İslam dünyası Aristoteles’in Poetika’sını tanıyordu. Ya çeviri, ya da özet yoluyla Arap yazarları buradaki çeşitli tragedya kavramlarını değişik terimlerle karşılamışlardı; Sözgelimi, Ebu Bişr Metta b. Yunus, ya da İbni Sina gibi. Bu tanışıklıktan ne yazık İslam dünyasında bir dramın varlığını söyleyemeyiz. Ancak bir dramın, bir tragedyanın doğumu için, ritüel ve mithos’a uygun ortam, ve koşullar yeterliydi. Özellikle Şii’lerde Muharrem uygulamaları ve buradan doğan Taziye, denebilir ki İslam dünyasının yaratabildiği tek dramdır. Gerçi ritüel ve mithos’un drama yani Taziye’ye dönüşmesi çok yakın tarihte gerçekleşmiştir, ancak bu oluşumu hazırlayan etkenlerin içinde gene dramatik öğeler buluyoruz. Konu Anadolu Türkiyesi’ni de yakından ilgilendirmektedir. Bunlar üzerinde çeşitli incelemelerimde durmuştum.(1)
Taziye ne ölçüde Yunan tragedyasına benzer, ne ölçüde ondan değişiktir? Temmuz 1977’de Atina’da toplanan Uluslararası Kongre’nin konusu Yunan tragedyasıydı. Bu kongreye sunduğum uzun bildiride(2) Taziye ile Yunan tragedyasını gerek kökenleri ve oluşumu, gerekse dramatik yapısı ve tekniği açısından ayrıntılı karşılaştırmıştım. Bu bildiri henüz yayımlanmadı ancak Yunanca’ya çevrilip resimli olarak THEATRO dergisinde yayımlandı. Çok ayrıntılı ve uzun bu karşılaştırmaya burada yeniden dönecek değilim, ancak iki dram arasındaki bir iki önemli noktaya kısaca değinmek isterim. En önemlisi trajik tersinleme (tragic irony) bakımındandır. Her iki dramın seyircisi olaylar dizisini, öyküyü çok iyi bilirler. Ancak Yunan tragedya kahramanının yazgısını bilmemesine karşın, Taziye kahramanının alın yazısının, sonunun üzerine ön bilgisi vardır. Başta eksen kişi Hazret-i Hüseyin olmak üzere tüm kahramanlar ne zaman, nasıl öleceklerini ya da sonlarının ne olacağını bilirler.
Her iki dramda da insan yazgısı önemlidir. Gerçi çektikleri onları yüceltirse de Yunan tragedya kahramanında insan, ne denli soylu, yüceltilmiş olursa olsun, Tanrıların istemine karşı eylemleri için cezalanacaklardır. Oysa Taziye’de Hazret-i Hüseyin, Tanrının istemine karşı çıkmaz, öyle ki Tanrının isteğini yerine getirmek uğruna, utkuya sırtını çevirir. Hazret-i Hüseyin ve yandaşları Tanrının değil insanoğlunun istemine başkaldırır.
Yunan tragedyasında kahramanın eylemi Tanrının istemine karşıysa kusurlarının değçesini ödemelidir. Taziye’de ise, kişi ne denli haklı ve kusursuz olursa olsun gene de acı çekmeli ve yok olmalıdır. Yunan tragedyasında kahraman, yıkıntıya götürmesine karşın, gerçeği bulmak, ona erişmek ister. Oysa Taziye’de gerçek, kahraman için bellidir, Yunan tragedyasının tersine gerçeği başkalarının da öğrenmesini ister. Yunan tragedyasında kahramanın karşıtı yazgısı, dolaylı olarak Tanrılardır. Taziye’de Tanrı, Hüseyin’in yol göstericisi, koruyucusudur, karşıtı ise insan oğludur. Yunan tragedyasının Tanrıları acımasızdır, hoşgörüleri yoktur, öç alıcıdırlar. Bunun gibi Taziye’de Suriye ordusu, onun komutanları İbn Saad ve Şimr, sanki Yunan tragedyasındaki Tanrılar gibidir. Bu ordu ve komutanları Taziye’de en önemli dramatik karşı güçtür. Yunan tragedyasında trajik kahramanın Tanrılara baş kaldırması, bunun sonunda yok olarak yücelmesi, ululanması gösterilir. Taziye kahramanı, kendi eliyle değil fakat öteki insanların eliyle yok olur. Yunan tragedyası dine, Tanrıya saygılı ile günahlı ayrımını yapmaz. Seyirci bakımından kimin cennete kimin cehenneme gideceği üzerinde durulmaz. Taziye ise seyirciye, kişiler üzerine değer yargılarıyla sunulur. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu benzeşmezliklerin yanı sıra Yunan tragedyasıyla Taziye arasında çok yakın ve benzeşen ortak noktalar bulunmaktadır, ancak burada konumuz bu değil. Ayrıca buraya dek söylenenler aşağıda özetle verilecek Taziye örneklerinden de çıkarılabilir.
Şimdi buradan tragedya ya da söylence kahramanının nitelikleri bakımından Taziye’yi incelemeye geçelim. Taziye’nin eksen kişisi Hazret-i Hüseyin’dir. Ancak binleri bulan Taziye metinlerinde başka eksen kişiler de yer alır; Adem, Musa, Yusuf, İbrahim, İsa, Nuh, Mansur’il-Hallaç, Timurlenk ve başkaları. Kimi Taziye’de Hazret-i Hüseyin hiç gözükmez, ancak tüm Taziyeler dolaylı da olsa gene Hazret-i Hüseyin’in ekseninde gelişir, yan olay ve yan kahramanlar hep onun kişiliğine yöneliktir, anıştırmalar, anımsatmalar, çağrışımlar, vurgulamalar, karşılaştırmalarla hep onun kişiliği vurgulanır. Ridgeway’in kahraman konusunda Osiris ile Hazret-i Hüseyin arasındaki ortak noktaları belirleyişini bir yazımda özetlemiştim.(3) burada Lord Raglan’ın(4) söylence kahramanında bulunduğu 22 nitelik bakımından Hazret-i Hüseyin’i inceleyeceğiz. Bu yirmi iki nitelik ya da olguyu Raglan üç ana kümeye ayırıyor; Kahramanın doğumuyla ilintili olanlar, kahramanın hükümdarlığı ele geçirişi ya da tahta geçişiyle ilgili olanlar ve bir de ölümüyle ilgili olanlar.(5) Bunlar insanoğlunun doğum, eriştirme ve ölüm gibi geçiş törenleri (rites de passage) olarak da görülebilir. Raglan bu 22 niteliğin tümünü kişiliğinde gösteren hiçbir kahraman bulamamıştır. En yüksek sayıya Kral Oedipus 21 ile ulaşmakta, onu yirmiyle Theseus izlemektedir. Raglan, Yunan ve Roma, Tevrat, Cava, Kuzey Avrupa ve Kelt, Mısır ve İngiliz söylence kahramanlarıyla bu nitelikleri örneklemiş olmakla birlikte Hazret-i Hüseyin’i ele almamıştır. İşte bu yazıda Raglan’ın yirmi iki niteliğini Hazret-i Hüseyin’e uygulayacağız. Sonucu hemen belirtelim; Sözlü geleneklerin yardımıyla Hazret-i Hüseyin de yüksek bir sayıya ulaşmakta, yirmi iki üzerinden 18 niteliği kişiliğinde toplamaktadır. Lord Raglan’ın bu 22 niteliği şunlardır:(6)
1. Kahramanın annesi hükümdarlık ailesinden bir bakiredir; 2. Babası bir kral, bir hükümdardır; 3. Babasıyla annesi arasında yakın hısımlık bağı vardır; 4. Kahramanın ana rahmine düşüşü olağandışı koşullardadır; 5. Tanrının oğlu olarak ün yapmıştır; 6. Doğumunda genellikle annesinin en yakınlarından biri (annesinin babası) onu öldürmeye kalkışır; 7. Ama gizlice kaçırılır, saklanır, götürülür; 8. Uzak bir ülkede üvey ana babalarca büyütülür; 9. Çocukluğu üzerine bilgimiz yoktur; 10. Yetişkin olduktan sonra hükümdar olacağı ülkeye döner ya da gider; 11. Bir kral, bir dev, bir ejderha ya da vahşi bir hayvanı yener, utkuya erişir; 12. Bu utkudan sonra bir hükümdar ailesinden bir kızla, genellikle yerini alacağı önemli kişinin kızıyla evlenir; 13. Hükümdar olur; 14. Bir süre olaysız hüküm sürer; 15. Yasalar getirir, kor; 16. Daha sonra ya tanrıların ya da halkının gözünden düşer; 17. Tahtından indirilir ve kentten sürülür; 18. Yazgısındaki ölümle karşılaşır; 19. Ölümü genellikle bir dağın tepesinde olur; 20. Çocukları, varsa, onun yerini almazlar; 21. Cesedi gömülmez; 22. Ama onun için bir ya da daha çok kutsal gömüt, kabir, yatır yapılır. İlerde Hazret-i Hüseyin’inkilerle karşılaştırmak için Raglan’ın verdiği örnekleri sayısal olarak bu nitelikleri nasıl değerlendirdiğini görelim. Yunan ve Roma kahramanları:
Romulus 18. Herakles 17. Perseus 18. Jason 15. Belleophon 16. Pelops 13. Asklepios 12. Dionisos 19. Apollo 11. Zeus 15. Tevrat’tan Kahramanlar: Yusuf 12. Musa 20. İlyas (Eliya) 9. Cava Kahramanları: Watu Gunung 18. Kuzey Avrupa Kahramanları: Sigurd ya da Siegfried 11. Kelt Kahramanları: Llew Llawgffes 17. Mısır Kahramanları: Nyikang 14. İngiliz Kahramanları: Arthur 19. Robin hood 13.
Ayrıca Taziye Kahramanları da olduğu için bunlardan Yusuf ile Musa’yı, ve bir de Dionisos’u (bize göre Hazret-i Hüseyin de Adonis, Osiris, Dionisos gibi bitkisel Tanrı inancının bir kalıntısıdır(7), yanlarında Raglan’ın sayılarıyla gösterelim:
Yusuf:(8) Tevrat’ın Tekvin bölümünde Kuran’ın da Yusuf Suresi’inde yer alan Yusuf’un annesi Rahel (Kuran Yusuf’un annesini anmaz) bir din önderinin kızı 1. babası Yakup da bir din önderidir 2. annesiyle babası kardeş çocuklarıdır 3. Annesinin ana rahmine düşmesi Rahel’in adamotu yemesiyle olmuştur 4. Çocukluğunda kardeşleri onu öldürmeye yeltenmişler 6. fakat o bir dolantıyla kurtulmuştur 7. ve Mısır’da büyütülmüştür 8. Erginliğine erişince bir düş yorumu yarışmasında ve hava durumunu oranlamasıyla üstün gelmiştir 11. ve soylu bir kadınla evlenmiştir 12. ve Mısır’da egemen yönetici olmuştur 13. ve başarıyla hüküm sürmüştür 14. Ve yasalar yapmıştır 15. Daha sonraki yıllar üzerine bilgimiz yok ama bir sözlü geleneğe göre sonra gözden düşmüştür. Böylece Yusuf 22 üzerinden 12 niteliğe sahiptir.
Musa:(9) Ana ve babası Levi boyunun ileri gelenlerindendir (1-2), ve yakın akrabadırlar 3. annesi Firavun’un kızı olarak bilinir 5. Firavun onu doğumunda öldürmek ister 6. fakat dalgalarla sürüklenir 7. ve gizlice büyütülür 8. Çocukluğu üzerine bilgimiz yoktur 9. fakat yetişkinliğinde bir Mısırlıyı öldürür 11. ve Medyan’a gider, orada hükümdarların kızıyla evlenir (Tsippora). 12. Mısır’a döner 10. Firavun üzeride büyüsel utkular kazanır 11. ve hükümdar olur 13. Hükümdarlığı uzun sürer ve yasalar koyar 15. ama daha sonra Yahova’nın gözünden düşer 16. önderliğini yitirir 17. esrarengiz bir biçimde bir dağın tepesinde yok olur (18-19). Çocukları onun yerine geçmezler 20. Cesedi gömülmez 21. fakat kutsal gömütü Kudüs yakınındadır 22. Görülüyor Musa 22 nitelikten yirmisini kişiliğinde topluyor, hem de kiminde ikişer kez olarak.
Dionisos:(10) Annesi Semele hükümdar ailesinden bir bakire 1. babası Tanrı Zeus’dur 5. Zeus Semele’nin dayısıdır 3. ve Zeus ona bir kasırga ile gelmiştir 4. Hera onu doğumunda öldürmeyi dener 6. fakat o bundan olağanüstü bir biçimde kurtulur 7. ve gizli bir yerde büyütülür 8. Çocukluğu üzerine bilgimiz yoktur 9. fakat yetişkinliğinde Asya’ya yolculuk yapar 10. çeşitli utkulara erişir 11. ve hükümdar olur 13. Bir süre başarıyla yönetir 14. ve tarım ve başkaca konularda yasalar kor 15. ama daha sonra sürgüne gönderilir 17. Ölür 18. fakat sonra Olympus’a yükselir 19. Çocukları yoktur 20. Gömüldüğü yer bilinmez 21. ama onun için çeşitli yatırlar ve tapınaklar yapılmıştır 22. Böylece Dionisos 19 niteliğe sahiptir.
Şimdi Hazret-i Hüseyin’e gelelim. Lord Raglan’ın 22 niteliğini Hüseyin’e uygularken, kesin belgesel olguların yanısıra Şii’lerde oluşturulan hadislerden, sözlü geleneklerden yararlanılmış olması doğaldır, çünkü bu nitelikler zaten bir söylence kahramanı içindir.
1.Hazret-i Hüseyin’in annesi Fatma, Peygamber’in kızıdır. Bekarete gelince, özellikle Nur öğretilerine göre Fatma olağan bir anne olmayıp, Hazret-i Hüseyin’in doğumu için Tanrısal bir aracıdır. Nur, Allah’ın niteliklerindendir ve onun yazgısı baştan bellidir ve bitimsiz, sonsuz ışıktan doğmuştur. Salman Farsi’nin bir hadisinde Peygamber’in Hüseyin için onun da kendisi gibi Allah’ın Nuru’ndan yaratıldığını söylemiştir. Hazret-i Hasan da Ali ve Fatma’dan aynı ışıktan doğmuşlardır.
2. Hüseyin’in babası yalnız hükümdar değil, aynı zamanda Halife ve ilk imam’dır, bu bakımdan kraldan daha önemlidir.
3. Ali, Peygamber’in amca çocuğudur, bu bakımdan Fatma ile Ali arasında yakın akrabalık bulunmaktadır.
4. Hüseyin’in doğumu altı ayda olmuştur. Yalnız o ve İsa kısa sürede doğmuşlardır. Doğumu sezen Hurilerden biri Fatma’ya gelmiş ve Hüseyin’e dadılık etmiş, göbeğini kesmiş ve şehit olacağını simgeleyen Cennetin bezlerinden birine sarmıştır. Bu konuda daha pek çok çeşitlemeli ve ayrıntılı sözlü gelenek bulunmaktadır. İslamda Betül niteliği yalnızca Fatma ve Meryem için kullanılır.
5. İslam açısından Hüseyin’in Allah’ın oğlu olduğunu, ileri sürmek hele anası ve babası belliyken, olanaksızdır. Ama gene sözlü geleneklere göre Hüseyin Allah’ın ışığını taşımakta ve onun gücünü Tanrısal ışık olarak paylaşmaktadır. (6) (7) ve (8) Yani doğumunda babası ya da annesinin babasınca öldürülmeye yeltenilecek ve bundan kurtulup yok olacak ve uzak bir yerde üvey baba analarca yetiştirilecektir. Her üç nitelik de Hazret-i Hüseyin’e uymamaktadır, ayrıca bu Hazret-i Ali ve Peygamber bakımından da kabul edilemez.
9. Hüseyin’in çocukluğu üzerine bilgimiz yoktur.
10. Hüseyin, babası Ali öldürüldüğünde otuz yedi yaşındaydı, ağabeyi Hasan ikinci imam oldu. Hüseyin tüm direnmesine karşın Hasan Halifelikten çekildi. Hasan’ın ölümünden sonra üçüncü İmam olmakla birlikte eğer Medine’de kalmış olsaydı öldürülmeyecekti, çünkü ailesinden çok kişi olduğundan Yezid öldürmeyi göze alamazdı. Onun hükümdarlığı aslında sonsuza dek Kerbela’da başlar, adalet yerini buluncaya dek sürecektir.
11. Hüseyin’in durumunda eğer bir karşı gücü yenip ölürse, tragedyadaki etki azalacaktı. Sözlü geleneklere göre Hüseyin’in düşmanı yenecek üstün gücü vardı, ama istememiştir. Taziye metinlerinde de birçok olağanüstü güç ona yardım önermiştir. Bunlar arasında Cinler ordusu da vardır. Bundan örnekler aşağıdaki Taziye özetlerinde bulunmaktadır. Bunlar sayıca pek çoktur ancak Hüseyin hepsini geri çevirmiştir. Kısaca isteseydi bu dünyada utkuya erişebilirdi, ama o Tanrının istediğini yerine getirerek öteki dünyada utkuya erişmiştir.
12. Hüseyin son İran kralı Yezdegird’in kızı Şehribanü ile evlenmiştir. İranlılar bağımsızlıklarını yitirdiklerinde hükümdarlık için en uygun aday olarak Hüseyin’i görmüşlerdi. Hem son kralın kızı ile evlenmiş olması, hem de İran’ı elinde tutan Araplara başkaldırması bakımından en uygun adaydı. Nitekim Şahrbanu’dan oğlu Zeynelabidin’in en uygun İmam adayı olarak görülmesi de gene bu nedenledir.
13. Şiiler için, özellikle İranlılar için Hüseyin gerçek kral, şahtır. Belki bu geçici bir krallık değil, sonsuza dek ölümsüz şahlıktır.
14. Hasan Hicri yıl 50’de öldükten sonra Hüseyin üçüncü imam olarak on bir yıl Şiileri yönetmiş, ama bu yıllar üzerinde bilgi yoktur. Yalnız ölümünden on gün öncesi çok iyi bilinmektedir.
15. Gerçi sözlü geleneklere göre onun İmamlığı (hükümdarlığı) üzerine çok bilgi yok, ama ölümüne yakın son günlerde bir çok yasalar ve uygulamalar getirmiştir.
16. Kufe’den Hüseyin’e onu başlarında görmek için yüzlerce mektupla çağrı gelmiş, ama Kufe yakınlarına gelince Hüseyin’i istemediklerini belirtmişlerdir. Ve onu ölüme bırakmışlardır. Bu da Raglan’ın halkın gözünden düşmesi koşuluna uygundur.
17. Hüseyin Medine’den sürülmemiş kendi isteğiyle ayrılmıştır, amacı Kufe’de hüküm sürmek böylece Yezid’e başarıyla karşı koyabilmekti. Bu bakımından onun kenti Medine değil istenmediği, girmesine izin verilmediği Kufe’ydi.
18. Hüseyin’in ölümü esrarengizden de öteye şehitlikti. Ölümü üzerine pek çok sözlü gelenek vardır, hemen tümü olağanüstü ölümlerdir. Bunlardan biri aşağıdaki Taziye’de örneklenmiştir. Söz gelimi Hüseyin’in aldığı yaraların sayısı 33 ile 1900 arasında değişmektedir. Gene bu geleneklere göre Hüseyin tek başına 22 bin düşman askeri öldürmüştür.
19. Gerçi Kerbela çölünde tepe, dağ yoktur, ama bir sözlü geleneğe göre Allah Hüseyin’e artık düşman öldürmekten vazgeçmesini, şehitliğe hazır olmasını, “savaşmayı bırak, yüksek bir yere çık, alın yazını kabul et” demiştir. Gene bir geleneğe göre attan düşünce yere eğilip kumdan bir tepe yapmış, başını üstüne koymuştur.
20. ve 22. Raglan’ın söylence kahramanlarının çocuklarını yerini alamayacağı niteliği Hazret-i Hüseyin’e uygulanamaz, çünkü oğlu Zeynelabidin dördüncü imam olarak onun yerini almıştır. Bu Şiiler ve Nur öğretisi bakımından çok önemlidir.
21. Hüseyin öldürüldükten sonra başı kesilip Yezid’e götürülmüş, bedenini de atlar çiğnemiştir. Bir kaynağa göre hemen gömülmüştür. Ancak başı konusunda değişik söylenceler vardır. Kimine göre başı ile gövdesi daha sonra Kerbela’da kimine göre Halep’te gömülmüştür. İslam’a göre başın da birlikte gömülmesi gerekir, eğer baş Kerbela’ya getirilmemişse bu gömülme tam sayılmayacaktır.
Böylece Hazret-i Hüseyin söylence kişisi ve tragedya kahramanı olarak Raglan’ın 22 niteliğinden en az on sekizini karşılamaktadır, ayrıca Hazret-i Hüseyin’in gerçek bir tarih kişisi olmasi da bu sayının daha yükselmesini kısıtlamaktadır. Ancak söylenceler, şair ve yazarların yapıtları ve çeşitli sözlü geleneklerin tümü ele alınırsa bu sayı daha da yükselebilir.
Hazret-i Hüseyin’in ölümü üzerine yapılan anma, acı çekme törenlerinin gerçekte İslam öncesi kahramanlara yapılan törenlerin bir sürüncemesi olduğunu Adonis, Osiris gibi kahramanlarla, Tanrılarla ilişkisini daha önceki yazılarımda incelediğimden burada bu konuya kısaca değinmekle yetineceğim. Bunların özellikle İslam öncesi İran’daki söylence ve ritüellerle ilişkisi vardır. Sözgelimi Cemşid’i ucu iğneli bir sopa ile öldüren şeytan dev söylencesi, ya da Siyavuş’un Efrasiyab eliyle öldürülmesi gibidir. Efrasiyab bir bakıma Yezid’in karşılığıdır. Buhara halkı Siyavuş’un ölümünü ağıtlarla kutlarlar ve bu törene “Siyavuş’un öcünün alınması” denilir. Buhara’da gömülü olan Siyavuş’a Buharalı büyücü rahip mazdekler burayı kutsal sayarlar ve Nevruz’un birinci günü güneş doğmadan ona bir horoz kurban ederler, Buharalı halk bu törende çok acı çeker. Olaydan üç bin yıl geçmesine karşın gene de kutlanmaktadır. Bu haksız dökülmüş kanın bir simgesidir. Kimine göre Siyavuş Orta Asya tarım türünün eski kutsal bir görüntüsüdür. Ayrıca Attis, Adonis ve Dionisos’un karşılığıdır. Çinli gezgin Wei Tsu VII. Yüzyılda İran Orta Asyası’nda bir Tanrı’nın ölümünün anıldığını bidirir. Kerbela olaylarının da aynı yüzyıla rastlaması da ayrıca ilginçtir. Semerkandlılara göre de Kutsal Oğul yedinci ayda (bu Eylül’e rastlar) ölmüş ve kemikleri yitirilmiştir. Bu ayın başında halk, siyah giyisilerle dövünüp ağlarlar, Yitik cesedi aramaya koyulurlar. Tören yedinci gün sona erer. Şehit kavramı, yeni bir yaşam sayılan, ölüm ve kan ve bunun bir kurtarıcılık sayılması, Mevlana Celalettin Rumi’ye göre kırmızının renklerin en iyisi olduğunu söylemesi, ayrıca Mansur’-il-Hallac’ın Bağdat’ta şehit olması bir bakıma İsa’nın simgelliğine bir koşutluk gösterir. Nitekim aşağıda verilen, Taziye örneklerinden biri Mansur’il-Hallac, Mevlana Celaleddin Rumi ve Şems-i Tebrizi’i bir araya getirmektedir; özellikle bu Taziye’de kan simgesi yeni bir yaşamın başlangıcı, bir kurtuluştur.
Gezgin Adam Olearius, 1637 yılında Erdebil’de bir Muharrem törenine tanık olmuştu.(11) Bu törende Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin’in tabutlarının geçit alayında geçirildiğini anlatılmıştır. Bu tabutlarla yapılan geçit alayı Osiris ve Adonis için yapılan törenleri çok andırmaktadır. Nitekim Arapça’da tabut sözcüğü eski Mısır dilinden gelmektedir.(12)
Burada sayısı binleri bulan Taziye konularından örnekler vereceğim. Bunlar, Kerbela olaylarını anlatanlar, Kerbela’dan önceki olaylar ve Kerbela’dan sonraki olaylar olmak üzere üç kesimde verilecektir. Daha önce bir yazımda yüz kadar Taziye’yi kısaca özetlemiştim.(13) İlk olarak Taziye kümelerinin en önemli konusu Hüseyin’in ölümü Taziyesini alalım. Aslında bu Taziye’nin pek çok metni elimizde bulunmakla birlikte İran’ın Hur bölgesinden alınma çeşitlemesini özetlemeyi uygun buldum.(14) Söz konusu Taziye’yi ayrıca 1976 yılının Ağustos ayında Şiraz’da iki kez seyretme olanağını da bulmuştum. Burada Hur bölgesinden derlenmiş metni ele almamın nedeni çok ayrıntılı olduğu, içinde başka Taziyelere konu olan ayrıntıları da içermesindendir. Sözgelimi Abis ile Şuzat, cinlerin önderi Zafer, Sultan Gays oluntuları ayrı birer Taziye konusu olmaktadır. Bu Taziye her yıl İran’ın Hur kentinde Muharremin onuncu günü oynanır, öğleden önce 11.30’da başlayıp, öğleden sonra üç ve dörde kadar sürer.
Kişiler şöyledir: İmam Hüseyin, Zeynep (kız kardeşi), Habib b. Müzahir (Hüseyin’in arkadaşı, Kerbela şehitlerinden), Abis (Hüseyin’in arkadaşı, Kerbela şehitlerinden), Şuzeb (Abis’in uşağı), İmam Zeynelabidin, Sekine (Hüseyin’in kızı), Fatma Sugra (Hüseyin’in kızı), bir Arap, Zeyneb’in oğulları, Rebab (Hüseyin’in karısı), Ümmü Gülsüm (Hüseyin’in kız kardeşi), Zafer (cin ordusunun başı), Sultan Gays (Hint kralı), Veziri, bir derviş, İbn Sa’ad ve Timr (Suriye ordusunun komutanları). Bu Taziye Medine’de başlar, burada Fatma Sugra Kerbela’ya giden İmam Hüseyin ve ailesini merak ediyor, ve bir haberci ile mektup ve çiçek gönderiyor. Bunu izleyen sahneler Kerbela’ya geçer. İbn Sa’ad, Şimr’e Hüseyinle savaşmasi için ona karşılığında Rey kentinin yönetimini verecektir. Şimr, Hüseyin’in yanına giderek ailesini susuz bırakacaklarını haber verir. Zeynep, Hüseyin’le söyletmesinde yalnız kaldıklarını, Şimr ve İbn Saad’ın ordusu saldırıya geçiyor. Şimr Zeyneb’ten Hüseyin’i uyandırmasını istiyor. Hüseyin düşünde atalarını görmüş ona ertesi gün öleceğini söylemişler. Hüseyin, İbn Sa’ad’a Kufe’yi almak istemediğini, yollarına gitmek istedikleni söylüyor, Sa’ad ise, biyat etmesini istiyor Yezid’e. Hüseyin’in isteği yalnızca çocuklar için su verilmesidir. Hüseyin Zeynep’e üç vasiyetini söylüyor. Bunlar ölümünden sonra çadırdan dışarı çıkmamaları; çocuklarına bakması; ve çok üzülmeyip, üzüntüsünü düşmana belli etmemesidir.
Zeynep ondan ölümünü bildirecek üç belirti ister. Bunlar atından düşünce yer kişneyecek, güneş gökte kanlı olacak, atının yelesi kanlar içinde tek başına çadırlara dönecektir. Hüseyin kefen giyinir (kefenin üzerine kırmızı boya sürülür), kılıç kuşanır, çizmeleri çeker. Herkes şehit olmuş, yalnız Hüseyin’in oğlu Zeynelabidin hasta olduğu için kalmıştır. Zeynelabidin hastalık ateşi ile babasını bile tanımaz, Abbas’ın , Ali Ekber’in, Kasım’ın ölümlerini öğrenir. O da savaşa gitmek isterse de, Hüseyin ona kalmasını, yerine imam olacağını söyler. Hüseyin yaşlı arkadaşı Habib b. Müzahir’le görüşür o da savaşa gitmek ister. Hüseyin önce karşı çıkar ama direnmesi üzerine izin verir; o da kefen giyinir, kılıç kuşanır. Düşmana meydan okuduktan sonra şehit olur. hüseyin arkadaşı Abis ile Abis’in uşağı Şuzeb de Hüseyin’den savaşa katılmak için izin isterler. Onlar da şehit olur. Zeyneb’in iki çocuğu da şehit düşer. Bu sırada Keşmir’den bir derviş gelir, Ali’nin çocuklarına su vermeye gelmiştir. Hüseyin’i tanımaz, Hüseyin artık suya gereksinmeleri kalmadığını, Kevser suyu içeceklerini söyler. Hüseyin dervişin keşkülüne kum doldurur, kum altına dönüşür. Derviş onun Ali’nin oğlu Hüseyin olduğunu öğrenir. Derviş düşmana gider, onlara yanlış iş yaptıklarını anlatır, Hüseyin, kızı Sekine ile uzun bir söyleşme yapar. Sekine çok susuzdur, su ister. Arap, Medine’den Hüseyin’e mektup getirir. Bu sırada başlarında Zafer olarak cin ordusu Hüseyin’e yardıma gelirler. Hüseyin onların yardımını istemez. Hüseyin, İbn Sa’ad ile konuşur, yollarından alıkoymamalarını, çocuklara su vermesini ister, düşmana kabul etmez. Hazret-i Hüseyin ailesiyle vedalaşırken Hint Kralı Gays ve veziri gelir. Üzerlerine bir aslan saldırır, Hüseyin’den yardım isterler, Hüseyin kanlı kefeni içinde gelir, aslanla konuşur, Müslüman eti yemenin haram olduğunu söyler, aslan Hüseyin’in elini öper. Sultan Gays, Hüseyin’e savaştan vazgeçmesini söyler, Hüseyin, Ali Ekber’in ölümünden sonra artık gözünde bir şey olmadığını söyler. Sultan, veziri ve aslan çekilir. Savaş başlar, Hüseyin yalnızdır, Hüseyin şehit düşer. Bu arada Hasan’ın oğlu Abdullah gelir, Hüseyin ölmek üzereyken Abdullah’ın neden geldiğini sorar, Abdullah amcasına şehitlere selam için gelmiştir, Şimr onu da öldürecektir. Abdullah da susuzdur, Şimr Abdullah’ı da öldürür. Şimr, Hüseyin’e hançerini her vuruşunda onun ailesinden biri anılır. Şimr Hüseyin’in başını keser. Ağıtlar okunur, buna seyirciler de katılır.
Kerbela olaylarıyla ilgili pek çok Taziye vardır. En ünlüleri Kasım’ın Düğünü, Abbas’ın, Ali Ekber’in şehit olmalarıyla ilgilidir. Şimdi de Kerbela’dan önceki olaylarla ilgili örnekler görelim. Denebilir ki, Tevrat, İncil ve Kuran’da ortak konularda hemen her olay Taziye konusu olmuştur. Bu küme Adem ile Havva ile başlar. Burada kısaca özetlenen Adem ü Havva çeşitli Adem ile Havva Taziyelerinden biridir.(15)
Taziye’de hemen eylem yok gibidir. Kişiler Adem, Havva, Cebrail ve Şeytan’dır. Bu bağımsız bir Taziye olmakla birlikte eylemsizliği bakımından daha çok bir başka Taziye için öndeyiş yerine geçebilir. Taziye iki ana kesimden oluşur. İlk kesimde Adem, Havva, Cebrail ve şeytan her biri yaratılış söylencesini anlatırlar, ikinci kesimde ise, cennetin bahçelerinde dolaşan Adem ile Havva en değerli taşlarla bezeli görkemli bir yapı görürler, burada ne olduğunu Cebrail’e sorarlar. Cebrail onlara gökte parlak bir yıldız bulduğunu, bunun otuz bin yılda bir kez görüldüğünü, kendi uzun ömründe bunu üç bin kez gördüğünü, bu gizi ancak Tanrının açıklayabileceğini söyler. Sonra Tanrı’nın izin verdiğini bildirir. Burada beş ışık vardır, bunlar Peygamber, Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatma’dır. Burada doğum konusunda da Cebrail “annesidir, ama doğurmamıştır, Tanrı’nın isteğiyle, yardımıyla doğum olmuştur”der. Cebrail onlara tüm ayrıntılarıyla Kerbela olaylarını anlatır, Şiiliği açıklar. Adem’de Şiiler için Tanrıya yakarır. Şimdi de Hazret-i İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesi Taziyesini görelim. Bunun da çeşitli metinleri vardır. Buraya alınan metin(16) Litten’in taşbaskısındandır. Taziye, İbrahim’in Tanrı’ya yakarışıyla başlar. Cebrail Tanrı’dan ona bir ileti getirir. İletide oğlunu Kabe’de kurban etmesi istenmektedir. İbrahim Tanrı’nın her buyruğuna boyun eğecektir ama nedenini sorar. Cebrail ona Yaradan’ı gerçekten seviyorsa, ona sevgisini başka sevgilerle karıştırmamasını söyler. Cebrail ona peygamberler içinden en çok kimi sevdiğini sorar, yanıt da Muhammed’dir. Cebrail de ona Kerbela olaylarını, Muhammed’in çok sevdiği Hüseyin’in insanların kurtulması için nasıl öldürüldüğünü anlatır. Tanrı’nın gözünde Hüseyin için ağlamak İsmail’in kurban edilmesine eşittir. Kerbela olaylarını öğrendikten sonra değil İbrahim yüz oğlu olsa hepsini seve seve kurban edeceğini söyler. Cebrail, İbrahim’i ağlarken bırakır, İbrahim’in karısı Hacer kocasına üzüntüsünün nedenini sorar. İbrahim karısına açıklayamaz, yalnız İsmail’i getirmesini, Tanrı’nın çağrısına gideceklerini söyler. Hacer, İsmail’i almak için ders gördüğü okula gider. Hacer oğluna İbrahim’in iletisini ulaştırır. Eve dönerler, İsmail en iyi giysilerini giyer. İbrahim karısından bir ip ve bir kılıç ister. Hacer bunları istemesi üzerine kuşkulanır. İbrahim onu avutur, bunun gizli olduğunu karısına söyler. Sonunda istemeyerek Tanrı’nın İsmail’in kurban edilmesini istediğini söyler. Hacer annelik duygularıyla oğlunu kurtarmak ister. İbrahim ona bunun bir cezalandırmak değil tersine bir yüceltme olduğunu anlatır. İbrahim’in istediği iple kılıcı getirir. İsmail’de döner, o da kılıçla ipi sorar. İsmail gerçeği babasından öğrenince Tanrıya yakarır, mutluluğunu belirtir. Hacer de üzüntüsünü dile getirir, burada da Kerbela’nın acı olaylarına koşutluk vardır. İsmail öğretmen ve arkadaşıyla vedalaşmak üzere okula gider. Onlar da ayrılmaktan ötürü üzüntülerini belirtirler. Sonra İsmail annesine veda eder. Kabe’ye doğru yola çıkarlar. İsmail babasına “gecikme işte başım” diyerek hazır olduğunu belirtir. İbrahim dua eder. İsmail de karanlıktan korktuğunu, annesi ve okul arkadaşları mezarına geldiklerinde mezarında yanan bir mum bulunmasını ister. Babasına da gözlerini bağlamasını söyler. Bu arada Hacer gelir, bir deve ya da koyun bile kurban edilirken ona su verildiğini, oğlunun bir koyun ya da deve kadar değerli olup olmadığını sorar. Burada Kerbela olayları, özellikle oradaki susuzluğa anıştırma vardır. Oyun burada sona ermektedir. Gökten bir koç inecek midir? Ya da oyunun bundan sonra Kerbela olaylarıyla ilgili bir ana taziyeye mi bağlanacaktır, burası bilinmemektedir.
Bu öbekten bir de “Yahya Bin Zekeriya”, ünlü Vaftizci Yahya Taziyesi vardır. Salome gibi tiyatro ve opera yapıtlarına da konu olan bu konu Taziye metni olarak şöyle işlenmiştir.(17) Oyun Zekeriyya’nın Tanrı’ya yakarışı ile başlar. Yahya sürekli ölümü istemekte, günah işlemekten korkmaktadır. Zekeriyya oğlunun bu durumuna üzülür. Yahya kendisini Tanrı’nın yalnız ibadet için yarattığına inanmaktadır. Yahya çöle uzaklara kaçar, Zekeriyya oğlunu arar. Çobanın yardımıyla onu bulur. Gizliden bir ses Yahya’ya Tanrı’nın sağlıklı olmasını istediğini söyler. Bu arada buranın Şahının karısı Şaha artık yaşlandığını, kendi yerine güzel kızını ona vermek istediğini söyler. Ancak Şah üvey kızıyla birleşmek için önce Yahya’ya danışmak ister. Şah uşağına Yahya’yı çağırmasını, karısının ilk kocasından kızıyla evlenip evlenmeyeceğini sormasını söyler. Uşak Yahya’ya sorar, Yahya bunun haram olduğunu, kızın güzelliğine aldanmamasını söyler. Uşak Şah’a, Yahya’nın söylediklerini iletir; peygamberin kitabına göre bu haramdır. Şah da karısına Yahya’nın sözünden çıkamayacağını söyler. Karısı neden Yahya’ya uyduğunu anlamadığını belirtir. Şah’ın canı sıkılır, bir eğlence düzenlenmesini ister. Ama Şah kıza tutulmuştur, onu sevmektedir. Şah’ın karısı ise, Yahya’nın uyarısını anımsatır, artık o da kızını vermek istemez. Kadın bunun üzerine bir koşul ileri sürer, Yahya’yı öldürürse kızını verecektir. Öte yandan Yahya da sürekli ölmek istemektedir. Şah, Yahya’yı çağırtır. Şah’ın uşağı Yahya’yı getirir, Şah uşağına, Yahya’nın başını kesmesini buyurur. Şah’ın bilge kişisi tarihte okuduğunu, Yahya’nın kanı akarsa orada çiçek, ağaç bitmeyeceğinde Şah’ı uyarır, Şah’da Yahya’nın başını bir leğen içinde kestirecek, böylece kanı yalnız leğene dökülecektir. Şah başı karısına gönderir, karşılığında kızını ister. Şah’ın bilge kişisi Zekeriya çocuğunu öldürüldüğünü duyduğunu, tüm sülalenin yok olacağını, onu da öldürmesi gerektiğini söyler. Şah, Zekeriya’yı öldürmelerini buyurur. Bu sırada biri Zekeriyya’ya oğlunun öldürüldüğünü, onu da gelip öldüreceklerini söyler. Zekeriya kaçmak ister, bu arada önündeki ağaca “açıl içine gireyim”der, ağaç açılır o da içine girer. Şah’ın adamları Zekeriyya’yı ararlar. Bir Pir’e sorarlar. O da Zekeriyya’nın ağaç içinde olduğunu ağacı testere ile kesmelerini söyler. Zekeriya Tanrı’ya yakarır, Cebrail gelir, ona Peygamber olduğunu, onun canının Hüseyin’den daha mı değerli olduğunu sorar. Zekeriyya da Cebrail’e Hüseyin’in kim olduğunu sorar. Cebrail ona Kerbela olayını anlatır. Bunu dinledikten sonra Zekeriyya, Hüseyin’e kurban olmak, ağaçta ikiye bölünmek ister.
Peygamberin’de yolculukları, evlenmeleri, savaşları üzerine pek çok Taziye bulunmaktadır. Burada Peygamber’in ölümü üzerine bir Taziye’nin özeti verilmiştir.(18) cebrail, Peygamber’e yerine Ali’yi bırakmasını söyler. Peygamber, müezzini Bilal’e herkesin camide toplanmasını, son vedaı olduğunu söyler. Kızı Fatma Kerbela’yı anlatır. Peygamberin tüm ailesini çağırır. Peygamber camide halka seslenir, Ali’nin yerine geçeceğini söyler, bu arada bir Arap, Peygamber’e Taif’te kendisine vurduğu kamçıyı gösterir. Peygamberin uşağı Selman, Fatma’ya bu Arabın öç alacağını söyler. Fatma da hiç değilse bu kısasta hafif vurmasını diler. Ali, Peygamber’in yerine kendisinin kamçılanması için gönüllü olur. fatma, Hasan ve Hüseyin hep yalvarır, Peygamber hastadır. Ama Arap vazgeçmez, kısas Kuran gereğince yerine getirilmelidir. Peygamber’in ateşi yükselir, tüm aile toplanır, Peygamber Cebrail’le konuştuğunu artık Tanrı’ya kovuşacağını, Ali’yi yerine Halife olacağını söyler. Azrail ile Fatma, Azrail ile Peygamber, Azrail ile Cebrail arasında söyleşmelerden sonra, Azrail Peygambere cennetten bir elma verir, Peygamber elmayı koklar ve ölür. Ağıtlar okunur. Taziye’nin pek çok yerinde Kerbela’ya ve Hasan ile Hüseyin’in şehit olmaları üzerine anıştırmalar vardır.
Hazret-i Ali üzerine de değişik konularda pek çok Taziye vardır. Burada birisi güldürü havasında olan “Sergüzeşt-i Şir Efken” öteki de Hazret-i Ali’nin ölümü Taziyesidir. Önce “Sergüzeşt-i Şir Efken”i görelim:(19) Taziye Peygamber’in Tanrı’ya yakarışı ile başlar. Oyunun başında Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin yazgılarını dile getirirler. Şakayık adında bir hükümdar putları kırdığı için Hazret-i Ali’yi öldürmek istiyor. Şakayık’ın veziri. Şakayık’a yeğenine güzel kızını vermesini, karşılığında Ali’nin başını getirtmesini öğütler. Şir Efken (Aslan Öldüren) diye bilinen Şakayık’ın yeğeni amcasının yanına gider. Şakayık ona Ali’yi öldürürse kızını vereceğini söyler. Şir Efken de Ali aslan, kendiside aslan öldüren olduğuna göre onu öldürecektir, hem de tek başına. Hazret-i Ali de uşağı Kanber ile çöle gider. Şir Efken Ali ile karşılaşır, Ali’ye, Ali’yi nasıl bulacağını sorar. Ali’ye anlatır, eğer Ali’yi öldürürse sevdiği amcasının kızıyla evlenecek. Konuştuğunun Ali olduğunu öğrenince Ali ölmeye razı olur, uşağı Kanber onun yerine ölmek ister. Ama Şir Efken hançerine davranınca eli kaskatı kesilir, Ali Tanrı’ya yalvarır, Şir Efken’in eli düzelir, bu arada Cebrail durumu Peygamber’ anlatır. Cebrail Fatma’nın , Hasan’ın Hüseyin’in Tanrı’ya yalvarması, belki duaları kabul edilir öğüdünde bulunur. Cebrail burada Kerbela’ya anıştırmada bulunur. Şir Efken’in elleri gene kaskatı kesilir. Ali bu arada iki parmağı arasında Peygamber ailesini gösterir, onları teker teker tanıtır, Kerbela olaylarını anlatır. Bunları dinledikten sonra Şir Efken putperestlikten ve amcasından nefret eder. Eğer amcasının kızıyla evlenirse Müslüman olacaktır. Başı sıkışırsa “Ya Ali” diye yardım isteyecektir. Şir Efken, Şakayık’a gider, Müslüman olduğunu ve kendisi öldüreceğini söyler. Amcasıyla savaşta tutuşur, Şir Efken “Ya Ali” diyerek yardım ister. Ali yetişir, Şakayık’ın veziri de Müslüman olur. Şir Efken amcasının yerine kral olur, eğlenceler başlar.
Hazret-i Ali’nin şehit olma Taziyesine gelince(20) Hazret-i Ali yakında öldürüleceğini bilmektedir. Ali ailesine siyahlar giymesini söyler. Ali camide halka seslenirken İbn Mülcem halk arasında gizlice gelip Ali’yi vurur. 4 haberci ayrı ayrı Ali’nin şehit olmasını anlatırlar. Ali ailesine bunun bir başlangıç olduğunu, Kerbela’da olacakları anımsatır. Hekim Numan, Ali’nin evine gelir, Ali’nin yarasının öldürücü olduğunu, bir şey yapılamayacağını söyler. Kamber de efendisiyle birlikte ölmek ister. Ali, Hasan’la Hüseyin’i Kamber’e bırakır, eksikliğini duyurmamasını, atına bir siyah örtü örtülmesini ondan ister. Hasan’la Hüseyin’e deve üstünde bir gölge belirir, onlara evlere dönmesini söyler, bu yeniden doğuş gibidir. Ali’den başkası değildir. Şii inancına göre kıyamet gününde İmam Mehdi ile Ali de gelecektir. Ali onlara görevlerini anlatır. Bir yaşlı kör gelir, üç gündür ona hep bakmış yardım etmiş, şimdi ise gelmiyormuş. Ona yardım eden Ali’den başkası değildir.
Hazret-i Hasan üzerine de pek çok Taziye bulunmaktadır. Burada onun şehit olması Taziyesini özetledik. Gerçekte Hazret-i Hasan veremden ölmüştü, ancak Şii inancına göre Muaviye’nin düzenine göre karısı zehirlemiştir. Burada özetlenen metin Hur bölgesinden derlenmiştir.(21) Bu Taziye İmam Hasan’ın ölüm günü Sefer ayının 28. günü oynanır. Sahnedeki yataklarda Hüseyin, Abbas, Muhammed, Hanife (Hasan’ın üvey kardeşi), karısı, Kasım, Abdullah, Zeynep yatmaktadırlar. Hasan ise oturmakta, üzgündür. Kız kardeşi Zeynep niye uyumadığını, ağladığını sorar. Düşünde Peygamber’i görmüş, öleceğini öğrenmiştir. İmam Hasan karısını ve annesini çağırır onlara söyler. Suyuna zehir koyacakları için baş ucuna üzeri iyice kapatılmış bir testi su getirmelerini ister. Üzüntüsü çocuklarının babasız kalacakları içindir. Karısı Ca’de Hasan uyurken üstü kapalı elindeki zehiri testiye boşaltır, Hasan öldükten sonra Yezid’in gözdesi olacağını söyler. Hasan uyanır, zehirli suyu içer, içini ateş basar. Zeynep yetişir ama çok geçtir. Hasan kardeşi Hüseyin’e vasiyette bulunur. Önce suyu içmemesini söyler, Hüseyin ise Hasan’sız yaşayamayacağını söyleyerek zehirli sudan içmek ister. Ailesini çevresine toplar. Hasan, Ca’de’yi de çağırır, yüzüne düşman olduğunu söyler, onu kendisini öldürmekle suçlar. Hasan’ın son isteklerinden birisi oğlu Kasım’ın Hüseyin’in kızı Fatma ile evlenmesidir, Hüseyin de bu düğünü yapacağına söz verir. (Nitekim bu düğün Kerbela’da yapılır, kısa bir süre sonra da Kasım şehit olur). hasan Zeynep’e yasla giysilerini yırtıp saçlarını yolmamasını, söyler çünkü ilerde Kerbela’da, Hüseyin, Abbas, Ali Ekber, Kasım hepsi ölecek, daha sonra kadın ve çocuklar tutsaklığın acılarını yaşayacaklardır. Aile’ye Hüseyin’in bakmasını vasiyet eder. Hasan öldükten sonra hepsi acılardan dövünürler. Ca’de’yi oynayan oyuncu bu kez de Peygamber’in karısı Ayşe olarak gelir. Hasan’ın Peygamber’in yanına gömülmesine karşı çıkar, aralarında bir tartışma olur. onun da Hasan’ın ölümünü isteyen düşman yanında olduğu anlaşılır.
Peygamber’in kızı, Hasan’la Hüseyin annesi Fatima Zehra’nın üzerinede pek çok Taziye bulunmaktadır: Çeyiz’i, Fedek Bahçesinin gasbedilmesi, yün örmesi, ekmek pişirmesi, Zeynep’i taraması, Fedek bahçesinin geri verilmesi ve Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın özür dilemeleri, ölümü gibi konularda. Buraya özetini aldığımız Taziye “Arusi reftan-i Fatima Zehra” ya da “Arus-i Kureyş” daha çok güldürü türüne yaklaşmaktadır:(22) Taziyenin başında Peygamber’in karısı ile kızı Fatima konuşmaktadırlar, Hatice oğulları, Fatima kardeşleri İbrahim ile Kasım’ın ölümlerine çok üzgündürler. Hatice’nin de ölümüne pek az kalmıştır. Fatima’yı yalnızlık üzmektedir. Hatice yatağa düşer. Cariyesine vasiyetini söyler, Fatima’ya annelik etmesini ister. Peygamberi çağırtır. Peygamber camide karısının hastalığı için çok üzgündür. İslam’ı yaymakta ona çok yardımcı olacaktır. Peygamber karısı Hatice ile konuşur. Hatice ölür. Peygamber, Bilal ile Hatice’nin ölümünü Medine halkına duyurur. Ağıtlar okunur, yas tutulur. Kureyş’li kadınlarFatima’yı bir düğüne çağırırlar. Oysa Fatima annesinin ölümünün yasını tutmaktadır. Aslında Abdülaziz’in kız kardeşinin Fatima’yı düğüne çağırmasının nedeni Fatima’yı takıları, iyi giysileri olmadığı için zor durumda bırakmak, küçük düşürmektir. Fatima’nın düğün çağrısına gelmediğini görünce Abdülaziz’in kız kardeşi Peygamber’den izin ister. Sözde onun üzüntülerini dağıtmak, unutturmak için düğüne gelmesini, eğlenmesini ister. Peygamber kızının yaslı olduğunu, böyle durumda eğlenemeyeceğini söyler. Ancak Cebrail, Peygamber’e kızını göndermesini bunun nedeninin sonra anlaşılacağını söyler. Peygamber de kızına Kureyşlilerin düğününe gitmesini, onların gönüllerini kırmamasını söyler. Fatima babasına bu çağrının kendisini küçük düşürmek için olduğunu bildirir, Peygamber de bunu bilmektedir, ama Tanrı’nın böyle istediğini söyler. Fatima bunun üzerine giysilerinin eski olduğunu söylerken, Cebrail meleklere haber verir, Fatima’ya güzel giysiler, takılar gelir. Fatima’nın gelişi duyurulur. Kadınlar Fatima’yı düğün evinde karşılarlar, Fatima Abdülaziz’in kız kardeşinden gelini görmek ister. Oysa gelin fenalık geçirir, neredeyse ölecektir, Fatima gelini için dua eder. Gelin kadınların ona kötülük etmesine karşın, Fatima onun canını kurtarmıştır. Gelin ona düğüne gelince çevresinde melekler gördüğünü, ortalığın aydınlandığını anlatır. O sırada sanki öleceğini sanmıştır.
Kerbela’dan önce ilk şehit olanlardan biri Hüseyin’in yiğeni ve Kufe’ye kendisine biat edilmesi için elçi olarak gönderilen Müslim olmuştur. Şimdi onun Taziyesini görelim. Bu da çeşitli metinler arasından Hur bölgesinden derlenmiştir, genellikle Muharrem ayının 8. günü oynanmaktadır.(23) “Taziye-i Hazret-i Müslim”: Başlangıçta Kufe’de Hani ve Muhtar aralarında konuşurlarken Kufe halkından biri Müslim’in, Hazret-i Hüseyin’in elçisi olarak geldiğini, bir ferman getirdiğini haber verir. Muhtar Müslim’in elini öper Müslim ehl-i Kufe’nin toplanmasını biat etmelerini ister. Hepsi biat edeceklerdir. Bu arada İbn Ziyad ve adamları gelir. İbn Ziyad’ın yüzü maskelidir, şeytan, iblis olduğunu söyler. Şimr’de Müslim’i öldürmeye kararlıdır. İbn Ziyad’ın adamı Muhammed b. Eş’es halktan kendisine Müslim’i bulmalarını ister. Bu arada Cebrail gelir, Müslim’e tehlikeyi anlatır, Hani’ye gitmesini, onun çok iyi bir Şii olduğunu söyler. Müslim Muhtar’la vedalaşıp Hani’ye gider. Hani, Müslim’in gelişine sevinir. Mü’kül adında biri önce kendini iyi bir Şii gibi tanıttıktan sonra Müslim’in saklandığı yeri öğrenir, ve İbn Ziyad’a gidip Müslim’in Hani’nin evinde kaldığını bildirir. İbn Ziyad Hani’ye Muhammed Eş’es’i gönderir, onu yanına istetir. Hani söylemez, İbn Ziyad’a karşı gelir. Hani tutuklanır. Zamandaş bir dekorda bir yandan Kufe halkı ne yapacaklarını bilemiyorlar, Müslim Hani’yi merak ediyor; Hani’de zindan da Müslim’i düşünüyor İbn Ziyad, Hani’yi öldürtür. Kufe halkı Müslim’e hani’nin dövüle dövüle öldürüldüğünü söylerler. Gizli bir ses Kerbela olaylarını anımsatır. Müslim kefen giyip hançerini alır, İbn Ziyad’la savaşacaktır. Kufe halkı da Müslim’den yanadır. İbn Ziyad sokaktaki gürültüleri duyunca bir çözüm bulması için Muhammed Eş’es’i görevlendirir. Şimr, Müslim’e yalnız olduğunu, İbn Ziyad’a boyun eğmesini ister. O da onun anası babası belli olmayan biri olduğunu yüzüne söyler. Müslim çevresine bakınca halkın çoğunu kaçtığını görür. Müslim namaz kılarken onun arkasındaki namaza duranları Şimr ile M. Eş’es kandırıp kaçırtırlar. Namaz bitince Müslim’in arkasında kimse kalmaz. Tuva adında bir kadın Müslim’e gelir, susuz olan Müslim’e su verir, onu evine çağırır. Onun gelişiyle evinin aydınlandığını söyler. Tuva’nın oğlu Bilal para karşılığında Müslim’in evlerinde kaldığını bildirir. İbn Ziyad’ın adamları eve yaklaşırlar. Müslim ile tek başına savaşırlar, ama M. Eş’es ile Şimr’in adamları kaçarlar. İbn Ziyad yeniden asker verir. Müslim tek başına onları da yener. Yeniden kuvvetler gelir. İki kişi kement atarak Müslim’i ele geçirirler, İbn Ziyad’ın karşısına çıkarlar. Müslim bir bardak su ister, su kana dönüşür, bir kadeh daha verirler, o da kan olur. müslim Yezid’e biat etmemekte direnince idamına karar verilir. Müslim vasiyetini söyler. Bir dileği Hüseyin’e haber gönderilmesi, Kufe’ye gelmemesidir. Bu arada Müslim’e Peygamber gözükür, Peygamber şehit olacakları sayar. Damdan Müslim’in kanlı başı ve yaralı bedeni aşağı atılır. Halk Yezid’e ve İbn Ziyad’a lanet eder.
Kerbela’dan sonraki olaylara gelince Haztret-i Hüseyin’in şehit olmasından sonra Hüseyin ailesinin tutsak olarak Kufe’ye, Kufe’den Şam’a gelişleri, Şam’dan Medine’ye gitmeleri, ve bu yerlerdeki çeşitli olayları ele alan Taziyeler bulunmaktadır. Bunlardan biri bir Hıristiyan manastırıyla ilgilidir. Burada iki çeşitlemesini veriyorum. Bunlardan biri Avrupalı Rahipler Manastırı başlığını taşımaktadır:(24) Yezid’in ordusu Hazret-i Hüseyin’in başını kestikten sonra tutsakları Şam’a götürmektedirler. İmam Zeynelabidin, Zeynep, Sekine, Fatma, Gülsüm hepsi çektikleri acıları dile getirirler. Ordu dinlenmek için konaklar. Sekine gene susuzdur. Zeynep İbn Saad ile Şimr’den su ister, onlar alay ederler, onları kavrulmaya bırakırlar. Bir haberci İmam Hüseyin’in öcünü almak için beyaz ve siyah atlıların gelişini İbn Saad’a bildirir, Şimr kaygulanmaz, yakında bir Hıristiyan manastırına sığınacaklardır. Manastırdaki keşişe bunun halife Yezid’in ordusu olduğunu, Şam’a gittiklerini, geceyi manastırda geçirmek istediklerini söylerler. Keşiş İmam Hüseyin’in kesik başını görür, Baş, Kuran’dan sure (XIV, 43) okur. Keşişle İmam Hüseyin’in başı konuşur. Bir rahibe mucizeyi görür. Hüseyin’in başı Kerbela olaylarını anlatır. Gizliden bir ses Adem’in gelişini haber verir. Sırasıyla Hazret-i İbrahim, Hazret-i İsa, Musa, Peygamber gelir, hepsi Hüseyin’in başını överler, Peygamber torununun başı ile konuşur. Hazret-i Ali de oğlunun başı ile konuşur. Hasan da kardeşiyle söyleşir. Daha sonra ünlü kadınlar gelir, Havva, İsmail’in annesi, Yusuf’un annesi, Meryem, Musa’nın annesi, Fatma’nın annesi Hatice, ve Hüseyin’in annesi Fatma gelir. En çok ona saygı gösterilir. Fatma oğlunun kesik başıyla konuşur, Peygamber bu acıların anlamını ve gerekçesini açıklar, Ağıtlar okunur. Papaz, Hüseyin’in başına, bunların anlamını sorar, o da anlatır. Papaz bular üzerine din değiştirip müslüman olur, kelime-i şehadet getirir. Bir başka Taziye ise “Süleyman’ın İbn Ziyad’ın Ordusuna gece saldırısı”dır:(25) Süleyman Ameş(26) ile veziri konuşmaktadırlar. Bu arada bir haberci Hüseyin’in Medine’den Kerbela’ya gittiğini, yardım beklediğini söyler. Bir kaç gün içinde Hüseyin’den haber bekleyeceklerdir.
Süleyman uykusunda kalkınca iki Arap gelir, hem Arapça hem Farsça Hüseyin’e ağıtlar okuyorlar. Süleyman ne olduğunu sorar, onlar da Kerbela’da olanları anlatıyorlar, süleyman ve adamları atlara binip Peygamber ailesini kurtarmak için yola çıkarlar. Bu sırada bir manastırda bir rahip düşünde İsa’yı görüyor, İsa, bu gece gövdesinden kopmuş bir başın geleceğini, bu başın büyük babasının (Muhammed’in, dinine geçmesini ona söylüyor. Şimr kilisenin çanlarını işitiyor. Şimr korkmaktadır Pers kralı Süleyman kendisini izlemektedir. Kilise’ye sığınmaya karar verirler. Şimr, rahibe, Hüseyin’i neden öldürdüğünü anlatır. Hüseyin’in tutsak ailesi geliyor. Rahip bunları kınıyor. Zeynep kendisini tanıtıyor. İmam Zeynelabidin’den bir mucize görmek istiyorlar. O önce İsa’nın ailesi için söylediklerini anlatıyor, ve babasının bir mucize yapacağını bildiriyor. Rahip düşünde ruhlar görüyor, Fatma ve Hatice, Hüseyin’e ağlıyorlar. Rahip uyandıktan sonra İslam dinine geçiyor, Şimr ordusu ve tutsakları yola çıkıyorlar. Bir haberci İbn Sa’ad’a Süleymanın ordusunun geldiğini, tutsakları kurtaracağını söylüyor. Şimr’in aklına bir kurnazlık geliyor; onun verdiği habere göre şu sırada nerdeyse Şam’dan Yezid’in ordusu gelmek üzeredir.
Hüseyin’den sonraki İmamların ve ailelerinin üzerine olayları işleyen pek çok sayıda Taziye vardır. Bunlardan biri El-Memun’un zehirlediği sekizinci İmam Rıza’nın kız kardeşi Masume’nin Taziyesidir:(27) İmam Rıza’nın Meşhed’te bulunan kız kardeşi, Masume,başka bir kentte olan kardeşini merak etmektedir. İmam Rızanın oğlu Muhammed Takıy (dokuzuncu İmam) halasına düşünde kötü şeyler gördüğünü, bu ayrılığa dayanamadığını anlatır. Horasan’dan bir haberci gelir, İmam Rıza’dan haber getirir. Haberci, İmam Rıza’nın çok yalnız olduğunu, kız kardeşini yanına istediğini söyler. Masume hizmetçisiyle yola çıkar, Muhammed Takıy’ı almaz. Bu arada kum kentine siyahlar giyinmiş bir ikinci haber getirir, halka Horasan’dan geldiğini, İmam Rıza’nın zehirle öldürüldüğünü haber verir. Masume de Kum kentine gelir. Masume, Kum halkının üzüntüsünü merak eder. Kum halkı Masume’nin hizmetçisini acı haberi verirler. Hizmetçi acı haberi Masume’ye ulaştırır. İkisi de dövünüp ağıtlar okurlar. Ve Masume kardeşinin acısından ölür. Taziye’nin sonunda İmam Rıza’nın ruhu ile Masume’nin ruhu karşılaşırlar.
Kimi Taziyelerde Hazret-i Hüseyin’e yardım edenler, Şii’lerin öcünü alanlar, ya da Kerbela şehitlerinin mezarlarını ziyaret ederek hac görevlerini yerine getirenler, ya da törenlerle onları ananlar üzerinedir. Bunlardan iki örnek görelim. Bunlardan birincisi Dürret-üs Sedef’tir:(28) Durret-üs Sedef adında bir kız nedimesi Müşteri ile gece ava gitmek için babası Abdullah’tan izin istiyor. Abdullah düş görüyor. Şimr’in Hazret-i Hüseyin’i öldürdüğünü öğreniyor. İbn Sa’ad, Hazret-i Hüseyin’in ailesinin Halep’e götürülmesini buyuruyor. Hepsine, hasta olan İmam Zeynelabidin’e bile acımasız davranıyorlar. Abdullah’ın karısı bunlara tanık olup üzüntüyle evine dönüyor, kocasına anlatıyor, ikisi ağıtlar okuyor. Dürret-üs Sedef evine dönüyor, ana babasını üzüntülü buluyor. Abdullah kızına Hazret-i Hüseyin’in başına gelenleri anlatıyor. Dürret-üs Sedef de öç almaya karar veriyor. 72 nedimesini savaşa hazırlıyor. Bu arada bir çobanın koyunları on gündür yemeden içmeden kesilmiştir. Çoban Dürret-üs Sedef’e sürüsünün Muharrem’in 10. gününden beri yiyip içmediklerini anlatıyor. Dürret-üs Sedef, Çoban’a, Hüseyin’in başına gelenleri anlatıyor. Çoban da bunu kabile şeyhi Banu Şaybe’ye aktarıyor. Şeyh de iki mucizeye tanık olmuştur, bunların biri Muharrem’in 10. gününden beri giysisi üzerinde ve çadırında hep bir damla kan vardır, ötekinde ise, gene o günden beri çalıları koparmak istedikçe bunların kanadığını anlatıyor, Dürret-üs Sedef de Peygamberin Hüseyin’in ölümünden sonra göğün kan ağlayacağını söylediğini anımsıyor. Çoban ve Şeyh kabilesiyle, Dürret-üs Sedef’in kadın ordusuna katılır. Dürret-üs Sedef’in kızlarından biri Şimr ve ordusunun gelmekte olduğunu haber veriyor, Dürret-üs Sedef de ordusuna savaşa hazır olmalarını söylüyor, hepsi kılıçlarını çekiyor ve “Ya Ali!” “Ya Ali!” diye bağırırlarken Taziye sona eriyor. Burada Ali’ye bir de övgü yer almaktadır.
İkinci Taziye ise, Emir Teymur (Timurlenk) Tasziyesidir:(29) Timurlenk Hüseyin’in güzelliğine hayran kalıyor. Sonra vezirine Bağdat, Halep ve Şam’ı yıkmak istediğini söylüyor. Her şeyden önce Ali’nin gömütünü ziyaret özlemi duymaktadır yanındaki meddah Derviş’le Ali’ye övgüler okuyorlar. Timurlenk Hüseyin’in katillerinden öç almak istiyor. Veziri ile Kerbela’a gidip Hüseyin’e saygıda bulunuyorlar. Buradan Şam’a yola çıkıyorlar. Bir köle Şam valisine Timurlenk’in ordusunun geldiğini söylüyor. O da veziri ile konuşuyor. Timurlenk ile savaşta umutları olmadığı için barış yolunu seçiyorlar. Ve Timurlenk’e armağanlar götürüyor. Timurlenk ise ne onları vergiye bağlamak nede armağanlarını almak istemektedir. İyi niyetini göstermek için bir kızla evlenmek istediğini söyler. Vali kendi kızını önerir. Kız gelin olarak süslenip Timurlenk’e getirilir. Timurlenk valinin kızının duvağanı parçalar, böylece en büyük onur kırıcı davranıştan sonra valiye de hakaret ederek onu zindana attırır.
Şimdi de bu konuların dışında kalan bir Taziye örneği üzerinde duralım. Bu “Mansur’il Hallaç ve Şems-i Tebrizi ve Molla-yı Rum” Taziyesidir.(30) Burada Hüseyin’in şehit olmasına koşutluk bulunabilir, şehit olanın kanı, külü ya da tükürüğünden yeniden doğuş, Bektaşilerin nefes-oğlu dedikleri olguyu buluyoruz. Söylencenin değişik kültürlerde çeşitlemeleri vardır. Arapça’da Yezidi metinleri, Türkçe’de Nesimi, Bengal dilinde Satya Pir söylencesi, Cava’da Siti Jenar söylencesi gibi, 922 yılında ölen Hüseyin b. Mansur’il-Hallaç ile 13. yüzyılda yaşamış Şemsi -Tebrizi ile Mevlana Celalettin Rumi’nin bir araya gelişindeki çağ uyuşmazlığı Taziyelerde çok görülen bir yöntemdir. Zaten bizi burada tragedya kahramanı ve bunların kaynaklandığı sözlü gelenekler ilgilendirdiğinden tarih gerçeği konumuz dışında kalmaktadır. Hemen şunu da belirtmek gerekir Mansur’il-Hallaç üzerine bir Arap yazarı bir tiyatro oyunu yazmıştır.(31) bu Taziye mesnevi kalıpları içindedir. Taziye’nin başında Mansur’il-Hallac “ene’l-Hakk”der. “Yalnız Tanrı vardır, ben yok O vardır” dediğinde kentin Müteşerri, (şeriat bilgini) onun gibi bir sefilin Allah’la ne ilgisi olacağını sorar Mansur onun ancak sureleri bileceğini Hakk’ın kendisi olduğunu söyler. Müteşerri bunun küfür olduğunu bu işi Mevlana’ya anlatacağını söyler. Müteşerri, Mevlana’ya birinin “ene’l Hakk” dediğini söyler. Mevlana onu yargılar. Ona kim olduğunu, nereden geldiğini, adını, ne istediğini sorar. Mansur adının Hakk ve dininin Hakk olduğunu, çoğulun tekilde birleştiğini anlatır. Mevlana şeriata göre kim Allah olduğunu söylerse asılacağını söyler. Firavun da Tanrı olduğunu söylüyordu, karşısında Musa’yı bulmuştu. Mansur idam sehpasına götürülür, orada “ene’l Hakk” sözünü yineler. Mevlana asılan Mansur’un boynundan kanın yere “ene’l Hakk” yazdığını görür, bu kanı bir şişeye koyup evine götürür. Ailesine şişeyi göstererek bunun zehir olduğunu, kimsenin dokunmamasını söyler.
Mevlana’nın karısı bayram olduğunu, eğlence için ailece kırlara gitmelerini önerir. Yalnız Mevlana’nın kör, sağır, cahil sakat kızı evde kalır. Kız yalnız kalınca durumundan umutsuz olduğundan şişedeki zehirle canına son vermek ister. Ancak şişedeki kanı içince gözleri görür, kulakları işitir ona mutluluk yolu açılır. Mevlana ve ailesi eve dönünce kızlarını tanımazlar. Sonra şişedeki kanı içerek böyle olduğunu öğrenince Mevlana pişmanlık duyar. Kız ayrıca bu kanı içmekle gebe kalmıştır.(32) Mevlanın karısı doğumda bir güneş doğdu, adı Şems der. Meryem nasıl Cebrail aracılığıyla İsa’yı doğurduysa buda babasız doğmuştur. Mevlana medresede ders vermektedir. Şems ona ne okuttuğunu sorar, dilbilgisi, mantık, bilim vb. Şems ona kitapları atmasını söyler, ona ögretecekleri tüm bilgileri altüst edecektir. Önce ona bir para verir, gizli şarap satan bir Yahudi’den iki şişe şarap almasını ister. Mevlana Yahudi’den iki şişe şarabı alır. Oysa kentte şarap içilmesini Mevlana yasaklamıştır. Müteşerri de şaşırır. Halk Mevlana’ya saldırır. Oysa şarap gül suyuna dönüşür. İkinci olayda ikisi derviş kılığına girerler, bir aşevine giderler. Aşevinin sahibinden yoksul olduklarını ileri sürerek yemek isterler, aşevi sahibi kabul etmez. Bunun üzerine Şems aşevinde bulunan av kuşlarını uçuracağını söyler. Aşevi sahibi kafası kopmuş yolunmuş kuşların uçmayacağını söyleyince de Şems kuşları uçurur. Aşevi sahibi mucizeye şaşırır. Şems Mevlana’ya elini omuzuna koymasını, ırmağı yürüyerek geçeceklerine, her adımda “beni koru Şems” demesini ister. Ama Şems durmadan Ali’nin adını anmaktadır. Mevlana da Ali’nin adını anar, fakat suya batmaya başlar. Şems ona daha başlangıçta olduğunu henüz Ali’yi tanıyamayacağını söyler.
NOTLAR
(1)Bu konuda şu yazılara bakılması: Metin And, “İslam Folklorunda Muharrem ve Taziye”, Türkiye Folkloru Araştırmaları Yıllığı III (1976), ss. 1-38; “Dramatik Köylü Oyunları Açısından Muharrem, Aşure ve Taziye”,Tiyatro Araştırmaları Dergisi, VI (1977) ss.49-83. Şiraz’da 1976 yılında toplanan I. Uluslar arası Taziye Sempozyumuna sunduğum “The Muharrem Observances in Anatolian Turkey” (söz konusu bildirinin tam metnini New York Universitesi yayına hazırlamıştır); “Çağcıl Tiyatro Açısından Geleneksel Bir Kaynak”, Türk Tiyatrosu Ekim-Aralık 1976, Sayı 422, ss. 55-60
(2) 4-10 Temmuz 1977 tarihinde Atina’da toplanan Uluslar arası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (AICT)’nin “Antik Dramın Yaratıcı Biçimde Yeniden Canlandırılması” konusundaki V. Kongresine “TAZİYE: Tragedy in Islam. Its conventional and ritualistic elements, its dramatic values with reference to Greek Tragedy, and its significance for the modern theatre” başlıklı uzun bildiri sundum. Söz konusu bildirinin ingilizcesi henüz yayınlanmamakla birlikte, Atina’da yayımlanan THEATRO dergisi 59-60 (1977) sayısında bildirinin tümünün Yunanca çevirisini resimlerle yayınladı.
(3) “Dramatik Köylü Oyunları…”, s. 59.
(4) Fits Roy Richard Somerset Raglan, The Hero. A Study in Tradition, Myht, and Drama, Oxford University Press 1937.
(5) Raglan, s. 186.
(6) Raglan, ss. 179-180.
(7) Yukarıda verilen yazılarıma bakılması.
(8) Raglan s. 180.
(9) Raglan, ss. 180-181.
(10) Raglan s. 179.
(11) Adam Olearius, The Voyages and Travels…..(çeviri John Davies), London 1662, s. 217.
(12) Karl Lokotach, Etymologisches Wörterbuch Der Europaischen, Heidelberg 1927, s. 156.
(13) 99 taziye özeti bkz. “İslam Folklorunda….”, ss. 31-34.
(14) Murtaza Honari, Taziye der Hur, Tahran 1354, ss. 163-230.
(15) Yazma metni Vatikan kitaplığında 74. no dadır. İtalyanca çevirisi için bkz. A. Bausani, Persia religiosa, Milano 1959, ss. 438-453.
(16) Wilhelm Litten, Das Drama in Persien, Leipzig 1929, no. I.
(17) M. Bektaş-F. Gaffari, Teatr İrani, Şiraz 1350, ss. 55-78.
(18) A. Chodzko, Theatre Persan, Paris 1878, ss. 28-67.
(19) Bektaş-Gaffari, ss. 83-134.
(20) Chodzko, ss. 124-176.
(21) Honari, ss. 233-271.
(22) Bektaş-Gaffari, ss. 19-52.
(23) Honari, ss. 3-58; Müslim’in çocuklarının öldürülüşünü gösteren Tıflan-i Müslim Taziyesini 1976 Ağustosunda Şiraz’da seyretmiştim.
(24) Chodzko, s. 178-1219.
(25) Litten, no. XI.
(26) Aşure günü doğduğuna inanılan söylence kişisi Süleyman el-Ameş ile Şii Süleyman el Hüzai burada karıştırılmaktadır.
(27) Sadık Hümayuni, Taziye ve Taziyehani, Çeşn Hüner yayınları 1353, ss. 178-201.
(28) Litten, no. XIII.
(29) Litten, no. XV.
(30) Taziyenin yazması Vatikan kitaplığında 721 no’dadır. Abdülgafur Revan Ferhadi’nin Fransızca çevirisi için bkz. Revue des Etudes İslamiques (1956), ss. 71-90.
(31) Salah Abd el Şabur’un yazdığı Ma’sat el-Hallac adlı tragedya Kahire’de 1966 da yayınlanmış, Ekim 1967’de de Kahire’de Opera’da oynanmıştır. Arap dili ve edebiyatı profösörlerinden dostum Profosör Halil I. Semaan bunu özgür koşukla İngilizce’ye çevirmiştir. Bkz. Murder in Baghdad. Leiden 1972. Profesör semaan bu oyunla T.S. Eliot’un Murder in the Cathedral adlın ünlü oyunun arasındaki bir koşutluk bulmuştur. Bkz. Halil I. II. Semaan, “T.S. Eliot’s ınfluence on Arabic Poetry and Theater”, Comparative Literature studies, VI-4 (1969), ss. 472-489.
(32) Kimi inanca göre kan temiz değildir. onun yerine tükürük alır. Nitekim bir söylenceye göre Peygamber, Mansur’un ağzına tükürmüş o da “Ene’l Hakk” diye bağırmıştır. Bakire’nin doğurması Meryem’den başka çeşitli söylencelerde görülmektedir. Hallac’ın kız kardeşi, Halep kralının kızı, 40 Kırgız kabilesindeki 40 bakire, Bengal’de Gor imparatoru Hüseyin Şah’ın kızı Pajajaram’da Prenses Mandapa ve başkaları. Hazret-i Hüseyin’in kesik başı üzerine çeşitli söylenceler arasında, Anadolu’da Kızılbaşlar arasındaki yaygın bir söylenceye göre, Hüseyin’in başını çalıp saklayan Ak Murtaza adlı Ermeni, keşişine evinde başın saklı olduğu yerde keşişin kızı görmüş. Ama baş yerine bir tabak bal; Bu balı yiyince gebe kalmış, ve bir oğlan çocuğu doğurmuş, Bu da beşinci İmam Muhammed Bakır’mış. Keşiş çocuğu bir bakır kazan da saklamış. Çocuğun adının Bakır oluşu da konduğu kazanın bakırdan oluşundanmış (söylencenin tümü için bkz. and, “İslam Folklorunda….”, s. 6.).
“Ulusal Kültür” adlı derginin Ekim-1978 tarihli 2. sayısında yayınlanmıştır.
İlk yorum yapan olun