1783 yılında bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkan Amerika Birleşik Devletleri, kısa süre içerisinde kendisine özgü bir devlet yapısı oluşturmuş ve ardından uluslararası ticarette adını duyurur olmuştu. Akdeniz bölgesinde gemilerini dolaştırmaya başlayan ABD, ister istemez Osmanlı Devleti’ne bağlı Cezayir ve Trablusgarp emirlikleriyle karşılaşmıştır. Bu karşılaşma; vergi verme, çatışma ve ardından yapılan ticaret anlaşmalarıyla şekillenmiştir. 1830 yılında Osmanlı Devleti tarafından verilen imtiyazlarla iki devlet arasındaki ticari ve siyasi ilişkiler gelişmiş, zamanla ABD tarafından Osmanlı topraklarında birçok konsolosluk açılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında ABD, uluslararası ilişkilerin tanziminde başvurduğu savaş gemisi yollayıp gözdağı vererek imtiyaz alma yöntemini, Osmanlıya karşı da uygulamıştır. Hem bu tarz baskı unsurlarıyla hem de büyüyen ticari ve kültürel ilişkilerle Osmanlı devleti üzerindeki Amerikan etkisi zamanla artmıştır. Bu etkinin artmasında rol oynayan en önemli iki etken Amerikan donanması ve Protestan misyonerleridir. Donanma işin sert ve soğuk yüzüyken misyonerlik sıcak ve insancıl görünümlü bir mekanizmaydı.(1)
Amerikan Protestan Misyonerliğinin ilahi gerekçesi; Hz. İsa’nın havarilerine, “Gidiniz gerçeği (Kutsal Kitabı) onlara anlatınız” şeklindeki buyruğunda gizlidir. Misyonerlerin dinsel amaçları; İncil’i öğretmek ve Hıristiyan olmayanları bu dine kazandırmaktır. Bu amaçlarını; matbaa, hastane, yetimhane ve okul gibi kuramların yardımıyla uygulamaya koymuşlardır. Misyonerlik dinsel bir olgu olmasının yanı sıra siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yönleri de olan bir tür nüfuz etme aracıdır. Bu bağlamda misyonerlerin Asya ve Afrika kıtalarına gönderilme kararının altında, Amerikan çıkarlarına uygun kültürel bölgeler yaratmak, Amerikan ürünleri için potansiyel bir pazar oluşturmak ve siyasi nüfuz için zemin hazırlamak vardır. Ayrıca Misyonerlik birçok yönden donanmadan daha avantajlıydı. Örneğin maddi açıdan Akdeniz’de dolaştırılacak bir fırkateynin yıllık gideri 80.000 dolar iken bir misyoner ailesininki ise 1000 doları bile bulmuyordu. Bu amaç dâhilinde 1810’da üç kilisenin temsilcileri tarafından Massachusettss’de (Boston) kurulan ve Amerikan Protestan misyonerlik teşkilatlarından birisi olan “Amerikan Board Of Commissioners for Foreign Missions” (ABCFM), 1818’deki yıllık toplantısında Osmanlı Devleti’ne bir heyet yollamayı kararlaştırmıştır. Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki faaliyetleri, 1820 yılında ABCFM’ye bağlı Pliny Fisk ve Levi Parsons adlı iki misyonerin İzmir’e ayak basmasıyla başlamıştır.(2)
1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nın ardından yaşanan dini ve toplumsal değişim sürecinde, 1850 yılında Protestanlar ayrı bir millet olma statüsü elde etmişlerdir. Gayrimüslimlere diğer haklarının yanında kendi eğitim kuramlarını oluşturma hakkını veren 1856 tarihli Islahat Fermanı’nın etkisiyle, Protestan misyonerlerin, öncelikle Hıristiyanlara ve özellikle de Anadolu’da yaşayan en büyük Hıristiyan topluluklarından biri olan Ermeniler’e yönelik eğitim faaliyetleri hız kazanmıştır. Ancak zamanla Protestan misyonerler, Sünni Müslüman çoğunluğun dışında kalan; Anadolu Alevileri, Yezidiler, Dürzîler ve Nusayriler’e yönelik faaliyetlerini de artırmışlardır.(3)
Osmanlı ülkesinde uzun bir süreden beri eğitim alanında faaliyetler yürüten Fransız himayesindeki Katolik mezhebine mensup Cizvit, Kapüsen ve Dominikan rahipleri ile onlara göre Osmanlı topraklarına çok daha geç bir tarihte gelen Amerikan Protestan misyonerleri, 19. yüzyılın son çeyreğinde bu çabalarının meyvesini toplamaya başlamışlardır. Misyonerlerin açtıkları okullara kayıt yaptıran öğrencilerin ve kiliselerine bağlı cemaatin sayısı hızla artmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Balkanlar’daki topraklar ile buradaki nüfus yoğunluğunun büyük bir bölümü kaybedilmişti. Bu kaybı demografik açıdan telafi etmek için Doğu Anadolu ile Arap vilayetlerini önemsemeye başlayan II. Abdülhamit, söz konusu vilayetlerde kendi otoritesini yeniden sağlamlaştırmaya çalışırken bu sırada yabancılar tarafından yürütülen eğitim faaliyetlerini, kendisine ve ülkesine yöneltilen bir tehdit olarak değerlendirmiştir.(4)
Bağlı bulundukları devletlerin konsolosları tarafından himaye edilen misyonerler, yerel topluluklar arasında büyük bir kuşku uyandırmakta, çoğunlukla, Osmanlı toprağında bir tür yumuşak Haçlı seferi yürüten yabancı casuslar olarak algılanmaktaydılar. Padişahtan en küçük memura varıncaya kadar, Osmanlı yetkilileri, misyonerlerin ihanet yuvaları kurduğunu ve devrimciler yetiştirdiğini düşünüyorlardı. Abdülhamit açısından en kaygı verici olan durum, bu okulların giderek daha çok Müslüman çocuğu çekmesiydi. (5) 1880’lerde vilayetlerden Yıldız Sarayı’na ‘Müslüman öğrencilerin devam edebilecekleri rüştiye ve idadi düzeyinde okul olmadığı için yabancı okullara gittiklerini’ belirten çok sayıda rapor gönderilmiştir. Bu durumun ülkenin geleceği açısından tehlikeler doğurabileceğine dikkat çeken yerel yöneticiler, Müslüman öğrencilerin devam edebileceği okullar yapılmasını istiyorlardı.(6)
Misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki etkilerinin boyutunu tam anlamıyla anlamak için yönettikleri kurumların dökümünü çıkartmak, ilerlemelerini mümkün olduğunca takip etmek, onları denetim altına almaya çalışmak ve yasalara uydurmak gerekiyordu. Osmanlı topraklarındaki tüm okulları, genel ve özel okullar olmak üzere tek çatı altında toplayan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde, yabancı okulların hükümetten izin alınmadan kurulamayacağı hükmü yer almaktaydı. 1878 yılında resmi izin belgelerine sahip olmayan pek çok okul kapatıldı.(7) Abdülhamit, 1878-1892 yılları arasında misyon okullarını denetleme konusunda birçok girişimde bulunmuştur. 1892 başlarında resmi izin belgesi başvurusu yapmamış tüm okulları kapatmaya yeltenmiş ancak yoğun diplomatik baskılardan dolayı bu niyetinden vazgeçmiştir. Maarif Nazırı Zühdü Paşa’nın 1894 yılında II. Abdülhamit’e sunduğu rapora göre; açılan yabancı okulların sadece % 37’sinin resmi ruhsatı vardır. Bu düşük orana bakılarak Osmanlı ülkesinde izinsiz açılan okullar konusundaki önlemlerin ve girişimlerin başarısız olduğu açıkça anlaşılmıştı. Bu okullara engel olunamayacağı anlaşılınca, yabancı kuramlarla rekabete girebilecek devlet okulları ağı geliştirme fikri vilayetlerdeki bürokratların kafasında şekillenmiş ve bu daha sonra Yıldız Sarayı’nın politikası haline gelmiştir. Benjamin Carr Fortna’ya göre; “eğitimde rekabet” olarak nitelendirilebilecek bir durumla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti, direnişe geçmiştir. (8)
Selim Deringil’e göre; II. Abdülhamit’in eğitime yönelik yatırımları, imparatorluğun geleceğini korumaya yönelik girişimlerin bir parçası olarak görülmelidir. Bu nedenle, misyonerlerle Osmanlı Devleti arasındaki mücadeleye esasında Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında Osmanlı meşruiyetinin tam temeline meydan okuyan ideolojik bir savaş olarak bakmakta fayda vardır. (9) Osmanlı eğitim politikası, değişen dünya koşullarında gittikçe daha fazla tehdit altında hissedilen bir toplumsal düzenin ideolojik meşruiyetini pekiştirmeye yönelikti.(10)
1880’lerin ortalarına doğru vilayetlerden gelen raporlar, Sultanın dikkatini Sünni inanışın dışındaki Müslüman topluluklardan kaynaklanan sorunlara çeker. Aleviler, Yezidiler, Nusayriler gibi Müslüman heterodoks gruplar Sünni devletle yeterince bütünleşememiştir. 1891’den itibaren devletin merkezi aygıtını tam olarak eline geçirdiğinden emin olan Abdülhamit, vilayetler, marjinal topluluklar, göçebeler ve heterodoks gruplar konusunda daha etkin bir siyaset yürütebilme imkanı bulmuştur.(11)
II. Abdülhamit ile Hıristiyan misyonerlerin çekişmesine sahne olan Beyrut ve Suriye gibi iki önemli Arap vilayetinde; Aleviler, Dürzîler ve Nusayriler üzerinden taraflar arasında amansız bir mücadele yaşanmıştır. Zaman zaman Fransız, İngiliz, Amerikan ve Osmanlı hükümetlerinin diplomatik ilişkilerine de yansıyan bu rekabet, yüzyıl dönümünde yaşanan Ermeni olayları sırasında kabaca Müslüman-Hıristiyan karşıtlığına dönüşmüştür. Suriye ve Beyrut’ta, Fransız Cizvit papazları Katolik Marunîleri himaye ederken, İngiliz Anglikan misyonerler Şii Dürzîleri, Amerikalı Protestan misyonerleri ise Nusayrileri kendilerine hedef kitle olarak seçmişlerdir. Söz konusu misyonerler, okullar açıp sağlık hizmeti sunarak adı geçen toplulukların gönlünü kazanmaya çalışıyorlardı. (12) Osmanlıların gözünde Katolik misyoner etkinliği, bir çıbanbaşı olmakla birlikte yine de tanıdık bir “şer” idi. Yeni gelen Protestanların dinçliği ve saldırganlığı ile karşılaştırıldığında, Katolikler olumlu anlamda yumuşak görünüyorlardı. (13) Misyonerlerin bakış açısına göre ise Abdülhamit Rejimi, eski içerikleri modern yöntemlerle korumaya çalışan baskıcı bir rejimdi.(14)
Bu çalışmada, misyonerlik çalışmalarının “Hasat Dönemi” sayılan 19. yüzyılın son çeyreğinde, II. Abdülhamit’le Amerikan Protestan Misyonerlerinin Nusayriler’e yönelik eğitim faaliyetleri üzerinden giriştikleri rekabet ele alınacaktır.
Nusayriler
9. yüzyılda Irak’ta ortaya çıkmış İslami bir akım olan Nusayrîlik, 11. yüzyılda Halep’ten Adana ve Mersin’e kadar yayılmıştır. Nusayriler, Arap Alevileri olarak da nitelendirilmektedirler. 19. yüzyılda Osmanlı yönetiminde, Suriye’nin kuzeyindeki dağlarda ve Kilikya’ya kadar olan Akdeniz sahil kesiminde, 200 bin Nu-sayri’nin yaşadığı bilinmektedir. Günümüzde Nusayrîlerin küçük bir grubu Türkiye’de ve Lübnan’da, büyük bir bölümü ise Suriye’de yaşamaktadır.(15)
Nusayriler dinsel ve etnik açılardan gizemli ve karmaşık bir gruptur. Nusayri Aleviliğinde, İslam gizemciliği ve Ali kültüyle birlikte eski Anadolu ve Asya medeniyetleri, İran-Hint inançları, Yeni Plâtonculuk ve Hıristiyanlık gibi farklı inanç ve kültürlerin izlerine rastlanır. Nusayriler, cem yapmamaları ve reenkarnasyona inanmaları gibi dini nüanslar açısından Anadolu Aleviliğinden ayrılırlar. Nusayriler Sünni İslam inanışından farklı olarak dinsel inanç sistemlerinde, İslam peygamberi Hz Muhammed’i, damadı Hz Ali’yi ve Hz. Peygamberin sahabelerinden İranlı bir Müslüman olan Selman-ı Farisi’yi ön plana çıkarmışlardır. Nusayrilerin üç isime kutsallık atfetmeleri, Nusayriliğin “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” olarak ifade edilen teslis inancına sahip Hıristiyanlığın İslam içindeki bir formu olarak görülmesine neden olmuştur. Bu algı da Nusayrileri, 19. yüzyılın son çeyreğinde bölgede faal olan RPCNA’ya bağlı misyonerler açısından daha cazip hale getirmiştir.
Reformed Presbyterian Church of North America ve Suriye Misyonu
Reformed Presbyterian Church of North America’ya (RPCNA) bağlı Protestan misyonerler, daha çok Hindistan, Çin ve Osmanlı Suriye’sinde faaliyet yürütüyorlardı. Osmanlı coğrafyası üzerinde yoğunlaştıkları alan; Kuzey Suriye’nin dağlık kesimleri ile Kilikya’ya kadar Akdeniz kıyıları ve Kıbrıs’ı kapsıyordu. RPCNA’ya bağlı misyonerler, 1856 yılında Suriye’ye geldiler. Kısa bir keşif döneminden sonra, Lazkiye ve çevresinde birkaç misyon istasyonu kurdular. Suriye’deki misyon bölgesi, başlangıçta American BOARD teşkilatının gözetimi altındaydı. Amerikan BOARD teşkilatı, Anadolu’yu dört ana istasyona bölerek din, eğitim ve sağlık faaliyetleri yürütmüştür. Daha çok Anadolu’daki Ermenilere yönelik faaliyetler yürüten Amerikan BOARD teşkilatı, 1870 yılında Suriye bölgesini RPCNA’ya bıraktı ve buradaki misyonerlik çalışmaları olağanüstü gelişti.(16)
RPCNA’ya bağlı Amerikan Protestan Misyonerlerin kendilerine hedef kitle olarak seçtikleri Nusayriler, ağırlıklı olarak Lazkiye, Adana, Tarsus ve Mersin’de yaşıyorlardı. RPCNA’ya bağlı misyonerler, sayıları azımsanamayacak bu heterojen toplum ile sağlık hizmetleri ve misyon okulları aracılığıyla iletişim kurmaya çalışmışlar, Adana, Tarsus ve Mersin’de üç okul açmışlardır. Bu okullardan Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi’nde okuyan Nusayri kızların, okulun kuru cusu Dr. Metheny tarafından Amerika’ya kaçırılma hikâyesi, tarafların bu mücadeleye bakışını göstermektedir.
Dr. David Metheny
Osmanlı topraklarındaki misyonerlik macerası çok ilginç hikâyeler barındıran Dr. David Metheny (17), 16 Ekim 1836’da Wurtemburg, Lawrence County, Pennsylvania’da doğmuştur. 29 Nisan 1862’de Emeline Gregg ile Pittsburgh, Allegheny County, Pennsylvania’da evlenmiştir. 1863 yılında RPCNA’ya bağlı Suriye misyonunda çalışmak üzere genel idare merkezi işlevi gören Synod Kurulu tarafından seçilip bölgeye gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu haber, bölgede çalışan misyonerler tarafından heyecanla karşılanmış ve dört gözle Dr. Metheny’yi beklediklerini Amerika’daki merkeze bildirmişlerdir. Çünkü bölge çalışanları, 1862 Ağustos’undan yılsonuna kadar boğaz enfeksiyonu salgınından muzdarip olmuşlardır. Bu sürede misyon ailesinden hastalığa yakalanmayıp ayakta kalan tek kişi, Mrs. Dodds’dur. Misyondakiler, doktorun bu konuda kendilerini rahatlatacağını düşünüyorlardı.(18)
28 yaşındayken Osmanlı topraklarındaki macerası başlayan Dr. Metheny, 1864 baharında bölgeye ayak basmıştır. Suriye Vilayeti’ne tabi Lazkiye’de RPCNA’ya bağlı misyonda cerrah olarak çalışmaya başlayan Dr. Metheny, Aralık 1864’te misyonun liderliğine seçilmiştir. Ancak burada yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerinden rahatsız olan yerel Osmanlı memurları tarafından 1876’da tutuklanmıştır. 10 Aralık 1877’de Mary Emma Dodds ile ikinci evliliğini yapan Dr. Metheny, faaliyetlerinden dolayı Osmanlı memurları tarafından kovulduğu tarih olan 1882 yılına kadar Lazkiye misyonunda çalışmıştır. 1882 yılında hikâyenin geçtiği yer olan Mersin’e gelip limanın yakınında toprak satın alarak burada bir misyon binası inşa etmeye başlamıştır. (19)
Bunu haber alan dönemin Adana Valisi, izin alınmadığı gerekçesiyle, henüz inşaat bitmeden Dr. Metheny’yi engellemeye çalışmıştır. Vali, Doktor’u inşaatı durdurmadığı takdirde, askerlerle birlikte Mersin’e gelip evin çatısını başına yıkmakla tehdit etmiş, bu sürtüşme gerginliğe yol açmıştır. Amerikan diplomatik kanallarını devreye sokan Dr. Metheny, “Marblehead” adlı Amerikan kruvazörünün Mersin Limanı’na gönderilmesini sağlamıştır. (20) Amerikalı diplomatların Babıâli ve Adana Vilayeti üzerindeki baskısı ve gözdağı sonuç vermiş, Dr. Metheny misyon binası inşaatını tamamlamıştır. Bu sırada nüfusu 8.000 civarında bir liman kasabası olan Mersin’i RPNC’nin merkez misyonu olarak kullanan Protestan misyonerler, Lazkiye ve Kıbrıs misyonlarıyla birlikte çalışmışlardır. Merkez Mersin misyonunun yönetiminde Adana, Tarsus ve Mersin’de birer okul açılmıştır.
Dr. Metheny, bu okullara ruhsat almak için Osmanlı yetkililerine başvuruda bulunmamış ve kendisini bu konuda uyaran yerel memurları dikkate almamıştır. Doktor, bu sırada Mersin’deki misyon yerleşkesinde ek binalar yaparak okulu genişletmeye çalışmıştır. Osmanlı memurlarınca şüpheli bir şahıs olarak addedilen Dr. Metheny’nin faaliyetleri sürekli gözetim altında tutulmuştur. Dr. Metheny’nin yapıp ettikleri Osmanlı yerel ve merkezi yönetimiyle Amerika konsoloslukları arasında çözülmeye çalışılan bir mesele olmuştur. Osmanlı yerel memurlarının saraya gönderdikleri raporlardan anlaşıldığına göre, Dr. Metheny’nin kız okulunda Tarsus ve Lazkiyeli 20 civarında Nusayri kız eğitim görmektedir. Yaşı büyük olan kızlardan iki tanesi Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçerek yerel misyoner olmuşlar ve kendi evlerini de küçük birer okul haline getirmişlerdir. Bu meselede gürültüye sebep olan olay, Tarsus’un Ömerli Mahallesi’nden İbrahim’in üç kızıyla ilgilidir.
Nusayri Kızların Amerika’ya Aşırılması/Kaçırılması
1893 yılında Adana Vilayeti Maarif Müdürlüğü, Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi idarecisi Amerikalı misyoner Dr. Metheny’nin okuluna, -Müslüman çocuklarının yabancı okullarda okumaları yasak olmasına rağmen- bazı Nusayrî çocuklarını aldığı konusunda Maarif Nezareti’ne ihbarda bulunmuştur. Bu ihbara istinaden Maarif Nazırı Zühdü Paşa’nın 16 Kasım 1893’te Sadaret’e gönderdiği yazıda; Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi yöneticisi Dr. Metheny’nin Tarsus’un Ömerli Mahallesi’nden Nusayri İbrahim’in kızlarını kandırarak bunlardan sekiz yaşındaki Nacide’yi Amerika’ya kaçırdığını, 13 yaşındaki Zühre ile 17 yaşındaki Safiye’yi de kaçırmak istediğini yazmıştır. Ayrıca Dr. Metheny’nin, okulunda Tarsus ve Lazkiyeli 15-20 Nusayri kız bulundurduğu, mahalli Osmanlı yönetimi tarafından kendisinden istenmesine rağmen bunları geri vermediği ifade edilmiştir. Söz konusu kızların Amerika’ya kaçırılmasının siyasi ve idari açıdan mahzurlu olduğunu ifade eden Zühdü Paşa, bu çocukların Osmanlı’ya iade edilmesini ve bundan sonra böyle bir durumun yaşanmaması için gereken tedbirlerin alınmasını istemiştir. Böylece Osmanlı’nın merkez ve taşradaki memurları, Dr. Metheny’nin Mersin’deki misyonerlik faaliyetlerini mercek altına almışlardır. Osmanlı memurları, Metheny’yi daha önce belirtildiği gibi yasak olmasına rağmen Müslüman Nusayrî kızlarını okula almakla, Osmanlı yetkili kuramlarından izin almadan misyon binası kurmakla, ruhsat almadan okul açmakla, bazı Nusayrî kızları Protestan mezhebine geçirmekle ve bunları gizlice Amerika’ya kaçırmakla suçlamışlardır. Ayrıca Dr. Metheny’nin daha önce de Lazkiye’de misyonerlik yaptığını ve inatçı davranışlarından dolayı buradan kovulduğunu hatırlatan Osmanlı memurları, kendisinin Mersin’den de çıkarılmasını istemişlerdir. (21)
Müslüman çocuklarının yabancı okullarına ve memleketlerine gitmelerinin önlenmesi için ve Osmanlı kanunlarına aykırı hareketlerinden dolayı Dr. Metheny’nin Mersin’den sürülmesi hakkında Kasım 1893-Haziran 1895 tarihlerinde Osmanlı ve Amerikan makamları (22) arasında yüzlerce yazışma yapılmıştır. Bu yazışmalar; 19. yüzyılın sonlarına doğru iyice kızışan, RPCNA’ya bağlı misyonerler ile II. Abdülhamit’in merkez ve yereldeki bürokratları arasında Nusayriler üzerinde yapılan dinsel, ideolojik ve eğitim rekabetine tarafların bakışını ortaya koymaktadır.
1893 yılının Ağustos ayından itibaren birkaç defa Maarif Nezareti’nden Mersin Mutasarrıflığı’na yazılan yazılarda, bu okulun ruhsatının olup olmadığı, kuruluş tarihi ve öğrenci sayısı hakkında bilgi istenmiştir. Okulun bahçesinde yapılan binalarla ilgili olarak ne hükümete ne de maarif idaresine ruhsat için başvurulmamasına rağmen belediye inşaatlara engel olmamıştır. Okula Suriye’den kızlar getirilip getirilmediği ve getirildiyse bunların sayısı hakkında ayrıntılı bilgi istenmesine rağmen bir cevap alınamadığı ifade edilmiştir.
Aralık 1893’te Adana Vilayeti Maarif Müdürü, Tarsus’a giderek okulu denetlemiştir. Maarif Müdürü’nün teftiş sırasında Dr. Metheny ve okulu hakkında elde ettiği bilgiler Adana Valisi Abdülhalık Nasuhi tarafından 18 Aralık 1893’de Sadaret’e gönderilmiştir. Bu bilgilere göre; bölgedeki Protestan mektepleri Amerikalı üç kuruluş tarafından yönetilmektedir. Bu kuruluşlardan BOARD, Anadolu Ermenilerini, Cizvitler Suriye Katoliklerini, RPCNA ise Müslümanları, özellikle de Nusayrîleri, kendi mezheplerine geçirmek amacıyla çalışmaktadırlar. Mersin misyonunun yöneticisi ve okulun müdürü Dr. Metheny’nin ifadelerinden okulda birkaçının velisi Sünni ve geri kalanı Nusayri olan yüzden fazla erkek ve kız çocuk bulunduğu anlaşılmaktadır. Dr. Metheny’den okulun öğrenci kayıt defteri istenilmiş ancak kendisi bu kayıtları veremeyeceğini beyan etmiştir. (23) Ayrıca Dr. Metheny’nin Lazkiye’nin Kelbiye Kazası’ndan olup Tarsus’un Ömerli Mahallesi’nde ikamet eden İbrahim’in Nacide, Zühre ve Safiye adlı kızlarını kandırarak yanına aldığı, Nacide’yi üç yıl önce Amerika’ya kaçırdığı, diğer kızları da altı yıldan beri yanında tuttuğu bilgisi elde edilmiştir. İbrahim, kızlarını almak için mahallî idareciler aracılığıyla Amerikan konsolosluğuna müracaat etmiştir. Ancak kendisine kızlarını on günden önce alamayacağı söylenmiştir. Bunun üzerine Adana Maarif Müdürü, bu kızların da Amerika’ya kaçırılacağı endişesiyle Maarif Nezareti’ne ihbarda bulunarak tedbir alınmasını istemiştir.
Müdürlükten gelen yazıda; Maarif Nezareti tarafından okulun nizamnamesinin onaylanmadığı ifade edilmiştir. Teftiş sırasında, okulda çalışan öğretmenlerden Galiemus ve Rose Demyani, hasta oldukları bahanesiyle ortaya çıkmamışlardır. Ayrıca Kaytan, July Pols, Hani Tadir ve Vetsa Garzuz adlı öğretmenler de, o ana kadar lüzum görmedikleri için nüfus tezkerelerini almadıklarını ifade etmişlerdir. Okulda görev yapan 13 öğretmenden -ikisi Osmanlı tebaası, beşi Amerikan vatandaşı olmak üzere- sadece yedi öğretmenin diplomalı olduğu anlaşılmıştır. Teftiş Heyeti, okulda ders kitabı olarak okutulan 20 kitabı incelemiş ve Beyrut Maarif İdaresi’nin ruhsatıyla 1892’de Beyrut’ta basılmış olan Coğrafya ders kitabı sakıncalı görülerek bir nüshası alınmıştır. Bu kitabın okulda okutulması yasaklanarak diğer nüshaların Beyrut’a iade edilmesine karar verilmiştir. Okulun idarecilerine, Osmanlı’nın yürürlükteki kanunlarına göre Müslüman çocukların yabancı okullarda okumasının yasak olduğu hatırlatılarak okula yalnızca gayrimüslim kız çocuklarının alınabileceği söylenmiştir. (24)
Daha sonra Osmanlı Hariciye Nezareti, olayı Amerikan Konsolosluğu’na bildirip Dr. Metheny’nin okulunda okuyan kızların iadesi konusunda kendilerine yardımcı olmalarını istemiştir. Amerikan Konsolosluğu’ndan 27 Ocak 1894’te Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıda; olayın derhâl araştırılacağını ve olay hakkında okulun öğretmenlerinden bilgi istendiği ifade edilmiştir. (25) Amerikan sefareti, 8 Şubat 1894’te misyonerlere alıkoydukları tüm kız çocuklarını iade etmeleri için emir verildiğini Osmanlı tarafına bildirmiştir. (26)
5 Mart 1894 tarihinde Adana Valisi Abdülhalık Nasuhi’nin Sadaret’e gönderdiği yazıya göre; Dr. Metheny’nin kendisinden Nusayri kızlarının iade edilmesini isteyen Mersin Amerikan Konsolosu Mr. Daraf’ı, ABD Başkanı’na şikâyete hazırlandığı ve bu yüzden Mr. Daraf’ın konsolosluktan istifa etmeyi düşünmüştür. Ayrıca Dr. Metheny’nin Nusayri kızları vermemesinin sebebinin aslında Osmanlı Hükümeti’nden tazminat almak veya nüfuz sahibi olmak isteğinde olduğunun altı çizilmişti. Yazının devamında, hem Osmanlı idaresi hem de kendi elçilerini dinlemeyen bu kişinin Mersin’den uzaklaştırılarak Nusayri kızların kurtarılması istenmekteydi. (27)
Takip eden süreçte, Amerikan’ın İstanbul Sefiri’yle yapılan bir görüşmede, sefir, hükümetine Amerika’ya kaçırılan kızın iade edilmesini ve misyonerlere de bu tür çocukların Amerika’ya gönderilmemesi gerektiğini yazacağını söylemiştir. Sadaret yetkililerinin ısrarı üzerine diğer iki kız için istenilen masraf ve tazminattan vazgeçeceklerini vaat etmiştir. Alınan vaade binaen, Hariciye Nezareti, Osmanlı’nın Washington Sefareti’nden buna göre iş yapmasını istemiştir. Sadaret de Adana Vilayeti’ne konu hakkında bilgi vermiştir. (28)
Washington Sefareti’nden 6 Nisan 1894 tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderilen 104 numaralı yazıda; Dr. Metheny’nin İbrahim’le bir anlaşma yaptıklarını ve bu anlaşmaya göre İbrahim’in üç kızını Amerika’da eğitim-öğretim görmeleri için verdiğini ve buna karşılık kızlar evlendiğinde çeyizlerinin kendisi tarafından verileceğini söylemiştir. Amerikan’ın İstanbul sefiri tarafından Metheny’ye, bu hareketin hem Amerikan hukukuna aykırı olduğu hem de Amerikalıların Osmanlı ülkesinde yaptıkları öğretmenlik vazifesinin dışında olduğu bildirilmiştir. Ayrıca Osmanlı tebaası İbrahim ile Amerikan vatandaşı olan Metheny’nin tabi oldukları hukukun kendi aralarında böyle bir anlaşma yapmalarına izin vermediği hatırlatılmaktaydı. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında 1830 yılında imzalan antlaşmanın 4. maddesine göre; bu tür sözleşmeler ancak bir Amerikan tercümanının da hazır bulunduğu Hukuk Mahkemeleri’nde onaylanmalıydı. Aksi halde iki ülke vatandaşlarının kendi aralarında yaptıkları sözleşmelerin hukuki bir geçerliliği yoktu.
Olayın devletlerarası hukuku ilgilendiren bir duruma dönüşmesi üzerine, Osmanlı yetkilileri, bu meseleyi, uluslararası hukuku ilgilendiren konularda görüşüne başvurulan İstişare Odası’na havale etmişlerdir. Mersin’deki Amerikan misyonerleriyle yaşanan anlaşmazlığa ilişkin yazışmaları değerlendiren İstişare Odası, mütalâasında; Dr. Metheny’nin İbrahim’le yaptığı anlaşmanın, Osmanlı kanunlarına muhalif olması halinde Amerikan Hükümeti tarafından himaye edilemeyeceğini ifade etmiştir. İstişare Odası, Dr. Metheny’nin İbrahim’in üç kızıyla ilgili tutumunun Osmanlı toprağından kovulması için yeterli olduğunu düşünmektedir. Ancak ABD ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin bozulmaması için Dr. Metheny’ye açılan davanın şimdilik ertelenmesinin daha uygun olacağını tavsiye etmiştir.(29)
Adana Valisi Abdülhalık Nasuhi’nin 13 Nisan 1894’te Sadaret’e gönderdiği yazıda; birkaç gün önce “Chicago” adlı Amerikan zırhlısının Mersin Limanı’na geldiği yazmaktaydı. Dr. Metheny, bu sırada okulun çatısına Amerikan bayrağı asmıştır. Bu bayrağın kaldırılması için konsolos vekiline yazı yazılmıştır. Konsolos vekili, Dr. Metheny’ye bayrağı çatıdan indirmesini söylemişse de doktora söz geçirememiştir. Ayrıca Nusayri kızlarının iade edilmesi ve okulun durumu konularında da herhangi bir gelişme olmamıştır. Adana Valisi Abdülhalık Nasuhî, Sadaret’ten Osmanlı hâkimiyetine “kafa tutan ve inatla hareket eden” Metheny konusunda nasıl hareket etmesi gerektiğinin kendisine bildirilmesini istemiştir. (30)
Sadaret’ten Hariciye Nezareti’ne gönderilen 29 Nisan 1894 tarihli yazıdan; Dr. Metheny’nin Nusayri kızları geri vermediği gibi ruhsatsız inşaat yapmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Dr. Metheny’ye söz geçiremediğini itiraf eden Mersin Amerika Konsolos Vekili, doktorun kendisini Amerikan hükümetine şikâyet ederek azlettirmek teşebbüsünde bulunduğunu ifade etmiştir. (31)
Adana Maarif Müdürlüğü’nden 8 Mayıs 1894’te Maarif Nezareti’ne gönderilen yazıya göre; Londra’da yayınlanan “Kurye dö Londriye dö Lort” adlı haftalık gazetenin 7 Nisan 1894 tarihli nüshasında Dr. Metheny ile ilgili bir haber yayınlanmıştır. Haberde, Amerika’ya 15 kız götüren Dr. Metheny’nin Osmanlı’ya iade edilmesi halinde, devam eden davadan dolayı şer’i hükümlere göre idam edileceği iddia edilmiştir. Haberin devamında, bu yüzden Amerikan Hükümeti’nin kızları iade edip etmeme konusunda tereddüt yaşadığı ve Dr. Metheny’nin bu işi takip etmek üzere Amerika’ya gittiği yazılmaktaydı. (32)
Sadaret’ten 22 Mayıs 1894’te Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıda ise; Adana Maarif Müdürlüğü tarafından Maarif Nezareti’ne, Dr. Metheny’nin Amerika’ya gittiği ve yanında 15 Nusayri kızını kaçırdığı bildirilmiştir. (33) Sadaret’ten Adana Vilayeti’ne gönderilen 30 Mayıs 1894 tarihli yazıya göre; Amerika Hükümeti tarafından Amerika sefaretine Metheny’nin İbrahim’le imzaladığı sözleşmenin Osmanlı kanunlarına aykırı olduğu ve kendisinin himaye edilmesinden vazgeçildiği bildirilmiştir. (34)
Washington Sefareti’nden 22 Eylül 1894’te Hariciye Nezareti’ne gönderilen 235 numaralı yazıda; Dr. Metheny tarafından Amerika’ya gönderilen Nusayri kızlarının Osmanlılara iadelerini kapsayan 4 Haziran 1894 tarihli talimatın Washington Sefareti’ne ulaştığını ifade eden Osmanlı sefaret yetkilileri, durumu Amerikalı yetkililere iletmişlerdir. Amerikan memurları ise, bu kızların ne isimleri, ne de hangi limandan Amerika’ya giriş yaptıkları bilinmediğinden araştırmaların neticesiz kaldığını bildirerek Nusayri kızlarının bulunabilmesi için Osmanlı yetkililerinden ayrıntılı bilgi istemişlerdir. (35)
Maarif Nazırı Zühdü Paşa tarafından 17 Ocak 1895’te Sadaret’e gönderilen yazıya göre; Dr. Metheny’nin Amerika’ya kaçırdığı 15 kızın isimleriyle, hangi limandan karaya çıktıkları henüz tespit edilememiştir. Bu sırada okuluna Lazkiye’deki Cebel-i Kelbiye ahalisinden olup Tarsus’ta ikamet eden Hasan Hoca Yusuf aracılığıyla Tarsus’tan Nusayri çocukları götürdüğü anlaşılmıştır. Vilayet Maarif Müdürlüğü’nden gönderilen yazıda ise Yusuf’un önceden de bu okula biri erkek, diğeri kız iki Nusayri çocuğunu götürüp teslim ettiği beyan edilmiştir. Bu çocukların velilerinin isimleri ve nereli oldukları tespit edilememiştir.
Sadaret’ten 21 Ocak 1895’te Adana Vilayeti’ne gönderilen yazıdan da; Metheny’nin okuluna Cebel-i Kelbiye ahalisinden Hasan Hoca Yusuf tarafından Tarsus’tan Nusayri çocuklarının kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Aynı yazıda, Tarsus’un Musalla Mahallesinden merhum Abdullah’ın kızı ile diğer bir kızın, Mersin eski gazhane bahçesi Çerkez Ebu Bekir tarafından Dr. Methney’nin okuluna verildiği iddia edilmektedir. Ayrıca yazıda, okulda başka Müslüman çocuğu olup olmadığının araştırılmasını isteniyordu. Eğer varsa bunların kaçının erkek veya kız olduğunun yazılması istenmiştir. (36)
Bu iki kızın da Amerika’ya kaçırılmasından korkup buna engel olmak isteyen vilayet yetkilileri, 23 Ocak 1895’te Polis Komiserliği’ne Metheny’nin okulunda okuyan çocukların durumlarının araştırılması görevi vermişlerdir. Dr. Metheny’nin okuluna altı yedi önce getirilen Safiye ve Zühre, tüm çabalara rağmen geri alınamamış, yine altı yıl önce Lazkiye’den getirilen bir Müslüman kız bilahare Protestan yapılarak evlendirilmiştir. Okulda Arapça öğretmenliği yapan bu kız, Galibe adıyla bilinmektedir. (37)
Mersin Mutasarrıflığı’nın 20 Şubat 1895’te Adana Valiliği’ne gönderdiği yazıya göre; Maarif Müdüriyeti’nin ve Valiliğin yazısı üzerine polis tarafından yapılan soruşturma sonucunda, Dr. Metheny’nin Mersin’deki okulunda okuyarak öğretmen olan Ramize ile Roza adlı kızlar aslen Nusayri olup daha sonra Protestan olmuşlardır. Ramize, Kiremithane, Roza da Bağçe Mahallesindeki evini okula dönüştürmüş ve Dr. Methney’nin himayesinde evlerinde öğretim yaptıkları anlaşılmıştır. Ramize’nin Mersinli, Roza’nın ise Lazkiyeli olduğu tespit edilmiştir. Protestan mezhebini kabul edip Philip’le evlendiği anlaşılan Ramize’nin Osmanlı vatandaşlığından çıkıp çıkmadığına ilişkin bir kayda rastlanmamıştır.
Sadaret’ten 20 Şubat 1895’te Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıdan anlaşıldığına göre; Dr. Metheny’nin Mersin’deki okulunun kapatılmasına dair Mersin Mutasarrıflığı’nın yazısıyla birlikte 31 Mart 1895’te Adana Vilayetin’den gelen yazı Nezaret’e gönderilmiştir. Yazıda, Metheny’nin inatçılığının arttığı ve okula giden memurları darp ve tahkir ettiği ifade edilmekteydi. Bu durum karşısında Adana Vilayet’inden 10 Mart 1895’te okulun mutlaka kapatılması için Maarif Nezareti’ne yazı gönderilmiştir. (38)
Sadaret’ten 14 Mayıs 1895’te Adana Vilayeti’ne gönderilen yazıdan; Dr. Metheny’nin okuluna aldığı Nusayri kızları babalarına teslim etmeyip Amerika’ya kaçırdığı ve konu hakkında Hariciye Nezareti, Osmanlı’nın Washington sefareti ile Amerika’nın İstanbul sefareti arasında yazışmaların devam ettiği anlaşılmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki A. MKT. MHM., 700/5 nolu dosyadaki Osmanlı kayıtları, okulun kapatılıp kapatılmadığı, kızların Osmanlıya iade edilip edilmediği konusunda bir bilgi verilmemektedir. (39)
1894 yılında okulun ruhsat olayının en hararetli olduğu bir dönemde, tartışmanın odağındaki okulda öğretmen olarak çalışan Jennie B. Dodds tarafından Mersin’den 13 ve 14 Aralık 1894’te New York’ta basılan The Christian Nation adlı dergiye gönderilen ve derginin 23 Ocak 1895 tarihli baskısında yayınlanan mektupta misyonun durumu açıkça ortaya konulur.
Bu hafta Salı gününe kadar her şey rahattı. Ama Vali dört kızı zorla almak için hanemizi askerle basacağını haber etmiştir. Yani vuku bulan bu kadar karışıklık iki kız kardeşle diğer iki kız içindir. Her ne kadar bizi ziyadesiyle korkutabilir ise de bu gibi muamelede bulunmayacaklarına ümit varız. Bizi himaye etmesi için Amerikan’ın Beyrut Konsolosu’na müracaat ettik, Cumartesi günü vapuruyla Mersin’e gelmesini ümit ediyoruz. Gelişi vukuatsız gerçekleşirse rahat olacağız. Tehlikeden dolayı geceleri daima uykusuz kalıyoruz. Öğleden sonra özel bir dua ederek yalnız bizi kurtarıcı olan Allah’a bizi koruması için dua ediyoruz. Her şeyi mümkün olduğunca güvenli yapmaya çalışıyoruz. Odam yol tarafında olduğu ve dışarıdan atılan taşların içeriye girmemesi için Dr. Metheny odamın pencerelerine kapak yaptırdı.
Peder E. J. Dodds, “Uncle Sam”e tehdit meselesinden bahsettiğimizi Vali’ye bildirmek için Adana’ya gitti. Gündüzleri her ne kadar tehlikeden korkmuyorsak da geceleri en ufak bir sesle olağanüstü bir telaşa kapılıyoruz. Türkiye’nin karışık bir zamanının başlangıcında bulunduğumuzu hissediyoruz. (40) Bir hesap görülüyor, ben bu hesabın korkunç bir Ermeni soykırımı olduğunu düşünüyorum. Adana’daki Ermeniler dahi her gün zulüm görmektedirler. Bu, Ermenilerin Türklere karşı isyanı artıracaktır. Hükümetin yıkılması için dua ediyoruz, ancak eğer dualarımız kabul olursa pek çok misyoner bunun cezasını hayatıyla öder. Doktor ve Mrs. Metheny hariç hepimizin sağlık durumu iyidir. Mrs. Metheny dün bir nöbet geçirdi, yaşadığımız heyecandan olduğunu düşünüyorum. (41)
Jennie B. Dodds 14 Aralık 1894’te Amerika’ya çektiği telgrafta ise; misyonerler açısından tehlikenin geçtiğini şu sözlerle ifade etmektedir:
“Bizi koruması için Amerikan’ın Mersin Konsolosluğu’na telgraf geldi ve mahalli hükümete de bize bir şey yapmamaları için gizlice emir geldi. O halde duamız kabul olmuştur.” (42)
Jennie B. Dodds tarafından Amerika’ya gönderilen mektup ve telgrafın, Osmanlı hafiye memurları tarafından telgrafhanede ele geçirilmesi, Abdülhamit Rejimi’nin 19. yüzyılın son çeyreğinde Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini çok dikkatle takip ettiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Mektubun içeriği 1890’ların ortasında, Ermeni olaylarının gölgesinde, Osmanlı yetkilileriyle Amerikan misyonerlerinin durumunu, baştan beri bahsedilen eğitim mücadelesinin şiddetini ve tarafların birbirlerine karşı duydukları derin kuşkuyu göstermektedir.
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde yaşayan Hıristiyan tebaanın sorunlarını, 1878 Berlin Kongresi’nde uluslararası arenaya taşımakta gösterdikleri gayret ve daha sonra doğu vilayetlerindeki kaotik ilişkileri dünyaya duyuran enformasyon kaynağı olmalarından dolayı özellikle Amerikan misyonerleri bu şüphelerin hedefini teşkil ediyordu. 1893-1896 arasında ortaya çıkan Ermeni olaylarının iç dinamiği olan modern ulusal bilinç ile Protestan misyonerlerin liberal düşünceleri birbiriyle çelişiyordu. Radikal bir kimlik sorununun ortaya çıkışı ile Hıristiyan toplulukların ulusallaşması Amerikan Protestanlarının bütünleştirici çabalarına zarar vermiştir.
Misyon okullarında okuyan Ermeni öğrenciler Protestan dindarlığından çok ulusalcılığa ilgi gösteriyorlardı. Genç erkekler arasında yayılan yüzeysel ulusalcı politikleşme, Protestan misyonerleri rahatsız etmiş, buna engel olmak istemişlerse de başarılı olamamışlardır. Ancak Protestan misyonerlerin, ulusal isyanlar sırasında devletin müdahalelerini insan haklarına ve hukuk devleti prensiplerine aykırı bulmalarından ötürü, Abdülhamit’in Ermeni politikalarını eleştiriyorlardı. Misyon okullarını devrimci düşünceler kaynağı olarak gören Abdülhamit ve bürokratlarının gözünde ise misyonerler dış güçlerin İslam karşıtı casuslarıydılar. 1894-1896 arasında yoğunlaşan Ermeni olaylarının, Protestan misyonerlerle Osmanlı ilişkilerini politize ettiği anlaşılmaktadır. Protestan misyonerler, Batı kamuoyunu olaylarla ilgili olarak bilgilendirirken kışkırtıcı bir dil kullanmışlardır. Avrupa ve Amerika’da hayli yankı uyandıran bu tür haberler, Abdülhamit ve Türkler aleyhinde olumsuz bir yargı oluşmasına katkıda bulunmuştur Örneğin Dr. Metheny, Mersin’den 21 Aralık 1895’de Amerika’ya gönderdiği mektubunda Türkleri şu cümlelerle suçlamıştır:
Türkiye’de, korkulu bir zaman dilimindeyiz. İmzalayan devletler seyrederken binlerce Hıristiyan, Türkler tarafından yok edilmektedir. Bu durum, bu korkunç barbarlığa müsaade eden tüm milletlerin rezaletidir. Gerçekten korkunç bir duygu içindeyiz. Dahası durum günden güne kötüye gitmektedir.(…) Sultan, benim ülkeden ayrılmamı istemişti, ama bu talebin temelsiz olduğu kanıtlandı ve Amerika Birleşik Devletleri bu talebi reddetti. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri’nin Marblehead kruvazörü bizim evimizin karşısında demirlemiş durumda ve gerekirse onlara işaret verebiliriz. Herkes eğer Marblehead limanda demirlememiş olsaydı Mersin, Tarsus ve Adana’da bir katliamın gerçekleşeceğinden emindi.(.)İç bölgelerdeki misyonerler tehlike içindedirler. Türklerin hiçbir vaadine güvenemiyorum. Onlar her zaman yalan söyler. (43)
1884 yılında tüm imparatorlukta, 1869 tarihinde yayınlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 129. Maddesindeki şartlara uygun olarak açılmayan ruhsatsız misyoner okulları sıkıştırılmaya başlanmıştır. (44) Bu okullardan biri olan Mersin Amerikan Kız Mektebi örneğinde Dr. Metheny ile Osmanlı yetkililerinin karşı karşıya gelmesi aynı tarihe rastlar. Suriye’nin jeopolitik-demografik yapısının öneminden dolayı her iki taraf da geri adım atmamış ve konu ABD ile Osmanlı arasında diplomatik krize dönüşmüştür. Osmanlı yetkilileri okulun ruhsatsız olmasını gerekçe göstererek kapatmak istemişlerdir. Dr. Metheny ise ABD nezdinde Protestan misyonerlerin gücünü devreye sokarak Mersin limanına bir savaş gemisinin gönderilmesini sağlayarak okulunu açık tutmayı başarmıştır. Osmanlı yetkilileri, Müslüman Nusayri kızlarının Protestan okuluna alınmasının 1869 eğitim yasasına aykırı olması ve bu kızlardan bazılarının Amerika’ya götürülmesi nedeniyle Dr. Metheny’i tekrar suçlamışlardır. Dr. Metheny ise yetkililerin ruhsat verme konusunda kendisine sürekli zorluk çıkardığını savunmuştur. Ayrıca kaçırma eyleminin söz konusu olmadığını ve Nacide’nin dilsiz olduğundan Amerika’ya özel eğitim alması için götürüldüğünü ifade etmiştir.
1896 yılında Ohio’da toplanan Synod Kurulu’nun tutanaklarına yansıdığına göre; Dr. Metheny’nin Osmanlı yetkilileriyle yaşadığı anlaşmazlık onu yorgun düşürmüş ve sağlığını bozmuştur.
Mersin’de yalnız bırakılan Dr. Metheny, zayıf düşüp çelimsiz kalmıştır. Bir süre sonra görevini yerine getiremez hale gelen Dr. Metheny, dinlenmesi gereken günlerde de sürüsünü idare etmek isteyen bir çoban gibi endişeye kapılmış ve vaazlarına devam etmiştir. Bu denli yoğun çalışmanın ardından iş göremez hale gelmiş ve zorunlu olarak çalışmalarına ara vermiştir. Verilen bu ara misyon okulunun yöneticisiz kalmasına ve faaliyetlerin aksamasına neden olmuştur. Amerika’daki Synod’un Yönetim Kurulu, Metheny yerine Mr. Dodds’un yöneticiliğe gelmesine karar vermiş ancak onun 30 Mart tarihli istifası ve bu işi yürütme konusunda aldığı karar, doldurulması gereken bir boşluk yaratmıştır. (45)
Bu koşullar altında, Mersin’deki misyonun çalışmaları da Dr. Metheny’nin bu durumundan etkilenmiş ve hız kaybetmiştir. Dr. Metheny’nin rahatsızlığı sebebiyle kış boyunca ekmek ve şarap ayini yapılamamıştır. İstatistikler, 38 kişilik kilise üyesinin -ki bunların 10 tanesinin başka yere gitmesinden sonra- misyonerler ve bazı çocuklardan ibaret olduğunu göstermektedir. Dr. Metheny’nin rahatsızlığının geçmesinin ardından kutsal günlerindeki sosyal toplantılar ikişer kez yapılmaya ve hatta insanların Tanrıyla iletişimini canlı tutmak için hafta boyunca bu etkinlikler sürdürülmeye çalışılmıştır.
1896 Ağustosunda Tarsus’taki misyon şubelerinden olan 35 öğrencili Fellahlar (Arap) Okulu, şehir civarındaki köylerde vaaz veren misyoner bir öğretmenin yakalanıp, hapsedilmesiyle kapatılmıştır. Ayrıca Fuzne’de de 19 öğrencilik küçük bir okul da bulunuyordu. Ancak 64 erkek ve 39 kız öğrenciyi ihtiva eden okulun bulunduğu Mersin’de misyonerlik çalışmaları büyük ölçüde devam etti. Okuldaki öğretmenlerden Bayan Sterrett ve Dodds ise bütün zaman ve enerjilerini, okuldaki öğrencilerin sayısını olabildiğince arttırmaya vakfetmişlerdi. (46)
1897’de Braver Falls’da toplanan Synod’un tutanaklarına göre; Suriye Misyonu’yla ilgili şu kararlar alınmıştı: Mersin ve Lazkiye’ye papazlık rütbesi verilmiş birer kişi gönderilecekti. Miss Jennie B. Dodds’un istifası ile boşalan göreve bir bayan öğretmen seçilecek ve bütün bu meseleler, The Board of Foreign Missions’a havale edilecekti. Dr. Metheny’nin bir hastane kurma çabası uygun bulunmuş ve kilisenin bağımsızlığı için tavsiye edilmişti. (47)
Bay Kennedy ile evlenip Eylül 1897’de Antakya’ya yerleşen Bayan Jennie B. Dodds’un okuldaki görevleri, bu alanda çalışacak Bayan Sterrett ve Bayan McNaughton’a verildi. Okul’a yıl boyunca 68 erkek ve 48 kız olmak üzere toplam 116 öğrenci devam etmiştir. (48) 1898 yılında Amerika’daki arkadaşlarına yazdığı mektupta; “yatılı okula kabul edilmek için neredeyse her hafta yeni başvuranlar geliyor, ancak onları geri çeviriyoruz” diyen Bayan Sterrett, okuldaki çalışmaların her zamanki gibi devam ettiğini söylüyordu. (49) Bayan McNaughton ise Yatılı Okul’da bulunan 35 erkeğin kendi dersleriyle derinden ilgilendiğini rapor ediyordu.
Bu yoğun ilgide açılan okulların ve eğitim faaliyetlerinin yanı sıra Müslüman ve gayrimüslim bölge halkının takdirini gören tıbbi misyon da etkiliydi. RPNCA görev alanı olan Suriye’de çalışmalarını yürütebilmek için ana istasyonlarını Lazkiye ve Mersin’de kurmuştur. Kuzey Suriye’den Kilikya’ya kadar uzanan geniş bir bölgede ikisi doktor olmak üzere sadece altı misyoner görevlendiren teşkilat, kısa zamanda kendisine çok sayıda yerli destekçi bulup, oldukça etkili faaliyetler yürütmüştür. Bunun en önemli nedeni, tifo ve kolera gibi salgın hastalıklarla mücadelede var gücüyle çaba gösteren Protestanların tıbbi misyonlarıdır. Kadın ve erkek misyoner hekimler, hastabakıcılar ve ebeler kırsal kesimlerde yaptıkları hasta ziyaretleri, ücretsiz muayene ve tedavi hizmetleriyle saygı duyulan kişilikler haline gelmişlerdir. Protestan Misyonerler Hz. İsa’nın tanrısal iyileştirme gücünden ilham alarak yola çıktıklarını söyleseler de işin bir diğer yönü, güvenlik ve barınma problemidir. Kadın ve erkek misyonerler kendileri için en iyi korunmanın bölge halkıyla devamlı geliştirilen iyi ilişkiler kurmakla, özellikle de hekimlik hizmetleriyle sağlanacağını anlamışlardı. (50) Nitekim Dr. Metheny ilk defa Mersin’e geldiğinde bölge insanının sert tepkisiyle karşılaşmıştı. Mersin misyonunun önemli bir faaliyet alanı olan tıbbi çalışmalar zamanla halkın sempatisini kazanmasına sebep olmuştu. Dr. Methney’nin tıbbi hizmetleri ve hasta ziyaretleri, ölümünden sonra bile unutulmamıştır. Dr. Methney’nin kızı Miss Evangeline Metheny, 1929 yılında Mersin’e yaptığı bir gezi sırasında babasının eski hastalarının yoğun sevgisiyle karşılaşmış ve onlardan hediyeler almıştır. (51)
Dr. David Metheny, 60 yaşındayken kalp yetmezliğinden 4 Haziran 1897’de Mersin’de ölmüştür. Cenazesi oğlu tarafından Mersin’deki Amerikan Kız Okulu’nun bahçesine gömülmüştür. Cenazenin Amerika’ya götürülmesi gerekirken okulun bahçesine gömülmesi Osmanlı memurlarını rahatsız etmiştir. Cenazenin buradan alınmasını isteyen Osmanlı memurları tarafından oğluna dava açılmıştır. Mezarı hâlâ Mersin’de bulunan Dr. Metheny’nin mezar taşında, beş yaşındayken ölen küçük oğluyla birlikte huzur içinde yattığı yazmaktadır.
Değerlendirme
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, II. Abdülhamit’te ve bürokratlarında büyük bir travmaya, gayrimüslim tebaaya karşı kuşkuculuğa ve paniğe neden olmuştu. Hıristiyan Slav unsurların Rusya’ya verdiği destek ve bu nedenle Balkanlar’da oluşan politik korku yeni düşman tasvirlerinin oluşmasını sağlamıştı. Abdülhamit, Balkanlar’daki ulusçu ve Hıristiyan menşeli Panslavizm’e karşı Doğu Anadolu ve Arap vilayetlerinde Panislamizm’i ortaya koymuş, Balkanlar’daki Hıristiyanlar karşısındaki mağlubiyet ve geri çekilmeye, doğudaki Hıristiyan misyonlara müdahale ederek karşılık vermiştir. Devletin, İslami köklerine yeniden dönüşünü amaçlamış, Tanzimat’ın dinler üstü seküler devlet anlayışının yerini İslami dayanışmanın önceliğine bırakmıştır.
II Abdülhamit, imparatorluğun doğu ve Arap vilayetlerindeki Aleviler, Yezidiler, Dürzîler ve Nusayriler gibi Sünni İslam’ın dışındaki Müslüman toplulukları siyasal ve sosyal müdahalelerle ümmet çatısı altında toplamayı hedeflemiştir. Bu hedef, adı geçen heterodoks grupları Sünniliğe kazandırmaya, sultan-halifeye sadakatlerini sağlamaya, onları güvenilebilecek askerler haline getirip misyonerlerin etkilerinden ve sürekli imparatorluk içindeki çatlakları kollayan ‘Büyük Güçler’in olası yönlendirmelerinden korumaya yöneliktir. Abdülhamit bu amaçla okullar açmak, dinsel içerikli eserler ve Kuran dağıtmak gibi yollara başvurmuştur. Protestan misyoner okullarının; Aleviler, Yezidiler, Dürzîler ve Nusayriler üzerindeki olası etkilerini en aza indirmek için Sünnilik propagandası yapan gezici nasihat heyetleri görevlendirmiştir. II. Abdülhamit, ulemayı, tüm bu Müslüman marjinal topluluklar nezdinde bir nüfuz aracı olarak kullanmıştır. Ulema, bir anlamda imparatorluğun Müslüman misyonerleri, Batılı misyonların meydan okumasına karşı bir yanıtı halini almıştır. (52) Hıristiyan misyonerlerin yoğun propagandasının yaşandığı bölge olan Beyrut Vilayeti’nin kuzeyindeki Lazkiye Sancağı’ndaki ve Adana Vilayeti’ndeki Nusayriler’e karşı da aynı siyaset sürdürülmüştür. II. Abdülhamit, Nusayriler’in Protestan okullarına gitmelerini engellemek için modern okulları yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Örneğin 1893 yılında Nusayri nüfusun yoğun olarak yaşadığı Adana Vilayeti’ne bağlı Cebel-i Bereket (Osmaniye), Mersin, Kozan ve İçel sancaklarında 15 adet erkek okulu açılmasına çalışılıyordu. Protestan misyonerlerinin Mersin ve Tarsus’ta kurdukları kız okullarına karşı da iki adet kız rüştiye okulunun açılması isteniyordu. Bu bölgedeki Nusayri öğrencilerin Hıristiyan okullarına gitmelerine engel olmak için Adana, Tarsus ve Mersin civarındaki Nusayri mahalle ve köylerinde de bina kiralanarak 25 adet “dini yaygınlaştırma okulu” (tamim-i diyanet mekatibi) açılmasını siyasi açıdan bir zorunluluk olarak görmekteydiler. (53) Misyonerlerin tebaasının kafasını karıştırdığını düşünen II. Abdülhamit, Nusayrileri onların olumsuz etkilerinden korumak için devlet bütçesinin yeterli olmadığı durumlarda kişisel bütçesinden okullar açmıştır. Bu durum, II. Abdülhamit’in Protestanlara karşı yapılan eğitim rekabetini ne kadar ciddiye aldığını göstermesi bakımından ilginçtir.
Son dönem Osmanlı Tarih yazıcılığında, misyonerlerin gayrimüslimler arasında ulusal duyguları yükselttikleri ve yıkıcı roller üstlendikleri düşüncesi, olduğundan fazla öne çıkarılmıştır. Ancak misyonerlerin bir ilerleme merkezi olarak çalıştıkları ve bu yönlerinin Müslümanlar tarafından gıptayla takip edildiğinin üzerinde yeterince durulmamıştır. (54) 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimlerin eğitimdeki ilerlemelerine karşı Babıâli’nin imparatorluğun Müslüman tebaasına yönelik eğitim olanaklarını geliştirmeye çalıştığı bilinmektedir. Gittikçe artan bir oranda Müslüman öğrencilerin yabancı ve gayrimüslim okullarına devam etmesinin önüne geçemeyen II. Abdülhamit, çareyi söz konusu okullarda verilen eğitime eşdeğer bir eğitim sunan okullar kurmakta görmüştür.
Misyonerlerin yerel halka ulaşmada etkili bir yol olan sağlık hizmetleri ve hastanelerin Osmanlı toplumuna etkisi ihmal edilen diğer bir alandır. Misyonerlerin eğitim faaliyetlerini iyi kötü biliyoruz. Oysa egemen tarih yazımında, misyonerlerin kurdukları istasyonlarda eğitim ve tıp şubesi şeklinde örgütlendikleri genellikle görmezden gelinmiştir. Misyoner teşkilatlarının arşivleri incelediğinde, misyonerlerin Osmanlı vilayetlerinde yürüttükleri sağlık çalışmalarına ilişkin tuttukları kayıtlar arasında dönemin sosyo-ekonomik yapısını anlamamıza yardım edecek yararlı bilgiler mevcuttur.
Osmanlı coğrafyasında faaliyet gösteren misyonerlik teşkilatlarının yekpare olarak ele alınması söz konusu alanın önemli bir sorunudur. Katolik ve Protestan mezheplerin misyonerlere bakışı aynı olmadığı gibi kendi aralarında önemli bakış açısı farklılıkları vardır. Osmanlı gayrimüslimleri ile misyonerler arasında çekişme olduğu gibi misyonerlerin kendi aralarında da önemli anlaşmazlıklar vardır. Ancak Osmanlı gayrimüslimlerini aralarındaki farklılıkları yok sayarak ele alan bir tarih yazıcılığından gayrimüslimlerle misyonerler arasındaki ilişkilerin çeşitliliğini görmeyi beklemek için biraz daha beklemek gerekecektir. Özetle modern Osmanlı eğitim kurumlarının gelişiminde önemli bir etkiye sahip olan misyonerler ile gayrimüslimler ve Müslümanlar arasındaki renkli ve değişken ilişkiler araştırılmayı bekleyen bir konudur.
Notlar
1- Çağrı Erhan, “Ottoman Official Attitudes Towards American Missionaries”, Abbas Amanat ve Magnus T. Bernhardsson (Ed.), The United States and the Middle East: Cultural Encounters, New Haven: Yale University Press, 2000, ss. 315-319.
2- Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika: Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000, ss. 12-23.
3- Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış: Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 102.
4- II. Abdülhamit hatıralarında; “Hususi (özel yabancı) mektepler, devletimiz için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Şimdiye kadar affedilmez bir kayıtsızlıkla her devlete her zaman ve mahalde mektep açmak hakkını vermiş bulunuyoruz ve maalesef bunun acısını çekmekteyiz. Bizim müsamahamıza karşılık, bu mekteplerde dinimize, devletimize karşı nefret öğretiliyor.” diye yakınmaktadır. Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1987, s. 189.
5- François Georgeon, Sultan Abdülhamid, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s. 330.
6- “Maarif Nezaret-i Celilesi’ne etfal-i müslimenin Beyrut’daki Amerika ve Fransız mekteblerine devamından men’iyle Protestan misyonerlerinin ve Jizvit papaslarının eyadi-i muzırralarından tahlisiyle revabıt-ı diniyelerinin muhafazası sinin-i vefireden beri tesisi teşaub etmiş olan mezkûr mekteplere oldukça rekabet edebilecek süretde bir dar-ı tahsilin tesisine mütevakkıf idüğü cihetle sanayi ve ulum ve fünun-ı münasibenin talimine mahsus olmak üzere leyli ve nehari bir mekteb vücuda getirilmesi esbabının istikmaline ibtidar olunduğu…” BOA. BEO. 2571/192812, 3 Rebiyülevvel 1323/ 8 Mayıs 1905.
7- Kieser, a.g.e., s. 253.
8- Benjamin C. Fortna, Imperias Classroom: Islam, the State, and Education in the Late Ottoman Empire, Oxford, 2002. ss. 242-243.
9- Selim Deringil, İktidarın Sembolleri ve İdeoloji: II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 122.
10- Deringil, a.g.e., s. 114.
11- Georgeon, a.g.e., s. 371.
12- Deringil, a.g.e., s. 126.
13- Deringil, a.g.e., s. 128.
14 Kieser, a.g.e., s. 161
15- Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s. 155, Kieser, a.g.e., s. 102.
16- Samuel C. Bartlett, Historical Sketch of the Missions of the American Board in Turkey, Boston, 1889, s. 33.
17- Dr. David Metheny’nin Osmanlı topraklarındaki macerası için ayrıca bkz. Devrim Umit, “The American Protestant Missionary Network in Ottoman Turkey, 1876-1914: Political and Cultural Reflections of the Encounter”, Ph. D. Thesis, Columbia University, 2008, ss. 118-127.
18- The Reformed Presbyterian and Covenanter (Editors and Proprietors: Thomas Sproull & Jas. M. Willson, Combined Series, Volume I, Printed by W. S. Haven, Corner of Wood and Third Street), Pittsburgh, 1863, s. 208.
19- R. J. Dodds, “A Sketch of the Life of Dr. Metheny”, Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No. 1, January, 1898, pp. 21-25.
20- ABD’nin Osmanlı limanlarına savaş gemisi göndererek Amerikalı Protestan misyonerleri koruması altına alması konusunda bkz. Samuel Sullivan Cox, Diversions of a Diplomat in Turkey, New York, 1893, ss. 592-593.
21- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 16 Kasım 1893.
22- Bu makamlar; Sadaret, Hariciye Nezareti, Maarif Nezareti, Adana Valiliği, Mersin Mutasarrıflığı, Mersin Maarif Müdürlüğü ve Osmanlı’nın Washington Sefareti ile Amerikan’ın İstanbul’daki Sefareti, Mersin Amerikan Konsolosluğu’dur.
23- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 18 Aralık 1893.
24- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 18 Aralık 1893.
25- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 27 Ocak 1894.
26- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 8 Şubat 1894.
27- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 5 Mart 1894.
28- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 6 Mart 1894.
29- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 6 Nisan 1894.
30- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 13 Nisan 1894.
31- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 29 Nisan 1894.
32- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 8 Mayıs 1894.
33- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 22 Mayıs 1894.
34- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 30 Mayıs 1894.
35- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 22 Eylül 1894.
36- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 21 Ocak 1895.
37- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 10 Şubat 1895.
38- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 4 Nisan 1895.
39- Başbakanlık Osmanlı Arşivi A. MKT. MHM., 700/5 nolu dosyadaki belgelerin içeriği için bkz. Ali Sinan Bilgili, “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Adana, Tarsus ve Mersin Bölgesi Nusayrîleri (19.-20. Yüzyıl)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar 2010/54, ss. 49-78.
40- Jennie B. Dodds, 1894 yılında Sason’da çıkan Ermeni olaylarından ve Osmanlı hükümetinin isyanları bastırması sırasında yaşanan olaylar nedeniyle Müslüman halk ile Hıristiyanlar arasındaki geriliminden bahsetmektedir. Sason isyanı daha sonra farklı bölgelerde çıkacak olan olayların bir nevi fitilini ateşlemiştir.
41- Jennie B. Dodds, “News From The Field: The Danger, though not Past, is not so Threatening”, Christian Nation, Volume 22, Issue 1, New York, 23 January 1895, s. 7.
42- BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 2 Mart 1895.
43- Evening Star, 30 January 1896, s. 11.
44- Edwin Munsell Bliss, Turkey and the Armenian Atrocities, Edgewood Publishing Company, 1896, s. 355.
45- Minutes of the Synod of the Reformed Presbyterian Church of North America, Session LXVIII, Beaver Falls, Pa., May 26-June 3, 1897, s. 90.
46- Minutes of the Synod of the RPCNA, 1897, s. 90.
47- Minutes of the Synod of the RPCNA, 1897, ss. 87-88.
48- Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No.7, July, 1898, s. 208.
49- Okula yatılı olarak başvuran öğrencilerin sayısının artmasında, muhtemelen 1895-1896 yılarında gerçekleşen Sason olaylarının bastırılmasının ardından öksüz kalan on iki yaş altı elli bin çocuk etkili olmuştur.
50- Kocabaşoğlu, a.g.e., ss. 96-97.
51- Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No.7, July 1898, s. 207, The Covenanter Witness, Volume III, Number 22, 27 November 1929, s. 365.
52- Georgeon, a.g.e., ss. 379-380.
53- BOA., BEO., 325/24341: 2 Cemaziyülahir 1311 /11 Aralık 1893.
54- Scott Rank, “Centers of Provocation and Progress: Anatolian Missionary Stations Within the Ottoman State and Among Apostolic Armenians 1878-1896”, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA):
– A. MKT. MHM.: Sadaret Mühimme Kalemi Evrakı
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 16 Kasım 1893
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 18 Aralık 1893
– BOA., A. MKT. MHM, 700/5:27 Ocak 1894
– BOA., A. MKT. MHM, 700/5: 8 Şubat 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:5 Mart 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 6 Mart 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 6 Nisan 1894
– BOA, A. MKT. MHM, 700/5: 13 Nisan 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:29 Nisan 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5: 8 Mayıs 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:22 Mayıs 1894
– BOA, A. MKT. MHM, 700/5:22 Eylül 1894
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:30 Mayıs 1894
– BOA, A. MKT. MHM, 700/5:21 Ocak 1895
– BOA., A. MKT. MHM, 700/5: 10 Şubat 1895
– BOA., A. MKT. MHM, 700/5:20 Şubat 1895
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:2 Mart 1895
– BOA., A. MKT. MHM., 700/5:4 Nisan 1895
– BOA, A. MKT. MHM, 700/5: 14 Mayıs 1895
– BOA., BEO., 325/24341:2 Cemaziyülahır 1311 / 11 Aralık 1893
– BOA., BEO., 2571/192812, 3 Rebiyülevvel 1323/ 8 Mayıs 1905
Kitap ve Makaleler
– Ali Sinan Bilgili, “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Adana, Tarsus ve Mersin Bölgesi Nusayrîleri (19.-20.Yüzyıl)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar 2010/54, ss. 49¬78.
– Benjamin C. Fortna, Imperial Classroom: İslam, the State, and Education in the Late Ottoman Empire, Oxford, 2002.
– Çağrı Erhan, “Ottoman Official Attitudes Towards American Missionaries”, Abbas Amanat ve Magnus T. Bernhardsson (Ed.), The United States and the Middle East: Cultural Encounters, New Haven: Yale University Press, 2000, ss. 315-319.
– Devrim Ümit, ‘The American Protestant Missionary Network in Ottoman Turkey, 1876-1914: Political and Cultural Reflections of the Encounter”, Ph. D. Thesis, Columbia University, 2008.
– Edwin Munsell Bliss, Turkey and the Armenian Atrocities, Edgewood Publishing Company, 1896.
– Evening Star, 30 January 1896, s. 11.
– François Georgeon, Sultan Abdülhamid, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
– Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış: Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005.
– Hüseyin Türk, Anadolu’nun Gizli İnancı Nusayrîlik, İnanç Sistemleri ve Kültürel Özellikleri, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2010.
– İlyas Üzüm, “Nusayrîlik”, DİA, XXXIII, ss. 270-274, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007.
– Jennie B. Dodds, “News From The Field: The Danger, though not Past, is not so Threatening”, Christian Nation, Volume 22, Issue 1, New York, 23 January 1895, s. 7.
– Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010.
– Louis Massignon, “Nusayrîler”, İA, IX, 365-370, MEB Yayınları, İstanbul, 1993.
– Minutes of the Synod of the Reformed Presbyterian Church of North America, Session LXVIII, Beaver Falls, Pa., May 26-June 3, 1897.
– Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No. 2, February, 1898.
– Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No.7, July, 1898.
– Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No.4, April, 1898.
– R. J. Dodds, “A Sketch of the Life of Dr. Metheny”, Olive Trees, A Monthly Journal Devoted to Missionary Work in the Reformed Presbyterian Church, U.S.A, No. 1, January, 1898, ss. 21-25.
– Samuel Colcord Bartlett, Historical Sketch of the Missions of the American Board in Turkey, Boston, 1889.
– Samuel Sullivan Cox, Diversions of a Diplomat in Turkey, New York, 1893.
– Scott Rank, “Centers of Provocation and Progress: Anatolian Missionary Stations Within the Ottoman State and Among Apostolic Armenians 1878-1896”, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
– Selim Deringil, İktidarın Sembolleri ve İdeoloji: II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.
– Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1987.
– The Covenanter Witness, Volume III, Number 22, 27 November 1929, s. 365.
– The Reformed Presbyterian and Covenanter (Ed. and Proprietors: Thomas Sproull&Jas. M. Willson, Combined Series, Volume I, Printed by W. S. Haven, Corner of Wood and Thrird Street), Pittsburgh, 1863.
– Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika: Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000.
Kebikeç – İnsan bilimleri için kaynak araştırmaları dergisi, Sayı: 37, 2014 – Ankara.