Estetik Bilincin Ön Tarihi – M. Kagan


İnsanların dünyayla olan estetik ilintisi, ta başından, bağımsız bir zihinsel etkinlik biçimi değildir. Bu ilinti, toplumsal praksis’in ve toplumsal bilincin, uzun yıllar gelişmesi ve yetkinleşmesi süreci içinde oluşmuştur. Bu ilinti, kökeni bakımından, tam anlamıyla, insanın değer-yönlendirmesinin ayrışmamış biçimi olarak tanımlayabileceğimiz, en eski ve eklemleşmemiş bilinç tipinin bir dış yüzeyidir.

Arkeoloji, etnografya, sanat tarihi, dil tarihi, vs. alanlarında yapılmış olan araştırma sonuçlarına bakarak bir yargıya varırsak, bu arkaik toplumsal bilinç biçimi ethik, dinsel ve estetik özellikte öğeleri genellemesine kapsıyordu. Ancak çok sonraları, bu öğeler birbirinden ayrılaşarak, birbirlerine göre özerk bir varlık kazanmışlardır. Kökeni bakımından, değer-yönlendirmenin ayrışmamış biçimi, genel olarak, gerçeklikteki hangi görünümler ile nesnelerin ortaklaşa toplum için olumlu ya da olumsuz bir önem taşıdığını; pratik yaşam etkinliği içinde, yani çalışma sürecinde, toplumsal dayanışma sürecinde, insanın hangi eylemlerinin temel rol oynadığını yakalayıp saptamaya yardım ediyordu. Bu yüzden, yapılan değerlendirmeler, geneldi ve belirsizdi, neyin “iyi” olduğunu, neyin “kötü” olduğunu götürü yoldan gösteriyordu. Kavramlar, daha sonra, yararcı, ethik, ya da dinsel olarak, kendine özgü bir anlam kazanınca, örneğin “yararlı” – “zararlı”, “hayır” – “şer”, “kutsal” – “şeytani” gibi kavramlar ortaya çıkınca, bunlar, bugün bizim bilincimizde çok ender de olsa görüldüğü gibi, “iyi” ve “kötü” kavramlarıyla eşanlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. O yüzden, eski mitolojide, güneş ve ışık “hayr”ı, gece ve karanlık ise “şer”i gösteriyordu, yani bu kavramlar ethik bir özellik kazanmışlardı. Çeşitli fantastik ruhlar, “yararlı”, “zararlı” diye, yararcı bir açıdan değerlendiriliyordu. Bu genel değerlendirmelerin, açıkça, estetik bir yön taşıdığı da oluyordu; örneğin, “yararlı-olan”, “hayırlı-olan”, “kutsal-olan”, şey, aynı zamanda, “güzel” sayılıyor; “zararlı-olan”, “şer-olan”, insana düşmanca olan şey de “çirkin” görülüyordu. Örneğin, Amerikan Kızılderili mitolojisinde, Aydınlık ve Karanlık vardı; ilk toplumlardaki kültür üstüne Taylor’un yaptığı klasik araştırmada ortaya koyduğu gibi, burada, Güneş Tanrısı, insanlara yararlı şeyler getiren, insanlara ateş yakmasını, avlanmasını, ekip biçmesini öğreten, iyi şeyler getirendi; insanların, karşısında büyülenmelerine yolaçacak biçimde güzel-olanın en yüksek düzeyden bir cisimleşmesini temsil ediyordu. Buna karşılık Ay Tanrısı, insanlara zarar ve ölüm getirecek, şer ve çirkin-olan ne varsa onların bir cisimleşmesiydi. Aksiyolojik bakımdan benzeşik içeriği olan mythoslara, yeryüzünün öbür çeşitli kesimlerinde yaşayan halklarında da, söz gelişi Hintlilerde, Buşmanlarda, Eskimolarda da rastlanmaktadır. Şunu da anımsayalım, antik Yunan mitolojisinde, Apollon da, birçok çeşitli işlevleri kendinde bileştirmişti, bunlardan biri de estetik olan idi.

İlginç bir örnek daha: Baskların çok eski, bugüne kadar gelmiş bir dansı. Bu dans, baharın gelişi ve bereketlilik için yapılan, pagan bir tören dansıdır. Konusu, birinin iyi-olanı ve güzel-olanı, ötekinin de kötü-olanı ve çirkin-olanı temsil eden, iki dans topluluğunun karşılıklı çekişmesi. Buna göre, birinci topluluk, gözalıcı giysiler, ikincisi ise, yırtık pırtık giysiler giyinirler ve bu ikinci topluluğun yaptığı dans, birinci topluluğun yaptığı dansın bir parodisidir. Hiç kuşkusuz, dans, antik Yunan’daki “kalogathi”nin bir değişkeni olmak üzere, güzellik ve iyiliğin yengisiyle son bulmaktadır.

Toplumsal pratiğin gittikçe karmaşıklaşan, çokyanlılık kazanarak ve ayrımlaşarak gelişmesi, hiç kuşkusuz, toplumsal bilinçte de yansımasını bulmuştur. Burada, bu sürecin üç yönünden söz etmek istiyoruz. Birincisi, bu süreç içinde, insan psişesi, insanın bilgi mekanizması gittikçe gelişerek, yetkinleşerek değer-bilincinden gitgide daha çok bağımsızlık kazanmış; en sonunda, bilimsel bilginin ortaya çıkmasına, kendi bağımsız varlığına kavuşmasına yolaçmıştır. İkincisi, değer-yönlendirmenin kökence genellemesine özelliği, yararcı, etik, dinsel, siyasal, hukuksal bilincin, son olarak da estetik bilincin yavaş yavaş kendini belirlemesi ve oluşmasıyla aşılmıştır. Üçüncüsü, burada içsel ayrımlaşma, estetik bilinç için de söz konusudur. Nitekim estetik bilinç, gitgide zenginleşmiş ve eklemleşmiş; güzellik, zariflik, büyüklük, yücelik gibi daha birçok kendine özgü estetik değer arasında ayrım yapabilir hale gelmiş; estetik değer sistemi de, tarihsel olarak, böyle ortaya çıkıp, böyle gelişmiştir.


M. KAGAN, Estetik ve Sanat Dersleri, Çeviren: Aziz Çalışlar, 2. Basım, 1993, İmge Kitabevi Yayınları


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın