Karagöze Ezgi – Satı Erişen


Karagöz ve Toplumsal Yergi

Karagöz’ün çıkışı üzerine bir söylenti, onun hem var oluş nedenini, hem de en önemli özelliğini belirler. Söylentiye göre, Karagöz, zamanın devlet büyüklerinin kötü, bozuk yönetimini padişahın kulağına ulaştırmak isteyen bir adam eliyle yaratılmıştır.(1)

Konusu, ister Karagöz’ün Ağalığı olsun, ister Bursalı Leyla; Karagöz’ün özü değişmez. Bu öz, toplumsal yergidir. Karagöz, halkın sağduyusudur; Karagöz, halkın duyuncudur(vicdanıdır); Karagöz, kamuoyudur; Karagöz, eski Yunan tiyatrosundaki korodur. Halk, Karagöz’de kendi duygu ve düşüncelerinin anlatımını bulduğu içindir ki, kendi söyleyemediğini Karagöz söylediği içindir ki, kendi atamadığı tokadı Karagöz attığı içindir ki, kendi öcünü -güldürü yoluyla- Karagöz aldığı içindir ki, Karagözü yüzyıllar boyunca sevmiş, yaşatmıştır. Özellikle, toplumdan, tutumdan, dinden, yönetimden gelen baskıların arttığı, acıların çoğaldığı dönemlerde -bütün öteki gülmece sanatları gibi- Karagöz, daha bir keskinleşmiş, canlanmış, ilgi görmüştür. Bu siyasal taşlamalar yüzünden de, zaman zaman devletçe baskı altına alınmıştır(2). Karagöz’ün ölümcül duruma gelmesi de, toplumsal yergi yüzünden olmuştur: Abdülaziz zamanında belli devlet büyükleri, doğrudan doğruya perdeden temsil edilerek, taşlandığı için bu gibi oyunlar yasaklanmış, Karagöz’de, anlamını ve ilginçliğini yitirerek bayağı bir güldürmece durumuna düşmüştür(3).

Karagöz, işte bu toplumsal yergi niteliğinden ötürü, değişkendir, her zaman güncel olmaya elverişlidir.

Karagöz’deki Değişkenlik

Karagöz’de, ortaya çıktığı XIV.yüzyıldan bu yana, bütün öğeler, zamana, ortama, topluma göre değişegelmiştir. Sözgelimi, başlıca kişilerden Tuzsuz Deli Bekir, Karagöz tipleri arasına XVI. yüzyılda katılmış; 1826’dan sonra yerini, kimi oyunlarda Zeybek’e, II.Abdülhamit zamanında da Külhanbey’e bırakmıştır. Çelebi, XVIII. yüzyıl ile XIX. yüzyılın ilk yarısında elinde lale tutarken XIX. yüzyılın ikinci yarısında gül tutar. Meşrutiyet döneminde ayrıca eline eldiven, baston, şemsiye alır(4).

Başına fesi elbette 1828’den sonra giymiştir. “Uydurmasyon”, gibi sözcükler; frenk gömleği, kravat, pantolon, ceket, eldiven gibi giysiler; “Sabah” gazetesi, Direklerarası, Şirketi Hayriye gibi özel adlar; karyola, soba gibi eşyalarda,(5) elbette XIX. yüzyılın ikinci yarısıyla ilgilidir. Karagöz’de ki müzik parçaları da, çağa göre değişmiş; günün şarkısı,Karagöz’ün de şarkısı olmuştur (6).

Karagöz’deki Değişmezlik

Karagöz’ün bu sonsuz değişkenliğinin yanında ölümsüz ve evrensel değişmezliği de vardır. O da, Hacivat’la Karagöz arasındaki çelişkidir, ikilemdir. Hacivat okumuştur, Karagöz okumamış; Hacivat varsıldır, Karagöz yoksul; Hacivat kurnazdır, Karagöz saf; Hacivat içten pazarlıklıdır, Karagöz’ün içi dışında; Hacivat şöyledir, Karagöz böyle… Bu ikilem, bütün toplumlarda her zaman için var olmuştur ve de olacaktır. Her zaman için her toplumda varsıllarla yoksullar, köylülerle kentliler, gerçekçilerle düşçüler, çıkarcılarla ülkücüler, eskilerle yeniler, ilericilerle gericiler, ahlak kahramanlarıyla tutucular, düzen koruyucularla düzen kurucular, bütün bu çelişkiler evreni, -en azından- bireyle toplum çelişmesi var olacaktır.

Karagöz, işte bu -aytışma (diyologa) dönüşmüş- iklemi, bu çelişmeyle çatışmadaki saçmayı, güldürü yoluyla somutlaştırarak ortaya koyan, ince, zengin, çok yönlü, geniş olanaklı bambaşka bir sanat dalıdır.

Karagöz’deki Güldürücülük

Karagöz, bilindiği gibi, her şeyden önce bir düşün, bir felsefe, bir anlak (zekâ) ürünüdür. Bu felsefe, dilin en ince biçimleriyle, ündeşlerle (cinaslarla), ters anlamalarla,ters anlam vermelerle, yanılmacalarla, yutturmacalarla, uydurmacalarla, anlamazdan gelmelerle, anlar görünmelerle, anlamsızlıklarla, abartmalarla, bin bir çene yarışlarıyla, kısacası sözün güldürücülüğüyle ortaya çıkar. Karagöz, dile dayalı bir güldürü sanatıdır.

Karagöz, yalnızca bir söz güldürü sanatı demek değildir. Karagöz’de bir de sesin güldürücülüğü vardır. Karagöz’ün sesi, “kalın ve çatlak” kendine özgü bir sestir(8).

Karagöz’de yalnız sesin değil; söyleyişin güldürücülüğü de belirir. Sözgelimi, Laz’ın çabuk çabuk, soluk almadan, soluk aldırmadan konuşması, bunun en belirgin örneğidir.

Karagözcü, çizgileriyle de, -usta bir karikatürcü gibi- kişilerin, tiplerin görünüşlerindeki güldürücülüğü belirtir. Sözgelimi, Tarçın Bey, hiç konuşmasa da, o dandini bey kılığıyla gülünçtür.

Karagöz’deki Renk Sanatı

Şunu da belirtmeliyiz ki, Karagöz, görünüm yönüyle yalnız bir çizgi sanatı değil, bir renk sanatıdır da. Renk ve ışık sanatı…(9) Karagöz tasvirleri, renkli camcılık (vitray) sanatı ilkelerine dayanır. Renklerin güzelliği ve uyumu bir yana, bu renkler, sözgelimi resim sanatında olduğu gibi, ışığın karşıdan yansımasından oluşmaz; ışığın renkli katmanlarından süzülüp geçmesiyle saydamlaşır. Resimde ışıkla göz, aynı yanda, dolayısıyla renk karşıdadır. Oysa Karagöz’de renk, ışıkla göz arasındadır, saydamdır.

Karagöz ve Karikatür

Karikatürün de -Karagöz gibi – bir nükte ve – kimi zaman renkli- çizgi sanatı olduğu ileri sürülebilir. Nedir ki, karikatürde ses ve söyleyiş güldürüsü bulunmadığı gibi, devirgenlik de yoktur. Karagöz’se devinim güldürüsünü de içerir. Karagöz’ün ikide birde Hacivat’ı pataklaması, bunun belirgin örneklerindendir. Ayrıca, karikatürün bir anı saptamasına karşın Karagöz, bir olaylar dizisidir; zaman içinde gelişir, bir süreci saptar. Olayların güldürüsünü verir. Karagöz’e olsa olsa, bir devingen karikatürdür denebilir.

Karagöz’de Müzik

Karagöz’de müziğin de önemli bir ağırlık taşıdığını belirtmeliyiz. Karagöz’de Türk müziği, bütün özellikleri ve biçimleriyle kullanılmıştır. Karagöz’de müzik, konunun özelliğine uygun bir nitelik taşır. Güldürü üzerine kurulu metinler için müzik, güldürücü; felsefeye dayalı metinler içinse ağırbaşlıdır. Perde gerisinde Türk sanat müziği çalgıları çalınır, perdedeyse halk müziği çalgıları…(10)

Karagöz’de müziğin en önemli yönlerinden biri de, her tipin kendine özgü, belirleyici bir şarkı ya da müzik parçasıyla perdeye gelmesidir. Sözgelimi, Yahudi perdeye gelmeden önce “Balat kapısından yirdim içeri”, Laz gelirken de “Yavuz geliyor, Yavuz” parçaları çalınıp söylenir. Polka da, Rum terzinin belirtisidir. İşte bu -Wagner’in XIX. yy. ortalarında operaya getirdiği yenilik sayılan- önezgi (leitmotiv), öteden beri Karagöz’ün en önemli müzik öğesidir.(11)

Karagöz ve Sinema

Karagöz’ün bu sayageldiğimiz özelliklerinden ötürü, burada aklımıza sinema sanatı gelebilir. Nedir ki, Karagöz’deki çok önemli bir şey eksiktir sinemada: Sanatçı-izleyici etkileşimi. Sinema, her izleyiciye her zaman aynı görüntüleri verir, aynı sözleri söyler; ruhsuzdur, cansızdır.Oysa, Karagöz’de, Karagözcü ile izleyiciler arasında karşılıklı bir etkileşim, bir algılaşım vardır, bir sanatçı-izleyici bütünleşmesi sözkonusudur.

Karagöz ve Tiyatro

İzleyicinin durumuna, tepkisine göre, Karagözcü, daha canlı, daha devinimli, daha coşkulu ya da daha ağır, şöyle yada böyle davranabilir. Bu özellik, elbette tiyatroda da vardır. Aynı oyun kolu, izleyicisine göre, bir oyunu, bir akşam şöyle, bir akşam böyle oynayabilir. Her akşam ayrı bir “oyun çıkarır”. Nedir ki, metne bağlı bir tiyatroda bu değişim sınırlıdır. Oysa, Karagöz’de sanatçı, tam anlamıyla bağımsızdır. Kendini izleyicisine göre, izleyicinin yaşına, ekinsel düzeyine,toplumsal ve tinsel durumuna, ilgisine göre ayarlayabilir.İzleyicisine, izleyiciden aldığı tepki ve etkiye göre oyununda değişiklikler yapabilir: Söz sanatlarının ölçü ve düzeylerini değiştirebilir, oyunu uzatıp kısaltabilir, hatta kişileri azaltıp çoğaltabilir, güldürünün en kabasından yerginin en incesine dek geniş bir sanat yelpazesi sergileyebilir. Elbette kendi kültür ve yeteneği ölçüsünde…

Dokuzuncu Sanat Dalı mı?

Görülüyor ki, Karagöz, olgun,etkin bir anlak, söz, ses, renk ve devinim sanatıdır. Apayrı, kendine özgü, sanki bir dokuzuncu sanat dalı…

Karagöz’ü Yenileştirmek

Elimizdeki Karagöz metinleri, II.Abdülhamit zamanından kalmadır. Çünkü Karagöz, o çağda
-politik nedenlerle- güncelliğini, değişkenliğini yitirmiş, donup kalmıştır. Böylece de zaman içinde çürümeye bırakılmıştır. Oysaki, Karagöz için yaşamak demek, çağdaşlaşmak, güncelleşmek, yenileşmek demektir.

Bugüne değin birtakım Karagöz’ü yenileştirme girişimleri olmuştur. Bunların bellibaşlıları arasında Kâtip Salih’in, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun, Hazım Körmükçü’nün, Hidayet Gelen’in girişimleri sayılabilir. Nedir ki, bunların hiçbiri sürekli, sağlam bir akım oluşturamamıştır.

Son ve değişik bir bireysel girişim de, ressam Nuri Abaç’ın Karagöz tablolarıdır. Nuri Abaç, çok sayıdaki Karagöz kompozisyonlarının kimisinde Karagöz’ü günümüze dek getirmekte, sözgelimi, başına kasket giydirip kimi zaman apartmanlarda yaşatmaktadır.

Önce şu soruya yanıt verelim: Karagöz, yenileştirilmeli, canlandırılmalı mıdır? Evet, yenileştirilmeli, canlandırılmalıdır. Söyleyegeldiğimiz gibi, toplumlarda çelişkiler, çatışmalar, kısaca bir eytişimsel (diyalektik) gelişm var oldukça, gülmece sanatı da var olacaktır. Özellikle, toplumsal katmanlar arasındaki ayırım büyük boyutlara ulaştıkça, varsılla yoksul, işçiyle işveren, gençle yaşlı, solcuyla sağcı, halkla politikacı arasındaki ayrılık, bu türden sessiz anlaşmazlıklar büyük boyutlara ulaştıkça, gülme gereksinimi büyük ölçüde artacak, gülmece sanatı da, daha keskin çizgilere ulaşacaktır. Karagöz’se, tipleriyle, nükte ve sözleriyle, renk ve devinim cümbüşüyle olgun bir seyirlik gülmece sanatıdır. Öyleyse, -tarih,folklor ve sanat değeri bir yana-, toplumumuzun bunalımlı dönemler geçirdiği günümüzde, Karagöz’e her zamankinden çok gerek vardır.

Çağdaş Karagöz

Bugün yeni bir Karagöz yaratmak durumundayız. Bunun için de önce Karagöz’ün dilini anlaşılır kılmalıyız. Sözgelimi, “Huzûr-i hâzırân, vakt-ı sefâyı merdân, cemi’yyet-i irfân, hınzırdır, kâfirdir, lâindir şeytân” diye başlayan bir Karagöz, daha başlangıçta bütün ilginçliğini yitirmiş demektir. Güldürü için Osmanlıca-Türkçe çatışmasına da gerek yoktur. Söz güldürüsünün bin bir yolu vardır.(12)

Karagöz’ün tipleride, bugün, büyük ölçüde değişikliği gerektirir.Eski Karagöz tipleri, çokluk, etnik tiplerdir. Bugünse, toplumumuzda etnik tipler yerine yeni tipler egemendir: İşçi, işveren, köylü, kentli, kentsoylu, düşçü, çıkarcı, aracı, tefeci, savurgan, sömürgen, ezen, ezilen, öğretmen, öğrenci, sendikacı, politikacı (hele politikacı!) vb.

Karagöz’de ağırlıklı bir öğe olan müzik de, günümüze yaklaştırılmalıdır. Dolmuş müziğinden, pop müziğinden klasik batı müziğine dek Türkiye’de geçerli olan her müzik türü, tiplere, konuya ve konunun akışına uygun olarak yeni Karagöz müziğini oluşturabilir.

Olayların da, bugünkü yaşantımıza ve değer yargılarımıza dayalı olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Karagöz, -karikatürlerin bile “söz ve çizgi” sinin ayrı sanatçılarca oluşturulduğu- günümüzde, artık tek kişinin oynatacağı bir sanat olmaktan çıkmış, bir “takım”, bir “kol” işi olmuştur. Metin yazarından oynatıcısına dek birçok uzman; usta sanatçıyı içeren bir kol…

Bu enstitüde, Karagöz tarih ve kuramcıları, metin yazarları, tasvir çizip boyayıp kesicileri, müzikçileri, oynatıcıları vb. -işin bilimini yapmış, bilinçli- uzman kuramcılar ve sanatçılar yetişecektir.

Çağımız, Karagöz’ün yayılıp gelişmesi için teknik yönden de geniş olanaklar taşımaktadır. Çünkü,
artık bir televizyon “ayna”sı vardır. Bu en uygun ve geniş Karagöz aynasıdır da. (Karagözcü dilinde Karagöz perdesine “ayna” dendiğini anımsayalım.) Siyah-beyaz televizyonun Karagöz’ün renklerini yansıtamayacağı söylenebilirse de, renkli televizyon yakındır.

Karagöz -sanıldığı gibi bir çocuk eğlenmeliği olmayıp- ağırbaşlı, önemli, çok yönlü, özgün bir sanat koludur ve ancak ve ancak çağdaşlaştırılmakla var olabilir. Bu eşsiz ulusal sanatımıza dört elle sarılmalıyız.


NOTLAR
1 Metin And, “Karagöz, Mimus ve Reich”, Türk Dili, Eylül, 1963, s. 817.
2 Süleyman Arısoy, “Karagöz ve Folklor”, I.Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, III.Cilt, Ankara, 1977, 47. s. 48.
3 Cevdet Kudret, Karagöz, I.Cilt, Birinci basım, Ankara, 1968, s. 38.
4 Agy. 28., s. 30.
5 Agy. s. 110-132.
6 Etem Ruhi Üngör, “Karagöz Musukisi”, I.Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, III.Cilt,
s. 418.
7 Metin And, “Karagöz ve Ortaoyununda Dilin Güldürücülüğü”, Dost, Yeni Dizi, Ekim 1963.
8 İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Karagöz Tekniği ve Estetik, İstanbul, 1942, s. 84.
9 İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, “Karagöz’ün Tekniği, Türk Dil, Ağustos 1966 s. 743-745.
10 Etem Ruhi Üngör, Karagöz Musikisi, s.417, 418, 421.
11 Ahmet Borcaklı, Karagöz, Ankara, 1970, s. 7.
12 Bkz.: Metin And, Karagöz ve Ortaoyununda Dilin Güldürücülüğü, Dost, Yeni Dizi, Ekim 1963.
13 Bkz.: TFA., “Karagöz Seminerine Ait Rapor”, Türk Folklor Araştırmaları, Aralık 1974. sayı, 305.


“Ulusal Kültür” adlı derginin 1979/5 tarih ve sayılı basımında yayınlanmıştır.


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın