…1933 yılında Berlin’de Reichstag’ın yanmasından sonra Brecht Almanya’yı terk etti ve böylece on beş yıllık sürgün hayatı başlamış oldu. 1933 yılı bahar ve yaz dönemlerini, Kurt Weill ile birlikte Die sieben Todsünden der Kleinbürger (Küçük Burjuvanın Yedi Ölümcül Günahı) balesi üzerine çalıştığı Paris’te geçirdi. O yılın Ekim ayında Paris’i tekrar ziyaret etti, ancak aklı Danimarka’ya yerleşebilme ile meşgul olduğundan Piachaud’un Coriolanus’u* ile ilgili muhtemelen hiçbir şey bilmiyordu. Brecht’in Shakespeare’in trajedisi Coriolanus hakkındaki karşıt görüşlerini kaleme alması II. Dünya Savaşı’nın sonrasına denk düşer.
Brecht Berlin’e döndükten sonra, 1951 ve 1952 yıllarında oyun üzerine çalıştı, fakat Coriolanus uyarlaması, vefat ettiği 1956 yılında hala tamamlanmamıştı. Shakespeare’in metnindeki 4. sahneyi 10. sahneyle birleştiren ve provalarda denemek istediği, metnin I. Perde 3. Sahnesi halen kayıp. Shakespeareyen bir biçime sahip olan bu sahnelerle birlikte Brecht’in Coriolanus metni orijinalinden yaklaşık bin satır daha kısadır. Metni kısaltıp, anlamını bozmadan yeniden yazdığı gibi, değiştirdi ve yeni bölümler de ekledi. Dolayısıyla Brecht’in uyarlaması Piachaud’nunkine kıyasla Shakespeare’den daha uzaktır.
Brecht ana metin olarak Dorothea Tieck’in çevirisini kullandı, ancak Ralph Mannheim Brecht’in çeviriden yararlanırken nasıl bir yöntem izlediğini şöyle özetliyor: “Tieck’in satır ve ibarelerinin birçoğu değiştirilmedi ya da hala tanınabilir haldedir, bazı bölümler anlamı bozulmadan yeniden yazıldı ve özetlendi, di ğerleriyse bazen dramaturjik nedenlerle, bazen de İngilizce aslına yakınlaştırmak amacıyla tümüyle yeniden yazıldı.” Brecht’in Shakespeare’e sadık olmak gibi bir kaygısı yoktu, Tieck’e ise çok daha az sadıktı, yine de metnin nesir-nazım ritmlerinin çoğunu muhafaza etti.
Brecht Coriolanus’u uyarlamadaki amacını şöyle ifade ediyordu: “… dolayısıyla Coriolanus’un yaralanmış gururunu başka bir karakter özelliğine dönüştürmek bize en iyisi gibi görünüyor; yani Coriolanus’un kendinin vazgeçilmez olduğuna dair inancı, ki bu değişiklik Shakespeare’e çok da uzak değil.” Shakespeare’in gurur trajedisi böylece Brecht’in yanılsama trajedisine dönüştü. Brecht’in Coriolanus karakteri yok edilir, çünkü kendisinin vazgeçilmez olduğu yanılsaması altında yaşamaktadır. Bu yanılsama kazandığı Corioli zaferi ile daha da güçlendirilir. Bununla birlikte, Coriolanus Roma şehrinden sürüldükten sonra plebler daha da güçlenir ve farkına varırlar ki düşmanları Volskler değil, her iki şehirdeki patrisyenlerdir. Tribünler tarafından da cesaretlendirilen plebler silahlanırlar ve demokratik Roma’yı başarıyla savunurlar. Savaşçı Coriolanus böylece modası geçmiş hale gelir.
Brecht’in Coriolanus uyarlaması, Shakespeare’in metnindeki olayların çoğunu kullanır, ancak onları farklı bir tarihsel bakış açısı içine yerleştirir. Bununla beraber, beş perdelik formu (farklı bir şekilde bölünmüş olsalar da) ve her perdedeki birkaç sahneyi koruyarak, ilginç bir şekilde, yapısal olarak Shakespeare’e yakın durur. Dahası, Brecht ve Piachaud Coriolanus’a karşı tamamen karşıt tutumlar takınırlar: Piachaud Coriolanus mitini zayıflatan repliklerin birçoğunu budarken, Brecht metin içinde onun asaletini vurgulayan pek çok referansı ortadan kaldırır.
Brecht’in Coriolanus karakterinde gözümüze çarpan ilk şey saldırganlığı. Piachaud’nun halkı, ilk sahnede Coriolanus’u efendileri olarak tanırken, Brecht onu, kalabalığın ilgisi Menenius’un anlattığı mide meseliyle başka tarafa çekilmişken, bir grup silahlı askerle birlikte sokar. Brecht pleblerin içinde bulundukları duruma karşı seyircide sempati uyandırmak amacıyla replikler ekler, onlar ne kaypaktır ne de korkak. Brecht işçi sınıfının geleceğin temellerini attığı izlenimini yaratmak amacı ile oyuna, iki sahnede görünen, çocuklu, isimsiz bir pleb ekle miştir. Plebler Coriolanus’u konsüllük için sınarken geçmişten ziyade bugün ile ilgilenirler; Brecht bu sahneye de, Coriolanus’un savaştan sonra Volsklerden ganimet olarak alınan buğdayı dağıtmayı reddetmesini eklemiştir. Plebler savaşçılarına yüz çevirirler, çünkü Coriolanus onların hakkı olan buğdayları vermemiştir, bu tavırlarını da onu konsül seçmeyerek gösterirler.
Coriolanus’un Roma’ya ihanet ettiği bölümleri kısaltan Piachaud’nun tam tersine, Brecht, bu bölümlerin uzunluğunu arttırır. Ancak vatana ihanet teması Brecht’i, pleblerin bağımsızlığını kazanmasından daha az ilgilendirmektedir. Brecht en önemli değişiklikleri IV. ve V. perdelerde yapar. Barışın sakin günlerini göstermek amacıyla iki sıradan insanın konuştukları sahneyi yeniden yazar. Brecht Coriolanus ve Aufidius’un kendi özel savaşma yeteneklerinden haz duyduklarını gösterir. İki askeri teknisyen Roma’ya saldırdığında, Brecht şehrin teslim olduğunu ilan eden bir duman işareti icad eder. Bu hiçbir zaman görülmez.
Brecht’in V. Perde 1. Sahnesi boyunca tribünler sahnededir ve halka silah dağıtarak Roma direnişine destek verirler. Ancak dikkati en fazla çeken nokta, Brecht’in, oyunun en kritik sahnesinde yaptığı değişikliktir: Coriolanus’un annesi Volumnia’nın yalvarmasına teslim oluşu. Shakespeare’de olduğundan daha kararlı bir şekilde, Coriolanus’un annesi ve karısı eğer Roma düşerse intihar edeceklerini söyleyerek onu tehdit ettikten sonra, Volumnia Volsklere ve patrisyen lere karşı birleşmiş, kararlı yeni Roma’yı anlatmaya başlar. Coriolanus’un annesinin yalvarmasına karşı koymasını güçleştiren şey budur, ancak Aufidius tıpkı Shakespeare metninde olduğu gibi onu kınar. Coriolanus ise Aufidius’a böbürlenerek karşılık verir ve Volskler, Coriolanus’un öldürmüş olduğu akrabalarının acısıyla ona saldırırlar. Shakespeare’den farklı olarak Brecht’in metninde cinayeti önlemek için müdahale eden İkinci Lord karakteri yoktur: “Aufidius’un askerleri Coriolanus’un üzerine çullanırlar ve onu bıçaklarlar.” (vi.2496) Kimse kahramanın cesedini çiğnemez, ama onu öven şarkılar da söylemez.
Brecht oyuna, bir halk cumhuriyetinin bir savaş makinesine ihtiyacı olmadığı yönündeki görüşünü vurgulayan bir final sahnesi ekledi. Bu sahne şüphesiz ki Coriolanus’un ailesinin on ay boyunca gündüzleri yas elbisesi giymesine izin verildiğini belirten Romalı tarihçi Plutark’tan esinlenilmişti. Brecht, Plutark’ı ters yüz eder; senato Coriolanus’un ölümünü öğrenince Menenius onun adına özel bir tören yapılmasını teklif eder. Ancak geveze Menenius teklifini tamamlaya madan önce tribün Brutus senatonun halihazırdaki işleriyle ilgilenmeye devam etmesini önerir. Sonrasında ailenin gündüz yas elbiseleri giyme talebi reddedilir ve oyun sonlanır.
Büyük ihtimalle diğer çalışmalarının yoğunluğu Brecht’in Coriolanus uyarlamasını sahneye koymasına engel oldu. Ölümünden yedi yıl sonra 1963’te, Manfred Wekwerth ve Joachim Tenschert Brecht’in Coriolanus uyarlamasını birtakım değişikliklerle Berliner Ensemble’da sahneye koydu.
Brecht Shakespeare’in savaş sahnelerini provalarda geliştirmek üzere uyarlama çalışmasının dışında tuttuğu için, bu sahneler iki yönetmenin çıkış noktasını oluşturuyordu. “Prodüksiyonumuzun merkezine genellikle budanan savaş sahnelerini koyduk. Bu sahneleri, büyük savaş uzmanlarının (Coriolanus, Aufidius) birer eseri olarak gösteriyoruz. Barış zamanındaki davranışları bile onların savaşma hünerlerinden türetiliyor, barış zamanında bile savaşma isteğine karşı çıkan her şeye karşı savaşıyorlar. Sahne, bir kahramanın, barış zamanında bile, bütün bir şehri tahrip etmeye kadar varan savaş yeteneklerini sergilemesi gereken savaşa ait bir gösteri alanıdır.”
Berliner Ensemble kalabalık mizansenleri daha etkileyici kılabilmek amacı ile döner sahne imkanlarını sık sık kullanmıştır, açık bir kanlı mücadele olan Corioli savaşı için de bu böyle oldu. Corioli savaşında var olan vahşetin tersine, Roma için yapılan savaş pleblerin şehirlerini savunurkenki kararlılıklarını göstermekteydi. Wekwerth’in kelimeleriyle: “Askeri sonuçlardan daha tehlikeli olan şey, oyunun sonunda insanların silahlanışındaki merasim eksikliğidir -eski güzel gelenekleri parçalayan bir şey.” İlk savaşta kahraman, (Coriolanus) adamlarını komuta edişindeki cesaret dolu ehliyetiyle, Aufidius ile girdiği teke tek mücadeledeki maharetiyle ve törensel bir askeri geleneğin gücüyle zafere ulaşmıştır. İkinci savaşta törenlerin ve teke tek savaşların modası geçmiştir ve Coriolanus savunmayı derinlemesine bir biçimde delip geçemez.
Corioli kuşatmasının sahnelenişi hemen hemen tüm izleyicileri etkiledi. Kenneth Tynan bu olguyu çok canlı bir şekilde şöyle anlatmış:
“Corioli şehri üç büyük gösterişli eylemle fethedildi. Siyahlar giyinmiş orduların içbükey kalkanlarında yankılanan sağır edici ve ritmik “Cai-us Mar-cius!” ve “Au-fi-di-us” bağırışlarını dışarda tutarsak, bu eylemler tümüyle sözsüz oynanıyordu.
Önce kuşatma merdivenleriyle kapılara saldırıldı, çok miktarda kalın iplerden yapılma ağlarla karşı saldırı oldu ve kalkanlarla donatılmış, birbirine kenetlenmiş bir başka grup yeniden saldırıya geçti. Ardından: Açık alanda savaş; dalga dalga gelen askerler birbirleriyle Çin operasının stilize tarzıyla çatıştılar; dizler kırık, kılıçlar çılgınca birbirleriyle vuruştu. En sonunda: komutanlar teke tek bir savaşa giriştiler, kana bulanmışlardı; ama ustalıklarından haz duyan iki samuray gibi yüz yüze geldiklerinde birbirlerine dişlerini gösteriyorlardı.”
Bu merkezi savaş sahnelerinden hareketle Berliner Ensemble prodüksiyonu Shakespeare’e ait belli bazı notları Brecht’in uyarlamasına tekrar yerleştirdi -güçlü Coriolanus-Aufidus rekabeti ve Coriolanus’un kendinden -patrisyen- bilinçli annesine bağlılığı. Bu ikinci noktayı vurgulamak için, Wekwerth ve Tenschert Shakespeare’in Antonius ve Kleopatra oyunundan Kleopatra’nın Antonius’u savaş için silah kuşandırdığı sahneyi kullandılar. Oyunun akışı esnasında Berliner Ensemble’ın tribünleri giderek savaş karşıtlığı doğrultusunda bilinçlenirler. Brecht’in yazdığı diyaloglara yapılan eklemeler fazla olmamasına karşın yalnızca tribünler değil bütün plebler karakter kazanmıştır, hepsinin bir adı ve mesleği vardır. Birkaç sahnenin birleştirilmesinden ötürü Berliner Ensemble prodüksiyonu Brecht’in uyarlamasından daha hızlı akar. Wekwerth ve Tenschert bu müdahalelerini hatalı bir şekilde şöyle haklılaştırırlar: “1623 Folyo’sunda perde ayrımlarının olmaması bizim konseptimizi destekledi, (başka şeylerin yanı sıra) durumların ve olayların baladvari bir anlatı içinde kıvrak bir şekilde değişmesini göstermemize ve zafer ve yenilgi, kahramanın yükselişi ye düşüşü temalarını anlatmamıza olanak sağladı.” Ve son olarak iki yönetmen Brecht’in en son sahnesinin son bölümünü değiştirdiler. Roma Senatosu Coriolanus’un öldürülmesi haberini alır ve işler olağan seyrinde devam eder. Ne yas giysileri giyilmesi talebi olur ne de bu talep reddedilir.
Brecht’in metninin 1962 yılında Frankfurt’taki bir sahnelenişi unutulmaya mahkum edilirken, Wekwerth ve Tenschert, 1963 yılında yaptıkları Shakespeare ve Brecht uyarlamasıyla büyük beğeni topladılar. Coriolanus’un Berliner Ensemble versiyonu İngiltere de dahil olmak üzere birkaç Batı ülkesini dolaştı ve 1971 yılında Berliner Ensemble yönetmenleri Coriolanus’u yönetmek üzere Londra’nın Old Vic tiyatrosuna davet edildiler. Ne var ki, Coriolanus’tan Shakespeare’in metninin mi, yoksa Brecht’inkinin mi kastedildiği konusunda bir yanlış anlaşılma olduğu meydana çıktı. Çalışma metni provalar süresince birkaç kez değişti, başrol oyuncusu Christopher Plummer prodüksiyondan ayrıldı ve yerine Anthony Hopkins getirildi. Gazeteler, yönetmenlere “İngiliz Direnişi” olduğu konusunda haberler yayınladılar, ancak oyuncular The Times gazetesine yazdıkları mektupla bunu reddettiler. Prömiyerden sonra eleştirmenler, her aykırı gösteri için yaptıkları gibi, Shakespeare’e ihanet edilmesinden yakındılar. Oysa ki Wekwerth ve Tenschert anadili İngilizce olan birçok yönetmen gibi hareket etti; metni kısalttılar, yeniden düzenlediler ve sahneleme yoluyla yorumladılar; Shakespeare’in metnine eklemeler yapmadılar.
Yine de yorumları şüphesiz Brecht’in uyarlamasından etkilenmişti, Old Vic prodüksiyonu program dergisindeki -savaş sahnelerinin merkezi bir konumda olması üzerine yazılmış- bir paragraf Berliner Ensemble prodüksiyonu reji notlarının bire bir çevirisiydi. Ancak Old Vic program dergisi kendi sınıflarına tutarlı ve bencil olmayan bir sadakatle davranmaları şeklindeki, halkın tribünlerini yücelten (kısaltmalar ve yeniden düzenlemeler yoluyla yapılan) metindeki temel değişiklikleri belirtmiyordu. Shakespeare’in metnindeki entrikacı ikili ile uzlaşmaz savaşçı karşıtlığı yerine, Wekwerth-Tenschert prodüksiyonu halkın meşru temsilcileri ile halka zulmeden, annesinin şımarık çocuğu Coriolanus’u karşı karşıya getirdi. Wekwerth ve Tenschert’in Coriolanus’u Volumnia’nın Roma için yalvarışına teslim olduktan sonra, “Ah anne, anne! / Bana ne yaptın?…” dizelerini soliloquy şeklinde söyler. Ve öldürülmesinden sonraki, Aufidius’un ona son övgüsü budanarak şu hale getirildi: “Öfkem kayboldu / Ve acıya boğuldum”. Wekwerth-Tenschert prodüksiyonu Aufidius’un, Shakespeare metninde olmayan, zafer marşını söylerken yukarıya kaldıracağı Coriolanus’un kılıcını istemesiyle sona erer.
Çeviri: Devrim Umut ASLAN
NOTLAR
* 1933 yılının Aralık ayında İsveçli gazeteci, şair, eleştirmen, tiyatrocu Piachaud tarafından gerçekleştirilen Coriolanus uyarlamasında Coriolanus’un kahramanlığını merkeze alan bir dramaturji yapılmış. Pichaud’nun Coriolanus’unun seyircisini de, ağırlıklı olarak aynı dönemde Fransa’da baş gösteren monarşik düzen yanlısı ayaklanmanın destekçileri oluşturmaktaymış. Oyun demokrasinin zaaflarını eleştiren ve bir kahramanın toplum tarafından ”demokratik” bir şekilde nasıl “harcandığını” resmeden bir uyarlama olarak değerlendiriliyor.
Yukarıdaki metin, Modern Shakespeare Offshoots, (Ruby Cohn, Princeton University Press, 1976) adlı kitabın “Adaptations and Transformations” başlığı altında s. 16-22’de yer alan bölümün çevirisidir.
Mimesis Sayı: 9, 2002, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
İlk yorum yapan olun