Estetik bir görünüş olarak komik-olanın özgünlüğü, komik-olanın etkililik alanının öbür estetik özelliklerden niçin çok daha sınırlı olduğunu anlaşılır kılmaktadır. Sanatta özellikle açık seçik görülür bu. Onaylamama, eleştirme, açığa serme, gülünç düşürme, güldürme yeteneği, sanatın tüm cinsleri ve tarzları için aynı biçimde sözkonusu değildir; birçok sanat cinsi ve tarzları, doğrudan doğruya güzel ve yüce olan şeyleri yaratma ve olumlama gücünü korumaya çalışmaktadır. Söz gelişi, mimaride böyledir bu; mimari yapıtlarda yergiye, alaya, ya da gülmeceye rastlayamayız. Müzikte de komik bir canlandırma olanağı zordur. Yergisel ve gülmeceli, neşeli şarkılar, operalar gibi örnekler verilerek burada bu sav çürütülmek istendiğinde, verilen bu örneklere daha yakından bakmak gerekir; çünkü bu gibi yapıtlarda yaratılacak komiklik etkisi, çoğunlukla müziksel değil, edebî yoldan elde edilmektedir. Bu durum, müzik sanatında, gülmece ile yerginin önemli rol oynadığı hattâ buna “komik opera” adı verilen (daha sonra da modern operete dönüşen) tarzda açık seçik ortaya çıkar. Birkaç ayrılık dışında, burada komiklik etkisi, arya ile düettonun ezgisel biçiminden değil, metinden ve kahramanların içinde yer aldığı dramatik durumlardan elde edilmektedir. Bu tarzın yerine komiğin konmasına, yani konuşmaların geçtiği yerlerin büyük bir bölümüne komiği rastlatacak, lirik öğeleri ise şarkılı sahnelerde baskın çıkartacak biçimde, müzikli arabölümler ile konuşmalı arabölümlerin bileştirilmeye çalışılması, oldukça ilginçtir.
Müzikte komik figürleri salt müziksel, müziğe özgü biçimlendirme yollarının aranmasına ancak bu yüzyılda başlanabilmiştir. Stravinski’de, Prokofiev’de, Şostakoviç’te gülmece, yergi ve groteskin özlü bir yeri vardır; üstelik yalnızca opera tarzında değil, salt çalgısal müzik tarzında da. Örneğin, D. Şostakoviç’in yedinci senfonisinin birinci bölümünde, faşist saldırının yergisel grotesk biçimde canlandırılışı plastik yönden öylesine inandırıcı olarak biçimlendirilmiştir ki, ortaya çıkan müziksel görünüm, aynı zamanda elle tutulur bir biçim de kazanmıştır.
20. yüzyıldaki bestecilerin bu yöndeki önemli sanatsal buluşlarını gözönüne almaksızın diyebiliriz ki, komik-olan, öteden beri, edebiyatta, dramatik yaratımlarda, görsel sanatlar ile sinema sanatında edinmiş olduğu yere müzik yapıtlarında hiçbir zaman erişememiş olduğu gibi, hiçbir zaman da erişemeyecektir. Şöyle açıklayabiliriz bunun nedenini. Müzik, kendi özü gereği, insan duygularının, insan yaşantısının, insanın zihinsel devinimlerinin dolayımsız dile getirildiği bir sanat alanıdır. Ne denli yüce, soylu, içsel coşkuları dile getirirse, sanatsal etkinlik gücü de o denli yüksek olur. Bu yüzden, bayağı bir acıyı müziksel yoldan dile getirebilmek, bu arada yargılamak, damgalamak, gülünçleştirmek çok güçtür. Bu bağlamda, Ruskin’den daha önce andığımız bir özdeyişi burada yinelemek istiyoruz, “insan yitirdiği bir aşk için şarkı söyleyebilir, ama kaybettiği para için asla.”
Müzikle kıyaslanmayacak kadar olmakla birlikte, komik-olanın görsel sanatlardaki olanakları da oldukça sınırlıdır. Gülmeceli ve yergisel yapıtların ortaya konabilmesi açısından en olanaklı görsel sanatlar dalı grafik, en az olanağı olansa heykeldir. Grafik sanatlarda, komik-olan, bütün alanları ele geçirmiştir: karikatür, büyük boy afiş, gazete resimlemeleri, kitapiçi çizimleri, vs. Heykelde ise, komik biçimlerin tam tamına ya da büyük bir bölümüyle yaratılacağı hiçbir alan yoktur. İster istemez, küçük heykellerde, örneğin toprak figürlerde, tahta oymalarda, porselen biblolarda, insan çoğu zaman gülmeceli bir yan yakalayabilir, hattâ bu gibi şeylerde, yergisel biçimlendirmelere de rastlanmaktadır. En önemli heykel tarzlarında ise, örneğin anıtsal heykellerde, büstlerde, insanı canlandırma biçiminin başka estetik yanları baskın çıkmaktadır, güzel-olan, yüce-olan, trajik-olan gibi. Bu bakımdan, heykel, müzik ile mimariye yakın düşmektedir. Çünkü hep olumlama ve övmenin yer aldığı, eleştiri ve yargılamanın olmadığı bir sanattır heykel. Ama burada da ayrılıklar vardır, hiç kuşkusuz; söz gelişi, Şubin’in 1. Pedro büstü ya da Trubeskoy’un yapmış olduğu III. Aleksander Anıtı. Bu yapıtlarda, gösterişli ve saltanatlı bir görünümün altında ince, hınzırcasına yergisel, küçültücü bir hava eser.
Bu bağlamda resim, grafik ile heykel arasında yer alır. Grafikte olduğu gibi, resimde özel bir komik tarza rastlanmıyorsa da, çeşitli resim tarzları içinde, örneğin, portre resminde, güncel resimde, savaş resimlerinde, tarihsel resimde, gülmeceye ve yergiye yer verilmiştir. Gezici ressamlar bu hakkı en çok kendilerinde görmüşlerdir; çünkü, bu ressamlar eleştirel gerçekçi yöntemi resim sanatına yerleştirmeye ve yaptıkları resimlerle yaşam üstüne, Çernişevski estetiğinde geçen bir terimi kullanırsak, bir “yargı”da bulunmaya, yaşamdaki kötülüklerle adaletsizlikleri açığa sererek, yargılamaya çalışmışlardır. Fedotov ile Perov’un, V. Makovski ile Solomatkin’in yapıtlarındaki yergi ve gülmece öğelerinin varolmasının nedeni budur. Repin ile Serov’un yaptıkları bir dizi portrede, örneğin Repin’in Protodiakon’u ile Millet Meclisinde Açılış Töreni çizimlerinde, Serov’unda Yusupov ve Morosov portrelerinde böyle bir yergisel anlam gizlidir.
Komik-olanın bütün biçimlerinin açığa konabilmesi için en elverişli koşulları sağlayan sanat dalları, edebiyat, tiyatro ve sinemadır. Komik-olan, burada, taşlamadan, komedyaya kadar bir çok tarza girdiği kadar, başka tarzlara da sıçrar. Bir şiir, bir roman, bir tragedya, bir film öyküsü gibi, başlı başına yapısı olan tarzlara gülmeceli, yergisel, alaylı bir özellik kazandırır. Komik-olan için elverişli koşullar burada vardır; çünkü bu sanat türlerinin kendi araçlarından olan söz ve jest komik-olanın başlıca ortamı olarak insan yaşamının dolu dolu canlandırılabilmesine olanak tanımaktadır. Şunu da belirtelim, grafik sanatların komik tarzlarında, söz gelişi karikatür, gülmeceli çizim, nükteli çizim ve yergisel afişte, genellikle sözün etkin bir yardımı dokunmaktadır; örneğin, resimaltı yazıları, kahraman tiplerinin konuşmaları ya da çizimin üstüne konan tek bir yazı, bu yaratımlardaki komiklik kapsamını pekiştirmektedir.
Yaşamda insan idealleriyle çelişen olaylara karşı estetik yoldan yapılan savaşımda tek tek sanat cinslerine düşen pay birbirinden farklıdır. Bu durum, sanatsal kültür tarihinde sanat cinsleri ile sanat tarzlarının eşitsiz gelişmesi yasasının ilginç bir yanını bizlere gösterir. Temel ayırıcı özelliğini yaşamın estetiksel olarak olumlanma’sından alan sanat cinsleri ile tarzları, sanatta komedyaya benzer biçimlerin yer alışına olanak vermemektedir. Gerek antikçağ klasikleri ile ortaçağ simgeciliğinin, gerek Rönesans sanatı ile 17. ve 18. yüzyıl klasiklerinin, gerekse romantik sanat ile 19. yüzyıl simgeciliğinin en önemli sanatsal başarılarının ya mimari, anıtsal heykel ve resim ile epik ve lirik şiir ya da tragedya ve müzik alanlarında elde edilmiş olmasının nedeni budur. Yeni çağ sanatında, eleştirel gerekçilik yönteminin temellerini atan bir yönelim oluşmaya başladığında gerek mimari, müzik ve lirik şiir, gerekse anıtsal heykel ve resim bu yöntemin etkinlik alanı dışında kalmıştır. Eleştirel gerçekçi yöntemle kazanılmış en önemli sanatsal başarılar, herşeyden önce gerçekliğin estetiksel olarak eleştirilişinde komik-olan’ın tüm biçimlerinin kullanılabilmesine olanak sağlayan sanat cinsleri ile sanat tarzlarında yer almıştır. (Molièré ile Lope de Vega’nın, Sheridan ile Beaumarchais’nin, Fonvizin ile Griboyedov’un, Gogol ile Ostrovski’nin, Shaw ile Eduardo de Filippo’nun yapıtlarında görüldüğü gibi), dramatik bir sanat türü olarak komedyanın kazanmış olduğu öneme, ne Ariptophanes’in çağında, ne de İtalyan commedia dell’arte’nin gelişme çağında rastlanabilir. Eleştirel gerçekçi sanatta roman ile öykünün birdenbire gelişmesi, anlatısal edebiyat tarzının komik-olanın önüne koymuş olduğu olanaklarla açıklanabilir ancak. Cervantes ile Swift’in, Smollett ile Dickens’in, Gogol ile Saltikov-Şçedrin’in, Maupassant ile France’ın, Mark Twain ile Thomas Mann’ın, Şolem Aleyhem ile Hasek’in yapıtlarında yerginin, alayın, gülmecenin ne denli ağırlığı olduğunu düşünelim.
Chaplin’in komedya alanındaki yaratımlarının, eleştirel gerçekçilik tarihinde yeni bir sanat türü olan sinema sanatının en önemli olayı olduğu artık bir kural olarak bilinmektedir. Eleştirel gerçekçiliğin görsel sanatlarda heykele hemen hemen hiç dokunmayıp, buna karşılık resim sanatını, özellikle de grafik sanatları etkilemiş olması da böyledir; Hogart, Agin, Daumier, Heartfield adları bunun en inandırıcı kanıtlarıdır.
Toplumcu gerçekçilik sanatı, olumluma ile olumsuzlamayı, insan yaşamında güzel-olan ile yüce-olanı görkemleştirmeyi, yeni bir dünya kurma ve bu yolda ortaya çıkan çirkin ve aşağı-olanı açığa serme işini kendi ideolojik-estetiksel programı içinde bir arada bileştirmiştir.
Toplumcu sanatın tarihini içeren yarım yüzyıllık deneyimlerden şunu görüyoruz ki, tüm büyük sanatçıların yaratımlarında, kahramanca-olan öğeler ile komik-olan öğeler, en etkin biçimde içiçe örülmüştür. Böylesine bir örgü, gerek Gorki ile Mayakovski, gerek Şolohov ile Şostakoviç, gerekse Brecht ile Rivera’nın yapıtlarının en belirgin yanıdır. Toplumcu gerçekçiliğin bu yasalara uygun gelişmesinin olanak verdiği özgürce etkime, hiç kuşkusuz, toplumcu sanatta yepyeni buluşlara yol açacaktır.
NOTLAR
(1) Friedrich Engels’ten Ferdinand Lasalle’e Mektup, 18 Mayıs 1859, a.g.e., Cilt 29,s. 603.
(2) Yuri Borev, Trajik-Olan Üstüne, 1961, s. 24,30/31.
(3) V.I. Lenin, Hangi Mirası İnkâr Ediyoruz? Toplu Eserler, Cilt 2, s. 538.
(4) Sergey Yessenin, Şiirler, Leipzig, 1965, s. 175.
(5) Vladimir Mayakovski, Sergey Yessemin’e (1926); Seçilmiş Eserler, Şiirler, s. 214.
(6) Aristoteles, Poetika, Antikçağ Estetiği, s. 268.
(7) M.Y. Saltikov-Şçedrin, Sanat Üstüne, Leningrad/Moskova, 1949, s. 205, Rusça.
(8) V.G. Belinski, 1847 Rus Edebiyatı Üstüne Düşünceler; Seçilmiş Felsefî Yazılar, s. 505.
İlk yorum yapan olun