Düzensizliğin düzeni planı yürürlüğe girmiş durumdadır. Benim söylemek istediğimin tam tersini düşünenlerin varlığı gayet doğaldır. Yani şu andaki hükümetin bu darbe girişiminden güçlenerek çıkacağını tahmin edenler olacaktır. Düz mantık böyle gösterir. Ama önemli olan bütün olayların ve şu andaki ülkenin durumunun asimetrik yapısını görebilmektir. Güçlenenin aynı oranda ve artarak güçsüzleşmesinin karşıt gözükmesine rağmen beraber yürüyor olması doğanın yasasıdır. Güçle birlikte güçsüzlükte birikir. Hatta o güç, adeta güçsüzlüğün birikmesi için baskı oluşturur.
Darbe girişimi bir refleksti ve bu refleks hükümetin devlet içindeki kurumlarda güçsüzlüğünü ortaya çıkardı. “Eski Türkiye”ye ait olan ve “Milli Güvenlik Devleti” modelinin bir gerçekliği olarak sistem kardeşliği vardı. Bu sistem kardeşliğinden dolayı kendi içlerindeki renk farklılıları arasındaki sınırları daha yumuşaktı. Bu renkler devlet içindeki kurumlarda kadrolaşırken paramiliterlere bu alanda çok da fazla yer açmadılar. Çünkü bürokrasinin içinde kadro olmanın belli başlı özelliklere sahip olması gerekiyor. Bu anlamda sistem kardeşliğinin kendi içindeki “öteki”leriydi (hiç doğru bulmadığım bir kavramlaştırmadır, mecburen) bu yapılar. “Yeni dünya düzeni” formülasyonunun ardından sıkışan Türkiye’de 28 Şubat’la birlikte bir hava deliği olarak iktidara gelen sistem kardeşliğinin “ötekiler”i bu problemi görmüşlerdi. Hem devlet kurumlarına yerleştirebilecekleri nitelikli kadroları yeterli değildi, hem de “yeni dünya düzeni”nin baskıları vardı. Bu nedenle “eski Türkiye”nin renklerinden olan, daha fazla nitelikli kadrolara sahip olan ve kendilerine ideolojik anlamda en yakın olanlarla ittifak kurdular. Bir yandan “yeni dünya düzeni”nin baskılarıyla sistemin yapısal değişim gerçeği ve bir diğer yandan da devlet kurumlarında kadrolaşma meselesi “yeni Türkiye” atmosferini yarattı. Ancak ganimet, yani miras söz konusu olduğunda her türlü kardeşlik bozulmaya adaydır. Üstelik de, kendi nitelikli kadro eksikliğinden dolayı bürokrasi içinde yerleşme sürecinde ağırlığı diğer renklere vermişken.
Soğuk savaşın kardeşliği biteli epey bir zaman olmuş ve o soğuk savaş döneminin paramiliter yapılarındaki kadroların terfi alma döneminde bir ganimet ortaya çıkmıştı. Bu ganimetin varlığı çelişkiyi kendi içlerine taşıdı. Soğuk savaşın iki kutuplu dünyası kendi içinde hem bir denge, hem de bir dengesizlikti. Ama yıkılan bu denge, beklendiği gibi tek kutuplu ve dengeli bir dünya yaratmayacaktı. Tek kutuplu olduğu sanılan dünya, aynı şekilde kendi dengesinin kırılmasını yaşayacaktı. 1990 sonrası dünyada tüm yaşananlar kanlı bir şekilde, yeni dengeli dengesizliğini yarattı. Bu anlamda dünyada hiçbir zaman monolitik bir yapı olmayacaktır. O yüzden algılarımızın da monolitik olmaması gerekiyor. Asimetrik bir doğaya sahip olan gerçekliğin içindeki dengenin dengesizliğini, gücün güçsüzlüğünü ve düzenli düzensizliği görmemiz lazım.
Haliyle soruyorsunuzdur “ne demek istiyorsun” diye. Sormakta da haklısınız tabi. Mesela, bozulan kardeşliğin üzerine girişilen tasfiye sürecinde kendi rengine ait olan nitelikli kadroları nereden bulacaklar? “Bulduk” deseler bile, o kadrolar devlet kurumlarındaki koltukları gerçekten doldurabilecek mi? Dolduramazsa eğer, ciddi bir zafiyet oluşmayacak mı? Zafiyet oluştukça hem itibar, hem de yönetme krizi belirmeyecek mi? Görüldüğü gibi güçlendiklerini sandıkları oranda güçsüzleşiyorlar. Gözle görülen hale gelmiş bu tablo karşısında toplumsal gerilim gittikçe de artıyor. Güçlendikçe güçsüzleşiliyor, gerilim artıyor, kurulmaya çalışılan denge dengesizleşiyor ve hedeflenen düzen düzensizleşiyor.
Bizim gördüğümüz bu sıkışmayı global sistem görmüyor mu? Görmemesi mümkün değil. Üstelik bu ikili karakterin her iki yönünü daha da ateşlemek, kendi projelerinin sağlıklı yürümesi açısından düzenli bir düzensizlik yaratıyor. Darbe girişiminin başarılı veya başarısız olması, global sistem açısından bir fark oluşturmayacaktı. Önemli olan kaosun sürekliliğidir. Her sonlandırılmış bir kaos başka bir kaosun oluşmasına neden oluyor. Rusya ve İsrail ile restleşme iç politikada normalleşme getiriyor gibi olsa da büyük bir ekonomik kırılma yaratıyor. Her iki ülke ile “normalleşme” sürecine girilince de, global sistemde farklı rahatsızlıklar yaratıyor. O nedenle global kapitalizmin bekâsı bu düzensizliğin düzeninde gözüküyor.
Güçlenen güçsüzlüğün başka bir evresine girdik bu darbe girişimiyle birlikte. Hükümet bozulan kardeşliğin bu refleksinin üzerine daha da güçlenmek adına devlet kurumlarının bürokrasisini hallaç pamuğu gibi atıyor. Bu süreçte devletin tüm nitelikleriyle birlikte tasfiye olduğunu söylersek çok da yanlış olmaz. Devlet kurumları gittikçe tüm savunma mekanizmalarını yitiriyor. Her geçen gün düzeni düzensizleşiyor.
Bütün bu tablonun son aşaması ise, iç politikada sağlanmaya çalışılan gönülleri hoş etme düzeninin, global kapitalizmin dengeleri içinde düzensizleşmesi. Her zaman söylediğimiz gibi son sözü piyasaların söylemesi meselesi yani. Mesela, sürmekte olan ekonomik kriz, dolar rezervlerinin durumu, doların 3 TL’nin üzerinde seyretmesi ve buna mukabil olarak faizlerin geldiği veya geleceği nokta. En önemlisi de niteliklerini ve itibarını kaybeden devletin kendi ekonomisinde normalleşme illüzyonunu oluşturan global kapitalizmin kredi limitlerine verilen puanlar. Sorular birikiyor ve durmadan yeni sorular da doğmaya devam ediyor. Şu anda hükümetin kendi gücünü göstermek için kendi tabanının baskısıyla gündeme getirdiği idam meselesi bu sorulara başka bir örnektir. Avrupa Birliği’nin idam meselesine bakışı belli. İdam yasasını o meclisten çıkardıkları anda Avrupa’nın, Türkiye’ye açtığı kredilerin durumu ne olacak? Bu krediler Türkiye’ye girmediği takdirde ülkenin ekonomisi ne olacak? Bozulan ülke ekonomisinde hem toplumsal huzursuzluk, hem de sermayenin huzursuzluğu ne olacak? Bu soruların cevapları ortaya sizce nasıl bir görüntü çıkarıyor. Bir de bütün bu süreçlerin üzerine ülkenin Güneydoğusu ve Ortadoğu’daki gelişmelerin getireceği sürprizler var.
Global sistemin tüm taraflara yol veren ve her tarafa arkandayız politikası, arzu ettiği düzenli düzensizlik sürekliliğini daha da alevlendirdi. Hükümetin içine düştüğü ve devleti de bu yola soktuğu güçlenen güçsüzlüğü bir sonuç değil, kesintisiz akıştır. Global kapitalizm NATO tanklarını sokaklara sürdürür, yine aynı global kapitalizm NATO tanklarının üzerine insanları çıkarttırıp radikal sloganlar attırır ve her türlü radikalizmden hiç haz etmeyen global kapitalizm NATO tanklarının üzerindeki o sloganlardan ve kitleden rahatsız olur. Bu karmaşıklık içinde zafer kazandığını sananlar da artan güçleriyle güçsüzleşirler. Ne hazin şeydir kendi gücünün güçsüzlüğünde boğulmak!