Düzenli Düzensizlik – Yiğit Tuncay

Düzenli Düzensizlik – Yiğit Tuncay

Herkesin üzerinde durduğu ve altın değerinde gördüğü kavramlar dolaşıyor ortalıkta. Mesela; “darbe”, “darbe püskürtüldü”, “demokrasi nöbeti” v. s… Ama bu tablonun ortaya çıkmasında her iki tarafa da yol verenler için altın değerindeki kavram, daha çok “kaos”muş gibi gözüküyor. “Neden” diye soranlar olacaktır tabi. Hatta “her şey kontrol altına alınmış gibi gözüküyor” diyenler de olacaktır. Bu sorular da doğal gözüküyor. Ama burada yapılmak istenen, anında sonuç almaya dönük bir plana benzemiyor. Uzun vadede sonuçlara gidilecek bir sürecin başlatılması anlamındaki “kaos” tablosundan bahsediyorum. Çünkü ortaya çıkan bu tablo, uzun vadede ciddi anlamda büyük hasarlar oluşturan bir yola girecek. Bu hasarlar hem siyasi, hem de ekonomik düzlemde kendini gösterecek. Global sistemin bu anlamdaki beklentisi de, düzenli bir şekilde düzensizliğin istikrarı biçimindedir. O yüzden, herkesin birbirini “global merkezlerin desteğiyle bunu yapıyorsunuz” diye suçlaması, suçlamayı yapanların hepsine birden yol veren “global merkezlerin” istediği bir düzenli düzensizliğe işaret ediyor.

Çok kafa karıştırıcı gibi gözükse de, aslında tablo nettir; sürekli çelişkili, taraflaştırılmış devlet kurumları, üstü örtülü biçimde zamana yayılan ekonomik kriz, sokaklarında her an gerilimin mevcut olduğu bir ülke tablosu kontrollü bir düzensizliktir. Bu düzensizlik içinde kameraların kadrajına giren NATO tanklarının üzerine çıkıp cihat sloganları atan kitleler, Bakunin’i kıskandıracak derecede devletin kurumları üzerinde uçup o kurumları ateş altına alan ordu mensupları ve hala daha kontrol altına alınamamış bir güvensizlik olduğunu gösteren “demokrasi nöbetleri”. İşte bütün bu resim bir kaos görüntüsü veriyor.

Ama resmin içindeki taraflar açısından öyle bir görüntü var. Resme kuş bakışı bakıldığında ise, kurulup çatılmış olan bu tablonun bir yapıcısının olduğu gözüküyor. Ama bu kurgunun yapıcıları eski kardeşliklerin ganimetini paylaşmakta sorun yaşayanların arasında değil, hepsine birden yol veren merkezlerin karargahlarında oturanlardır. “Big Brother”s resme çok yukarıdan bakıp adeta bir Bruegel tablosu gibi düzensizliğin düzenini çizmektedir. Demokrasi husumettir ve husumetin nöbeti aslında kaybetme korkusudur. Husumet olmayan yerde demokrasi kavramına da ihtiyaç duyulmaz. Demokrasi husumetin şiddetini dengeleme çabasından ortaya çıkmış bir kavramdır.

Görünenler ideolojik bir saflaşma gibi gözükse de, oluşturulmuş olan dengenin bozulmasına sebep olan ganimetin husumeti ateşleyip kırılmayı yarattığı ve nöbete yol açtığı çok açıktır. Ganimeti yönetmeye ve sahip olmaya çalışanlar jeopolitik bir sıkıntı içinde olsalar da, global merkezler açısından sonuçlar jeostratejik olacaktır. Şu ana kadar izlediğim tüm görüntüler ve tüm okuduklarım içinde bu anlamda dikkate değer bulduğum Robert Fisk’in şu satırları oldu:

  1. Darbenin başarısız olmasının, ordunun Erdoğan’a sadakati anlamına gelmez.
  2. 161 Ölünün, Türkiye’nin, Ortadoğu’daki ulus-devletlerin çöküşünden bağımsız kalamayacağını gösterdi.
  3. Dün yaşananların Ortadoğu’daki sınırların ve devletlerin çökmesi ile bağlantılıdır.
  4. ABD’nin “seçilmiş hükümete” destek açıklaması yaptığını, ancak 2013’teki Mısır darbesinde olduğu gibi darbenin başarıya ulaşması durumunda Erdoğan’a da Mursi gibi davranılacağından emin olunması gereklidir.
  5. Erdoğan’ın, Putin’den özür dilemesi ve Netanyahu ile arasını düzeltmesinin, orduya güveninin bitmesiyle kıyaslanamaz. Bu durumda konsantre olman gereken daha ciddi meseleler vardır.
  6. Ordu içinde darbe yapmaya niyetlenen askerler, Erdoğan’ın ülkelerini yok ettiğini düşünenlerin çok küçük bir kısmıdır.

Fisk, gizli özne kullanarak dillendirmeye çalıştığı bu satırlarda, temel olarak tarafların çelişkisinin küçük bir proje olmadığını ve tarafların içinde oldukları düzensizliğin, çatışmanın kendilerini aşan bir düzenlilikte yürüdüğüne işaret ediyor. Çünkü o NATO tanklarını oraya sürenlerin içine düştüğü ortamı yaratanlar, aynı anda o NATO tanklarının üzerine çıkanları da oraya iten gerilimi yaratanlardır. Bir de bütün bu olanları izleyenlerin içine düştükleri izleme durumunda kalmaları var. Bütünüyle bu tablo, çalışmayı sürdüren ressamın paletindeki şu anda kullanılan renkler ve kullanılma ihtimali olan renkler biçiminde değerlendirilebilir. Önemli olan insanı renk olduğu fikrinde sabitlemektir. Renk olmakla kendini tanımlamış olan insan, ressamın paletinde kullanılacağı anı bekler.

Kısa vadede tüm işlevini her gün yitirmekte olan devlet kurumları, örtüsü düşme aşamasında olan ekonomik kriz, gerilimi son noktaya kadar gelmiş toplumsal çelişki, düzensizliğin daha da üst noktaya doğru gitmekte olduğuna dair işaretler veriyor. Bu düzensizlik, düzenli bir şekilde siyasi varlığını sürdürecek. Ama hazin olan ise; düzeni sağlamak adına sokakta yürüyen NATO tanklarının adeta Varşova Paktı tankıymış gibi üzerine çıkanları yukarıdan izleyen global ekonominin havarilerinin dudaklarının kenarında beliren ufacık alaycı bir gülümseyiş. Çünkü NATO tanklarının üzerine çıkanlar, bu ülkeye yatırım yapan global şirketlerin esas müşterileri değiller. Üstelik de esas müşteriler, iki ucu boklu değnek gibi olan bu durum karşısında şaşkınlık içinde ressamın paletindeki renk olarak sırasını beklerken. Gerçekten de hazin şey bu demokrasinin altında renk olmak.


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın