe ayırmış, bu kitabı “Marquie de Nointel’in seyahatları” adı altında neşretmiştir. Albert Vandal, bu kitabın edebi ve artistik meşguliyetler başlıklı bölümünde Marquie de Nointel’in 1675 Edirne şenlikleri münasebetiyle Fransa’ya göndermiş olduğu raporları da inceliyor. Albert Vandal, Fransız Elçisinin raporlarına dayanarak Edirne’deki padişah düğününe Türkiye’nin her tarafından eğlendiriciler getirildiğini söylemekte ve bunları şu suretle saymaktadır: “… des baladins, bouffons, faiseurs des tours, machinistes et autres amuseurs.” (6).

Bu sözler bizim yerli tarihçilerin kullandıkları mukallid, mudhik, lû’betbâz, şa’bedebâz, erbâb-ı lehv ü lû’b gibi kelimelerin Fransız dilindeki karşılığıdır. Machiniste dekor hazırlayan, müteharrik şekiller vücuda getiren kimselerdir; padişah düğünlerinde içinde hiç insan görünmeden kendi kendisine ilerliyor hissini veren gemiler, üstünde türlü güldürücü veya san’atlı şekiller bulunan ve hiçbir kimse veya bir hayvan tarafından çekilmeden yürüyen arabalar, bağçeler, vesaire göstermek âdetti. Bunlar bir nevi kendi kendisine hareket eden dekorlardır. Faiseur de tour kelimeleriyle içinde savaş oyunları veya başka eğlenceler gösterilen kulelri yapmakta usta kimselerin anlatılmak istenildiği meydandadır; yüzlerini tuhaf şekillerde boyayarak, başlarına garip külâhlar giyerek, ellerine hortumlar, su tulumbaları alarak hem tuhaflık eden, hem kalabalığın üstüne su sıkarak halkı dağıtan, meydan ve yol açan kimselerin padişah düğünlerindeki ödevlerinden ve yaptıkları eğlencelerden bütün sûrnâmelerde bahsedilir; Bouffon – Maskara sözü ile anlatılmak istenilenler bunlardır. Mudhik – güldürücü anlamına Bouffon sözü kullanılmakla yetinilmemiş, mukallid ve lû’betbâz karşılığı olarak da Baladin sözü kullanılmıştır. Bu kelime için Fransızca büyük Larousse’da verilen mâna ve yapılan açıklama şudur: “Eskiden kahramanlık danslarının aksine komik danslar yapanlara baladin denilirdi; sonraları balelerde oynayan danseur’lere bu isim verildi; mânâ biraz genişleyerek farce oynayanlara, maskaralara ve tuhaflık yapanlara da baladin denildi; halbuki evvelce bunların her birinin kendilerine göre birer meslek ve san’at özelliği vardı. Eski baladin’ler oyunlarında ruhanî elbiseler de giydikleri için kilise ve kıral tarafından fena karşılandılar, onbirinci asırda bunlar ortadan kalktılar. Onikinci asırda halk şairleri ve sazcılarla birlikte şehirden şehire gezerek dans edenlere baladin deniliyordu; sonraları büyükler ve halk, tiyatro oyunlarından zevk almağa başlayınca komedi oynayan artistler meydana çıktı, baladin’ler esas rollerinden yardımcı rollere düştüler, sahnede ancak iki piyes arasında dans etmek vazifesini alabildiler; içlerinden bazıları başlı başına çalışabilmek için sokaklarda türlü oyunlar gösterdiler. Paris’in büyük sokaklarında, panayırlarında toplanan baladin’ler komedyenlerle başa çıkabilmek için her zamanki hareketlerine kaba şakalar, baleler, hattâ küçük komediler de ilâve ettiler; öyle ki, 1678 senesine doğru açıkta oynayan aktörlerle güldürücü san’at sahiplerinin hepsine baladin denildi.”.

Marquie de Nontiel’in Edirne düğününde komediler oynayan Türk aktörlerini baladin sözü ile ifade etmesi de işte tam bu sıralara (1675) Fransız dilinde kelimenin aktör anlamında kullanılmaya başladığı sıralara rastgeliyor.

Osmanlı kaynaklarında mudhik ve mukallid sözleriyle ifade edilen san’atkârların büyük bir kısmının tiyatro temsillerinde rol alan kimseler oldukları, onların Fransız muharrirleri tarafından aktör sözü ile vasıflandırılmalarından da anlaşılıyor. Buların oynadıkları oyunlara Fransız muharrirleri tarafından komedi denilmesi de gerek san’atlarının, gerek oynadıkları oyunların mahiyetini gösterir.

Daha onikinci asırda Türkler arasında usul ve kaidelerine uygun komediler temsil edildiğini Konya’da Selçuk sarayında verilmiş olan temsil ortaya çıkarmıştı; onikinci asırdan sonra da Türkler arasında bu temsillerin devam etmemesi için hiçbir sebep yoktur. Ondördüncü asır, Osmanlı Devletinin kuruluş yılları sayılır, o zamana ait hadiseleri aydınlatacak yazılı kaynakların azlığı, yukarıda söylediğimiz gibi, o devrin içtimaî hayatı hakkında geniş bilgi sahibi olmamıza imkân vermemektedir. Onbeşinci asırda sarayda birçok mukallidler bulunduğunu biliyoruz; bunların ne iş yaptıklarını ise sonraki asırlara ait faaliyetlerinden öğrenmiş bulunuyoruz. Onaltıncı ve onyedinci asırlardaki düğünlerde mukallid sözünün aktör mânasında kullanılmasına ondokuzuncu asrın ortasında ve daha sonraları da devam edilmiştir. Kitabımızın ikinci cildinde görüleceği gibi, Tanzimattan sonra memleketimizde İtalyan opera heyetleri gelerek Beyoğlu sahnelerinde uzun müddet sürekli temsiller vermiştir. Yabancı dilde verilen bu opera temsilleri için Türkçe el ilânları bastırılıp dağıtılırdı. Kitabımızın ikinci cildinde metinleri ve fotoğrafları neşredilecek olan bu opera ilânlarının bir çoğunda İtalyan aktörleri için – eskiden beri alışılmış olan – Mukallid sözü kullanılmaktadır.

Geçmiş asırlarda Osmanlılar devrindeki eğlencelerde dramatik temsiller vermiş olan mukallidler, daha önce de söylediğimiz gibi, kol halinde çalışıyorlardı. Bu mudhik ve mukallidler tarafından verilen temsillerin onsekizinci ve ondokuzuncu asırlarda koloyunu, ortaoyunu gibi isimler aldığını göreceğiz.

Nicholas N. Martinovitch de İngilizce olarak yayınladığı Türk tiyatrosu isimli kitabında Selçuklular zamanında Konya sarayında verilmiş olan tiyatro temsillerinin Osmanlı Devleti kurulduktan sonra devam ettiği düşüncesini ileriye sürmüştür; diyor ki:

“Bu san’atın Küçük Asya’da Selçuklular zamanındaki durumundan bahsettik. Onlardan sonra gelen Osmanlılar zamanında da ortaoyunu ehemmiyetli rol oynamıştır. Padişah düğünlerinde daima tiyatro temsilleri hususiyet teşkil ederdi. Harbler esnasında da seferlerde sultanın ma’iyetinde bir gurup aktör bulunurdu; zorlu döğüşlerden sonra oyuncular dinlenme zamanında sultanı ve yanındakileri eğlendirirlerdi. Hükûmet merkezinde de sultanın sarayında aynı sebeple daimî surette bir aktörler heyeti bulunurdu. Aristokratlar sultan sarayındaki âdetleri taklit ettikleri için büyüklerin, zenginlerin konaklarında da bu cins eğlenceler tertip edilirdi. Bu Türk eğlenceleri o kadar meşhur olmuştur ki, bu oyunlar Türklerin o zaman zaptettikleri Balkanın eski hür ve müstakil eyaletlerinde bile oynanmıştır. Meselâ Romanya’da mahallî asîller, Türklerin getirdikleri örnekleri takip etmek suretiyle Türk tiyatro gösterileri tertip etmişlerdir. Bu tiyatro, Osmanlılar zamanında en aşağı tabakanın bile eğlencesi olacak şekilde pek yayılmıştır. Türk tiyatrosu aktörleri, o devirlerde zaman zaman hükûmet idaresinden hoşnutsuzluklar da göstermişler, hattâ temsillerinde Sultan hakkındaki memnuniyetsizliklerini bile bildirmekten çekinmemişlerdir. Onyedinci asır Türkiye’sinde o zamanki Avrupa’nın aksine olarak geniş bir hürriyet vardı.”(7).


NOTLAR
(1) Jouannin et Van Gaver: Turqui, sayfa 171 ve 172, Paris, 1840, Firmen Didot Kardeşler yayını.
(2) Evliya Çelebi: Seyahatname, cilt 1, sayfa 649, İstanbul, İkdam Matbaası, 1898.
(3) Abdi: Sûr-i pür sürûr-i hümâyûn, Yazma, bizim incelediğimiz nüsha İstanbul’da Fatih Millet kütüphanesinde Ali Emîrî kitapları arasında 343 numarada.
(4) Râşid tarihi: İstanbul 1282 (Milâdî 1866), cilt 1, sayfa 323.
(5) Hammer: Histoire de l’empire Ottoman, cilt 11, sayfa 414, Hammer tarihi, Türkçeye tercümesinin 1-10 cildi eski, 11. cildi bugünkü harflerimizle basılmıştır.
(6) Albert Vandal: L’Odyssee d’un ambassadeur, Les voyages du Marquie de Nointel, Paris Librairie Plon, 1900, sayfa 195.
(7) Nicholas N. Martinivitch: The Turkish Tehatre, New York, 1933, sayfa 14 ve 15


Türk Tiyatrosu Tarihi I,“Eski Türklerde Dram San’atı”, Refik Ahmet Sevengil, İstanbul 1959, Maarif Basımevi, 1. Basım


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın