Dolaylı Ticaret Doğrudan Siyaset ya da “Atatürklü Reklam” – Eren Eğilmez


Bu yazının konusu Anadolu Sigorta’nın son reklamı… Nam-ı diğer Atatürk’lü reklam…

Önce bir yanlışı düzeltmek gerek. Reklamın senaryosu 1924 Erzurum depremi diyor; Soyadı Kanunu 1934’de kabul edildiğine göre filmde izlediğimiz kişi henüz Atatürk değil, Gazilik unvanını alalı üç yıl, Cumhurbaşkanı seçileli ise daha 11 ay olmuş olan Mustafa Kemal…

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’li reklam filminin yarattığı etki, markanın prestij stratejisini çoktan aştı. Bu filme başka bir gözle bakarsanız karşınıza keskin ulusalcı bir dile sahip, siyasal mesajı net bir kısa film çıkabilir…

Aslında reklamı çok beğenenler de hiç beğenmeyenler de bu siyasal mesajı gayet iyi aldılar ancak mesaj bilinç altında mı kaldı, yüzeye mi çıktı net değil.

Bir de siyasal mesajı alıp bilince çıkarabilen ancak bunu itiraf edemeyenler var. Bu ekip reklam filminden rahatsız… Engin Ardıç, Ahmet Kekeç, Nuh Gönültaş ilk akla gelenler. Eleştirileri “Atatürk sömürüsü” ve “yanlış tarihsel bilgi” üzerine kurulu…

Eleştirilerinde haklı olup olmamaları meselenin özünü değiştirmiyor… Asıl tepki herkesi, en kötü ihtimalle bilinç altından, yakalayan siyasal mesaja…

Reklamların dilini anlamak üzerine birçok makale bulmak mümkün. Reklamlarla ideoloji arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren onlarca akademik çalışma mevcut. Sonuçta bir reklam filminin hedef kitleye görünen anlamından çok kodlarıyla ulaştığı artık bilinen bir gerçek…

Bu reklam filminin kodlarına dokunmaya çalışalım… Siz de bu filmi bir kez de bu gözle izleyin…

Hemen her kuşakta sıkça giren bu reklam filmini izlemeyen kalmamıştır. İzlemeyenler ise internette izleyebilir, böylece filmin ne kadar hızla yayıldığını da gözlemleyebilir…

Filmde olay yeri 1924 depreminin yaşandığı Erzurum…

Erzurum nüfusunun çoğunluğu Türk, Sunni ve Hanefi… Türkiye’nin neredeyse tek “sorun” olarak tanımlanmayan asli profilinin yaşadığı Anadolu kenti…

Olay ise M. Kemal’in 1924 Erzurum Pasinler depremi sonrası afet bölgesine gerçekleştirdiği gezi…

Evet dikkatinizi çekmiştir… Reklamda yer verilmeyen küçük bir ayrıntı: 1924 Erzurum Pasinler depremi…

Erzurum Pasinler neresi? E-muhtıradan 66 yıl önce 1941’de tam da 27 Nisan’da doğan F. Gülen’in doğum yeri… Hadi! Bak şu tesadüfe…
Filmin süresi 1′ 42″, ideal bir propaganda filmi süresi (reklam denilen de nihayetinde bir propagandadır)

Filmin daha ilk karesinde mesaj üst perdeden geliyor.

Bugün AKP’nin kalesi olan Anadolu’da bir deprem olmuş. Anadolu yıkılmış, halk perişan… Çoluk çocuk, az erkek çok kadın kendi yaralarını kendi sarmaya çalışıyor.

Ve bir diğer sahne…

Anadolu’nun bu perişanlığı karşısında içinin yandığı gözlerinden belli olan başı kalpaklı boynu kravatlı Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa yakın plan…

Paşanın hemen arkasında sağında ve solunda iki askeri bürokrat. Onlarında ardında ise siviller…

Bugün hükümetin yıkmakta kararlılığını defalarca kez dile getirdiği “bürokratik oligarşi” Mustafa Kemal’in ardında dimdik ayakta…

Gerçekte bu heyette kimler varmış diye sorarsanız. Kafile şöyleymiş: Eşi Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Hamdullah Suphi (İstanbul Milletvekili), Kılıç Ali (Gaziantep Milletvekili), Rauf Bey (Rize Milletvekili), Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi Tevfik Bey, Başyaver Rusuhi Bey, Muhafız Kıtalar Komutanı İsmail Hakkı Bey (Tekçe), Yaver Muzaffer Bey, Hususi Kalemden Memduh Bey, vali ve diğer görevliler… (Bkz. http://www.gazetepasinler.com/yazdir.asp?ID=38)

Gerçekle reklam arasındaki farkı muhtemelen fark ettiniz. Aslında heyette Latife Hanım da var ama filmde yok… Takılmayıp devam edelim…
Paşa ve beraberindeki heyet yıkıntıların arasında oturan yaşlı bir adama yaklaşmaktadır.

M. Kemal’i görüp yerinden kalkan yaşlı adama daha yarı yoldan, “otur dayı otur” diyen Paşa sahnesiy ile el öptüren devlet “büyüklerine” ince bir mesaj verilir. “Dayı” M. Kemal’e saygılıdır, oturmaz…

“Dayı” ile M. Kemal arasındaki diyalog; günümüzle analoji kurulduğunda, ki günümüzle analoji kurulamayacak bir filme reklam denilemeyeceğine göre, filmin propagandif yönü daha da açığa çıkar…

Bu diyalogdan da anlarız ki; dayı vatan sağolsun diyen bir şehit babasıdır.

Devletinden ne istersin diye sorulduğunda  ise; kömür, makarna, buzdolabı ya da yeşil kart vs diye saymaya başlamayan  -filmin diliyle söyleyecek olursak- Anadolu’nun gururlu insanıdır dayı…

“Dayı”nın M. Kemal’e söylediği sözlerin orjinali ise şöyleymiş: “Esef etmeyiniz paşam. Hükümet-i Cumhuriyetimiz var olsun. Hiç bir şey istemeyiz. Onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız.”

Evet gerçek sözler bunlar ama nedense reklam filminde Cumhuriyet hükümeti denilemiyor. Hükümet ile ilgili bir sıkıntı mı var yoksa(!)

Filmde ise “Dayı”; “Bir şey istemeyik paşam. Biz yedi düvelle harp etmişik. Koca memleketi yeniden kurmuşuk. O bize yetiyir.” der.

“Dayı” Cumhuriyet hükümetini ağzına almaz ama yedi düvelle savaşıldığını, onların Anadolu’yu yıktığını ama milletin yeniden kurduğunu hatırlatır.
Tam da küreselleşmeye entegrasyon, dünyaya eklemlenme, eş başkanlık, model ortaklığı, kültürler ve dinler arası diyalog vb  süreçlerin içindeki Türkiye’de…

Önce vatan diyen bu “dayı”ya Cumhurun başkanının ifadesi ise nettir: “Üzülme dayı bu halin çaresine bakacağız.” Çaresine bakılacak hallere düşen Anadolu…

M. Kemal karakterinin filmdeki bu sözleri ve geriye dönüp “dayı”yı asker selamı ile selamlaması akılda soru işareti bırakmayacak diğer semboller…

Mesaj açık ama altının çizilmesi gerekiyor. Film de altını çiziyor:  “Anadolu’nun gururlu insanı bir daha kimseye muhtaç olmasın diye…”

Asıl slogan ise finale saklanmış; AKP’nin Durmak Yok Yola Devam sloganına (bu sefer) Kaybetmek Yok sloganı ile karşılık verilmiş.

Kemal Paşa ve O’nun “gururlu Anadolu insanını” Anadolu’nun sigortası olarak ilan eden bu film Türkiye’nin kendine çizdiği yeni istikametle taban tabana zıt mesajlar taşıyor.

Konumuz bir reklam filmi yani arazi ticari ancak bu sefer ticaret dolaylı siyaset doğrudan gibi görünüyor.

Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç`un Arzuhan Yalçındağ’ı yalnız bıraktınız dediği TÜSİAD üyelerine “MÜSİAD`dan bile daha etkisiziz” sözleriyle ne demek istediğini anlamış ve  kavganın tarafları konusunda iyice aydınlanmıştık.

İstanbul Anadolu’dan iki kez fethedildi ve belli ki bu sefer “İstanbul dükalığı” Anadolu’yu fethe çalışıyor. Bu siyasal mesaj herkes tarafından alındı. En fazla da ilk tepki yazısını yazanlar ve RTÜK tarafından…

Ve rahatszılık yaratan asıl nokta ise; seçimlerin gizli startının verildiğ bu süreçte Mustafa Kemal’in kalpağı ile Anadolu’ya inmiş olması…
Halbu ki ne güzeldi; Mustafa kadehleri deviriyor, muhafazakar demokratlar da iktidarını perçinliyordu.

Bir de “dayı”ya iyi bakın birinin kalpaklı resmine benzetebilecek misiniz? Ben benzettim.


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın