
Gücü seviyorum! Ama gücü bir sanatçı olarak seviyorum: Bir müzisyenin kemanını, onun tonlarını, akordunu, harmonisini ortaya çıkarmak için sevdiği gibi.
Napolyon Bonaparte
Fransız Devrimi 1789-1815 yılları arasında beş farklı dönem yaşayarak devam etmiştir. Fransız Devrimi’nde çok farklı kesimler rol almıştır. Paris yoksullarının temsilcileri kendilerine Enragee (öfkeliler) adını vermişlerdi. Heberistler de yoksullara yakın ve radikal bir kesimi oluşturmuştur. Devrimi bir halk hareketinden çok salt bir ilerleme olarak anlayan üst kesim temsilcileri iki kanada bölünmüştü. Jakobenler radikal ilerlemeci, Jirondenler ise liberal ve ılımlı ilerlemeciydi. Jakobenler de daha sonra bölündü ve Danton ayrı bir hizip oluşturmuştur. Jakobenlerin içindeki en sertlik yanlıları Robespierre ve San Just olmuştur. San Just, “Hürriyetin istibdadını istiyoruz.” paradoksal sözleriyle ün salmıştır.
Fransız İhtilali’nin tüm dünya üzerindeki etkileri şöyle olmuştur:
- Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı’dan aldığı iddia edilen mutlak krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı.
- İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD’de görülen demokrasi, Kıta Avrupası’nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi.
- Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi.
- Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında etkili oldu.
- Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı.
- Şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı.
- Fransız İhtilâli, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ’ın sonu, Yakın Çağ’ın başlangıcı kabul edildi.
- Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar.
- İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü.
- Fransız İhtilâli’nin yaydığı fikirlere karşı Fransız Devrim ve Napolyon Savaşları (1792-1815) başladı. Önce Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara, daha sonra İngiltere ve Rusya da katıldı. Savaşlar Napolyon’un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa’nın siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir.
Napolyon Bonaparte: “Tanrı en iyi topçu birliğinin yanında yer alır.”
Tam da bu dönemler içinde Napolyon Bonaparte gerçeği üzerinde durulmaya değer bir kişiliktir. Napolyon, henüz 26 yaşında iken İtalya seferi için hazırlanmış Fransız ordusunun komutanlığına getirildi. Gerek Fransız Devrim Savaşları gerekse Napolyon Savaşları sırasında Fransa’ya önderlik ettiği gibi tüm Avrupa’yı da etkilemiş bir komutandır. Sözü edilen savaşların ve girdiği çatışmaların büyük bölümünü kazanmış; 1815’teki nihai yenilgisine kadar hızla Avrupa kıtasının hakimiyetini ele geçirmiştir. Tarihteki en önemli komutanlardan biri olan Napolyon’un savaşları dünyanın her yerinde askeri okullarda ders olarak okutulmaktadır ve kendisi Avrupa tarihinin en ünlü ve en tartışmalı siyasi figürlerinden bir tanesidir.
Napolyon bir devlet adamı olarak tüm Fransa’da ve Avrupa’da büyük liberal reformlar uyguladı. Yönetimi sırasında bir halk eğitim sistemi kurmuş; feodalizmin kalıntılarını ortadan kaldırmış; Yahudi ve diğer dini azınlıkları özgürleştirmiş; gelişmekte olan orta sınıfın yasalar önünde eşitliğini sağlamış ve dini otoritelere karşı devletin gücünü merkezileştirmiştir. En kalıcı hukuki başarısı, Doğu Asya’da Japonya’dan, Kuzey Amerika’da Québec’e kadar dünyadaki hukuk sistemlerinin dörtte birine çeşitli şekillerde uyarlanmış olan Kod napolyon adlı kanun metnini hazırlatmasıdır.
Genç komutan 1796’da Joséphine de Beauharnais ile düğününün hemen ardından Birinci Koalisyon güçleri üzerine sefere çıktı. Bu ilk seferinde elde ettiği kesin zaferler sayesinde tüm Avrupa’da tanındı. İtalya seferinden sonra 1798’de Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olan Mısır’a askeri bir sefer düzenledi. Bu sefer sırasında Memlük beylerini yenerek Osmanlı toprağını işgal etti ancak elinde tutmayı başaramadı.
Bonapartizm
Fransa’da devrimden sonra kurulmuş olan yönetim (Direktuvar), Mısır’dan Fransa’ya dönen Napolyon ile destekçilerinin gerçekleştirdiği 18 Brumaire Darbesi ile çökmüş ve Fransa’da Konsüllük idaresi kurulmuştur. Napolyon, Konsüllük idaresinin ilk konsülü olarak atandı ve Fransa üzerindeki siyasi hakimiyetini kademeli olarak arttırdı. Birleşik Krallık ile Amiens Antlaşması imzalayarak 1802’de Fransız Devrim Savaşları’nı sonlandırdı. Nihayet 1804’te Fransız Senatosu tarafından “Fransa İmparatoru” olarak ilan edildi.
Napolyon darbecilere örnek olacak bir cümleyi “tüm sınıflara, kesimlere eşit mesafede durduğunu” ilan etmiştir. 29 Kasım’da Josephine ile dini nikah kıyan Napolyon imparatorluk tacını 2 Aralık 1804’te Notre Dame Katedrali’nde giydi. Tacı Papa’nın giydirmesi planlamıştı ama Papa’nın önünde eğilmek, otoritenin Tanrı’dan geldiğinin kabülü olarak yorumlanabilirdi. Eğilmek yerine tacı eline alıp önce kendisi giydi; sonra eşi Josephin’e giydirmiştir. Törende olayı resimlemek üzere bulunan ressam Jacques-Louis David; “Le Sacre de Napoléon” adlı ünlü tablosunda Napolyon’un eşine tacı giydirdiği anı betimlemiştir.
Bir Senfoni; İki Kişilik
Büyük Şarlman İmparatorluğu’ndan esinlenerek bir Fransa İmparatorluğu kurulmuştur. Ama Napolyon’a tepki büyüktü, annesi onunla irtibatını kesmiş, Beethoven bestelerinden onun adını silmiş ve daha birçok diplomat, bürokrat, devlet adamı ve asker onunla irtibatını kesmiştir. En çok tepki gösterenler devrimciler, ihtilalciler ve askerler olmuştur.
Fransız İhtilali’nin şahlanmış atına binmiş olan Napolyon Bonaparte, tüm Avrupa’ya demokrasiyi ordusuyla getireceğine inanılmış bir komutan olarak herkesi etkilemiştir. Beethoven da, iktidarı ele geçirip tekrar diktatörlük ilan edilene kadar ona ithaf ettiği senfonisi üzerinde çalışmaktadır. Bu eserin ilk sayfasına “Napolyon’a” diye yazmıştır. Ancak Napolyon’un darbesinden sonra ithaf ettiği ilk sayfayı yırtarak “büyük bir adamın hatırasını kutlamak için bestelenmiştir” yazarak değişiklik yapmıştır. Napolyon’u kutlamak için kusursuz bir ahenk, müzik tarihinde “çağ açmış” olarak kabul edilen parçalardan bir tanesi olan Beethoven’in 3. Senfoni’si “Eroica” adlı bestesi, eser bittiğinde Napolyon’a karşı bir noktaya gelmiştir. Özgürlüğü ve özgürlük mücadelesini anlatan bir destanın, dünyadan uzaya gönderilen ilk müzik eseri olmuş bu eserin ilk kez çalındığı yer; Napolyon’un darbe yaptığı sırada sürgüne gönderdiği eski Fransız Subayları’nın yaşadığı Viyana olmuştur. Özgürlüğün, daima tekrar öldüğü yerden kalkacağını anlatan bir şiiri haline gelmiştir.
Bonaparte’ın Düşüşü
Ordusunun büyük bir bölümünü Rusya Seferi sırasında kaybeden Fransa, yeni bir ordu oluşturmanın zorluklarına katlanmaya mecbur olmuştur. Üretimden çekilen işgücü ve artırılan vergiler, halkı da Napolyon’a karşı bir tutuma itmiştir. Napolyon, bu dönemde kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırmış ve yeni bir ordu kurmuştur. Ancak 1813 ve 1814’te baskılar artmış ve halk desteği düşmüştür. Rusya yenilgisi ve içteki karışıklıklar Koalisyon güçlerini cesaretlendirmiştir. 1813 yılının Ekim ayında Napolyon’un Leipzig Muharebesi’nde uğradığı yenilgi, onu iktidarının sonuna iyice yaklaştırmıştır. 1814’te düşman orduları Paris kapılarına dayanır. Napolyon imparatorluk tahtını bırakarak Elba Adasına sürgüne gönderilir.
Napolyon Elba Adası’ndan kaçıp gizlice Paris’e döner. Halk desteği tekrar yükselir. 7 Mart 1815’te ise tahtına geri döner. Böylece Napolyon ikinci kez tahta çıkmış olur. Bir ordu toplayıp Belçika’ya saldırır. Ancak Haziran ayında İngiliz ve Prusya kuvvetleri tarafından Waterloo’da büyük bir yenilgiye uğratılır. Paris’e dönünce tahtına ikinci kez veda etmek zorunda kalır. Amerika’ya kaçmak ister, ancak bunu başaramayarak İngilizlere teslim olur. İngilizler onu Atlantik’teki Saint Helena’na götürür. Son yıllarını bu küçük adada geçiren Napolyon, 5 Mayıs 1821’de 51 yaşındayken Mide Kanseri’nden ölür. Külleri 1840’ta Paris’e getirilebilmiş ve Les Invalides’e gömülmüştür.
Bonapartizmin Siyasi Genetiği
I. Napoléon’un (Napoléon Bonaparte) erkek kardeşi ile I. Napoléon’un üvey kızı Hortense’ın üçüncü oğlu olan Charles Louis Napoléon Bonaparte, Fransa’nın doğrudan halkoyuyla seçilen ilk devlet başkanı, aynı zamanda son hükümdarıdır. 1870 yılında, II. Dünya Savaşı’ndaki Alman işgaline kadar sürecek Üçüncü Fransa Cumhuriyeti’ni kuracak olan hareketle devrilmiştir.
Şubat 1848 Devrimi’nin patlak vermesi üzerine Paris’e hareket eden Louis-Napoléon geçici hükümet tarafından geri gönderildi. Bu arada Geçici hükümet, bir yandan büyük burjuvazinin dolaplarına kurban giderken, öte yandan gizli örgütler içinde faaliyet gösteren aşırıların baskısı altında kaldı ve çalışamadı; Fransa tarihinde en geniş seçmen kitlesinin desteğini sağlayan bu yeni cumhuriyet girişimine karşı cephe almakla aşırılar, tutucu bir tepkinin oluşmasına yol açtılar. Barikatlarda savaşma ve şiddetli darbe geleneği, parlamenter hükümet kurumlarına karşı çevrilmiş ve Fransa’daki cumhuriyetçi güçler zayıflamıştı. Bu da tutucu tepkilere kapıyı sonuna dek açacaktı. Fransız halkının Terör Dönemi (1793-1794) sırasındaki baskı ve karışıklık ortamında cumhuriyetçiliğe karşı duyduğu tepki henüz küllenmemişti. Yeniden bu acı günlere dönmemek için, işleri düzene koyacak ve barış ortamını kuracak “dürüst bir otokrat”ta kurtuluşun bulunması güç olmadı.
Napoléon’un bazı yandaşları küçük bir Bonaparte’çı parti kurarak kendisini Kurucu Meclis’e aday gösterdiler. 4 Temmuz’da dört ilde (département) seçimi kazanmasına karşın daha uygun koşulları bekleyerek meclis üyeliğine kabul etmedi. Eylüldeki seçimlerde ise beş ilde seçimi kazandı. Paris’e dönüşünden sonra hiç zaman kaybetmeden cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmaya başladı.
Ulusal zafer anılarıyla Napoléon efsanesini canlandıran Louis-Napoléon, İkinci Cumhuriyet döneminde kendisini düzenin koruyucusu olarak göstererek ve toplumun her kesimine onların çıkarlarını gözetme vaadiyle kendini kabul ettirmeyi başardı. Orta sınıfa ve çiftçilere “düzen” ve “refah”, yoksullara yardım sözü verdi. Geçici Hükümet tarafından, biriken borçlarının hemen tasfiye edilmesi istenen köylüler de, kendisinin de gırtlağına kadar borcu olan ve köylülerin borçlarına bu açıdan bakacak olan “büyük isimli” Louis Napoléon’u başlarında görmek istiyorlardı. Katoliklerle, Bourbon hanedanının ve Louis-Philippe’in yandaşlarının kurduğu tutucu Düzen Partisi de Napoléon gibi bir otokratı destekledi. Napoléon, Aralık 1848’de yedi buçuk milyon oyun beş buçuk milyonunun oyunu alarak cumhurbaşkanı oldu.
Kısa sürede orduda ve yönetimde bütün kilit noktalara kendi adamlarını getirmeyi başardı. 31 Ekim’de, ilk kez Ulusal Meclis’ten çok kendisine sadık kişilerden oluşan bir hükümet atadı.
Anayasa dört yılını tamamlayan bir cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini önlüyordu. Anayasayı değiştirmek için gereken dörtte üç çoğunluğu elde edemeyeceğini anlayan Louis-Napoléon’un 2 Aralık’ta gerçekleştirdiği darbeye yalnız Cumhuriyetçiler karşı çıktı. 4 Aralık’ta, ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi Paris’te de sokak çatışmalarında Cumhuriyetçiler yenilgiye uğramıştı. Louis-Napoléon Yasama Meclisi’ni dağıttı, buna karşılık genel oy hakkı tanıyan yeni bir anayasa ilan etti. Yeni anayasanın referandumla kabul edilmesinden cesaret alarak Kasım 1852’de yeni bir referandum yaptı ve Senato’nun imparatorluğun yeniden kurulmasını öngören kararının ardından III. Napoléon adıyla imparator ilan edildi.
III. Napoléon, finans ve sanayi burjuvalarının birbirleri arasındaki savaş nedeniyle yükselen işçi hareketine karşı zamanında önlem alamamasını değerlendirerek ve onların bu karmaşık dönemde, güçlü bir diktatoryaya olan ihtiyaçlarını kullanarak hükümet darbesi yapmış ve zaten proleterler karşısında yeterince bunalmış olan Fransız burjuvazisi, Napoléon Bonaparte’ın kardeşinin oğlunun iktidarını kabullenmişti.
Louis Bonaparte’in 18. Brumaire’i
Louis Bonaparte’in 18 Brumaire’i, Karl Marx tarafından Aralık 1851 – Mart 1852 tarihleri arasında yazılmıştır. İlk defa New York’ta Almanca basılan Die Revolution aylık dergisinde yayımlanmıştır. Daha sonraki basımlarında Louis Bonaparte’in 18 Brumaire’i olarak adlandırılmıştır.
Bir sosyal ve politik tarihçi olarak Marx’ın, tarihsel materyalist bakış açısıyla güncel olayları nasıl analiz ettiğini göstermesi açısından önemlidir. III. Napolyon’un gerçekleştirdiği darbeyi, amcası Napolyon Bonapart`ın daha önceden gerçekleştirdiği darbeyle kıyaslar ve daha sonra popüler olacak şu cümleyi yazar: “Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.” (ilkinde Napolyon Bonapart kastedilir, ikincisinde de III. Napolyon).
Marx’ın bireyin tarihteki rolünü gösteren ifadesi de bu çalışmada yer alır: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.”
Tarih Tekerrürden İbaret Değildir
Marx’ın traji-komik olarak nitelendirdiği Bonaparte ailesinin dönemi, bize şu gerçeği de işaret ediyor: Kapitalist sistem iktisadi anlamda yeni bir model’e, felsefi anlamda da yeni bir paradigmaya geçiş süreçlerinde darbelere, darbecilere ve diktatörlere ihtiyaç duyuyor. Aynı sistem ve bu sistemin egemenleri geçiş süreci tamamlandıktan sonra, suların durulmasını sağlamak adına, geçmiş olan bu trajik dönemi lanetleyip faşizmin olağan takvimine ekliyorlar. Takvimin oluşturulma süreçleri ise günah çıkarma kurumunun en faal olduğu dönemler oluyor. İşte komedi de bu dönemde ortaya çıkıyor.