“Yeniden Doğuş” anlamına gelen Baas, “Arap Sosyalizminin yöntemleri ile bu “yeniden doğuş’’u gerçekleştirmeye çalışan siyasal anlayış ve partilere verilen isimdir. Arap milliyetçiliği ile sosyalizmin karışımı olan Baas’ı ilk formüle edenler, Şam Üniversitesi profesörlerinden Hıristiyan Mişel Eflak ile Sünni Müslüman Salahaddin el-Bitar’dır. Her ikisi de Şam doğumlu olan Eflak ile Bitar, “Halk Cephesi” döneminde Paris’te Sorbonne Üniversite’sinde eğitim gördüler. 1934’te, Şam’da Üniversite öğretim üyeliği görevine başladılar. Eflak ve Bitar’ın Paris’teki öğrencilik yıllarında Fransız Komünist Partisi ile ilişkileri oldu. Eflak, partinin yayın organında yazılar yazdı. 1936 yılında enternasyonalliği savunan görüşlerin Arap dünyasına uymayacağını belirten Eflak ve Bitar Fransız Komünist Partisi ile ilişkilerini kestiler. 1949’da Baas’ın iktidara geçmesiyle birlikte Misel Eflak, Eğitim Bakanlığı’na getirildi. Baas’ın doktrine edilmesinde en önemli katkı Eflak ile Bitar’a ait olmakla birlikte, bu akımın kökeninde İskenderunlu Zeki el-Arsuzi’nin çalışmaları vardır. 1932’de Milli Hareket Birliği’ni kuran Arsuzi 1939’da “birlikten ayrılarak” “Milli Arap Partisi”ni kurdu. “Milli Arap Partisi” şu tezleri ortaya koydu: “Araplar bir millettir, Arapların siyasi-dini liderliği bir bütündür, Arapçılık milli bir şuurdur, Araplar kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir. İslam’dan önceki “Cahiliye” devri Arap uygarlığının değerine vurgu yapan parti, bu dönemin değerlerine dönüş çağrısı yaptı. İslamiyet ve Araplığın, Türkler ile İranlılar tarafından bozulmuş olduğu görüşü de partinin tezleri arasındaydı.
Eflak ve Bitar, Arsuzi’nin öncülük ettiği hareketin bu görüşlerinden oldukça etkilendiler. “Birlik, Hürriyet ve Sosyalizm” sloganıyla ideolojilerini yaymaya başladılar. Ancak “Arap Birliği” ilkesini her şeyin üzerinde tutuyorlardı. Eflak’a göre, Baas Partisi, ulusal davayı tek bir dava olarak kabul etmeli, Arap dünyasını, politikanın sınırları dışında tüm alanları kapsayacak köklü bir değişikliğe uğratmalıydı. Ulusal davanın en doğru çözümünün Baas’çı bir devrim olduğunu savunuyordu Eflak. Arap ulusuna yeniden “ruh” kazandırmaktan söz eden Eflak’a göre, Arap bireyleri ulusla kaynaşmak, ulus da kendi varlık nedenini, amacını ve bu amaca ulaştıracak olan araçları bulmalıdır. Baas’çı devrim teorisinin en geniş anlamıyla ulusu yeniden eğitmek için mücadele anlamını taşıdığını vurgulayan Eflak, Arapların “uyuşmuş iradesinin ancak bu sayede diriltilebileceğini belirtmektedir. Mücadeleyi geniş anlamda tanımlayan Eflak sadece Siyonizm ve emperyalizm türünden dış düşmanlarla değil, toplumsal çürüme ile de savaşılması gerektiği inancındadır. “Değerler merdiveninde Arap Birliği daha üstün gelir; sosyalizmden daha ileridedir” diyen Eflak’a göre, “Arap Birliği” isteği, eğer asıl zeminine oturtulmazsa yani halka benimsetilmezse soyut ve dinsel bir terim olmaktan öteye geçemez.
Arap Birliği’ni, Arap halkından başka gerçekleştirecek güç yoktur. Sosyalizmle Arap Birliği arasındaki ilişkiyi “beden-ruh” ilişkisine benzeten Eflak, sosyalizmi beden, birliği ise ruh olarak değerlendirmektedir. Arap Birliği’ne saldıran dış düşmanlar (Siyonizm ve emperyalizm) yanında “özel çıkarları uğruna” ulusal çıkarları feda eden iç düşmanları da birlik için tehlike sayan, Eflak mücadele edilecek olan unsurları, dogmatizm, bilgisizlik, bölgecilik, bağnazlık olarak sayar. Birliğin ve gelişmenin önündeki bu engellere karşı “zinde kuvvetlere” dayanmayı bir zorunluluk olarak saptar. Halkın, birlik hakkında olumlu düşüncelere sahip olsa bile “güçsüz ve zincire vurulmuş” olduğunu belirten Eflak, partinin bu konudaki rolünü belirler. Baas’ın temel niteliğinin sosyalizm olmadığını ve ona asıl rengini veren özelliğin “Arap uyanışının partisi” misyonu olduğunu vurgular. Baas’ın millileşme ile hümanizmi özdeş saydığını ve insanlığı ulustan üstün görmediğini söyleyen Eflak’a göre millileşme geçici bir aşama değil, insani değerlerin billurlaşmasıdır. (1)
“Enternasyonalist eylem” ilkelerini kabul etmeyen ve Arapların Arap sosyalizmini yaratmakta güçlük çekmeyeceklerini belirten Eflak, Arap sosyalizminin özgün ve Batı sosyalizmi kalıplarının dışında olacağını belirtmiştir. Avrupa sosyalizmini emperyalist olarak nitelendiren Baasçılar kendi sosyalizmlerini, özel mülkiyeti sınırlayarak yoksulların refahını sağlayan, İslam ilkelerini temel alan, mülkiyeti meşru ve yasal bir hak sayan, sosyal adalete dayalı ve kişi özgürlüklerini oluşturan bir sistem olarak tarif etmişlerdir. Bu sosyalist hareketin ulusal bir hareket olduğunu, Arap halkının ihtiyaçlarından esinlendiğini ve dogmatik bir yönü bulunmadığını Eflak özellikle belirtmektedir. Tarihi ve sosyal koşulların, ulusun ihtiyaçlarının bilinmesinin, değişime öncülük edecek Baas’çı parti ve güçler açısından “devrim”in başarıya ulaşmasında yaşamsal önemine de değinmiştir, Eflak. Yüzyılların yarattığı “bozulma” ve “yozlaşma”nın halkın tepki gösterme yeteneğinin kaybolmasına neden olduğunu söyleyen Eflak, Baas’çı devrimcilerin ahlaki öncülüğünün değerini devrimin prensipleri arasında saymıştır. Dini bir anlayışın sezgi gücüne kazandırdığı keskinlik, Batıya güvensizlik, ilkeleri yeterince açık olmayan bir sosyalizm inancı ve karmaşık bir fikirler manzumesi Eflak’ın teorisi ile Baas’ı simgeler.
Eflak ve Baas, Toroslardan Sahra’ya, Atlantik’ten İran’a kadar geniş bir Arap coğrafyasının “ezeli değerleri” ile bu değerlere tabi olmanın zorunluluğundan söz eder. Arap halklarını birbirinden ayıran sınırları sömürgecilerin çizdiğini belirten Eflak, bu sınırların ortadan kaldırılması gerekliliğini savunur. Baas hareketinde İslam’ın büyük etkisi vardır. Baasçılığın teorisyenlerinden Eflak, Hıristiyan olmasına karşın İslam’ın önemini vurgulamıştır. Baas’çı olmayan Hıristiyan Arap ulusçularının laik görüşlerinin aksine Eflak, İslamiyet ile Arap ulusçuluğunu bir bütün olarak değerlendirmiştir. Hz. Muhammed zamanındaki Müslümanlığı Arap ulusal ruhunun ifadesi olarak değerlendirmiş ve Arap ulusçuluğunun özünün İslamiyet olduğunu vurgulamıştır. Arapların, İslami kimliğinin onların toplumsal varlıklarının temeli olduğunu ve yabancılaşmayı önlediğini savunan Eflak, İslam’ı bir Arap hareketi biçiminde değerlendirmiş ve Arapları yenilemek, mükemmele ulaştırmak gibi bir misyonu olduğunun altını çizmiştir. Allah’ın Kur’an’ı Arapça indirmesini, vahiy dilinin Arapça olmasını, Arap dirilişi ve kurtuluşunun simgesi saymıştır. İslamlık Arapların ulusçuluk anlayışının özü sayılırken, İslam’ın gerçek koruyucusu olarak Araplar ilan edilmiştir. Hıristiyan Arapların da milliyetçilik duygusuna yaklaştıkları ölçüde, Arabizm’in özünün İslamiyet olduğunu kavrayacakları kendisi de Hıristiyan olan Eflak’ın tezleri arasındadır.
Eflak gibi Bitar da, “sosyalizmin Arap yolunu’ savunmuştur. Uzun süre sömürgeciliğin boyunduruğu altında kalmış ülkelerde sosyalist düşüncenin o ülkenin gelenekleri ile kaynaştırılması gerektiğini savunmuştur. Bitar, Marksist mantığın “bazı Baasçıların zihnine sızdığı” ve onların bu mantığı mutlak hakikat gibi algılayıp Baas doktrininin yerine geçirdiği inancındadır. “Arap millileşmesine Marksizm aşılanırsa, ithal malı bir ideoloji değil de devrimci bir Arap ideolojisi olurmuş” diyerek onları oldukça sert biçimde eleştirmektedir. Anti-komünist bir yaklaşımla Arap Marksistlerini “ulusal bağı” olmayan ve Arap ülkelerinde bulunuşları tesadüfi kişiler şeklinde değerlendirmiştir. “Enternasyonalizmi” şiddetle reddeden Bitar, Marksist Arapların ulusu içinde yalnız olduklarını, öldürücü bir buhranın içinde bulunduklarını belirtir.
Ulusal olmadan Arap devrimcisi olunamayacağını vurgulayan Bitar, asıl devrimciliğin “sosyalist millileşme” olduğunu savunur. Bitar’a göre, Avrupa’da milliyetçiliğe öncülük eden sınıf burjuvazi idi. Enternasyonalist ve ulusal ayrımlara karşı “Bütün Dünya Proleterleri birleşiniz” çağrısına Avrupa burjuvazisi ulusal dayanışma ve milliyetçilikle cevap vererek tüm yurttaşları seferber edip, hedefi dünyayı sömürgeleştirmek olan saldırı savaşlarına sürükledi. Avrupa tarzı milliyetçilik gerici bir karakter taşır. Oysa Asya ve Afrika’da sömürgeciliğin karşısına dikilen ve tüm halk güçlerini seferber eden sınıf kavgası anlayışı değil, ulusal birlikçiliktir.
Avrupa milliyetçiliğinden ve kapitalizmden doğan sömürgecilik sömürgeleştirilen ülkelerdeki milliyetçiliği boğar, gelenekleri ve halkların onurunu çiğner. Ulusal Kurtuluşçuluk işte bu onuru ve ulusal duyguyu kurtarmak için devrim ateşini yakmıştır. Bitar’a göre bu da sınıf hareketiyle değil, ulusal kurtuluş hareketiyle gerçekleştirilmiştir. Milliyetçilik, emperyalistler ile sömürge ülkeler açısından farklı anlamlar taşır. Bitar, “buradaki milliyetçilikte bir kurtuluş ve ilerleme anlamı yani devrimci bir karakter var” der. Halkın ulusal devrim yoluna girmesinin verilen mücadeleyi aynı zamanda sosyalizm mücadelesine dönüştürdüğüne inanır.
Bitar açısından, millileşme sürekli bir devrimdir. Arap devrim doktrini, ulusal devrimi inkâr eden Marksizm değil, Arap devrimci millileşmesinin doktrinidir. Sosyalizmi, Arap devriminin “unsurları” arasında sayan Bitar, Marksizm’e de faydacı bir yaklaşım gösterir. Marksizm, Arap düşüncesine yeni ufuklar açmıştır diyen Bitar ekonomik planlamada Marksist ilkeler olmadan, ulusal sosyalist bir devrimi gerçekleştirmeyi imkânsız sayar. Ancak hemen gerekli uyarıları yapar ve şunları vurgular: Marksizm’i hayat, toplum ve birey problemlerini çözümleyebilecek genel bir felsefe olarak, bilimsel sosyalizm olduğu bahanesiyle benimsemek istemek, Arap devrimi ile çatışmak anlamına gelir. Sosyalizmin, Marksizm’den daha geniş bir anlamı olduğunu, Arap millileşmesinden, Arap devrimci doktrinini saptamaya yarayacak unsurları alan sosyalizmin millileşme ile çelişkisi bulunmadığını belirtir. Devrimci Arap millileşmesinin, sıçramalarla değil, derece derece ilerleyerek sosyalizme ulaşan bir devrim olduğunu söyler. Marksist görüş açısının tarihsel yöntemini reddeden Bitar, Arap ulusunun niteliklerinin ayırıcı özelliklerine değinir.
Marksistlerin de her ülkenin özgün koşullarına dayalı yollardan sosyalizme gidileceğini kabul ettiklerini, bu bağlamda bir Arap sosyalizmine itirazları bulunmadığını, ancak onların bu farklılığı ekonomik gelişme farkına dayandırdıklarını belirtir. Onun açısından ise farklılık kültür, tarih, gelenek ve uygarlıktan kaynaklanmaktadır. Arap millileşme hareketinden kopan hiçbir sosyalizm için devrimci sıfatı kullanılamaz diyen Bitar, millileşme ile sosyalizmi özdeşleştirir ve “millileşmeden kopmuş sosyalizm” birliği bozar fikrini savunur Sosyalizmin tek bir Arap ülkesinde yerleşmesi, yapılan işler ne kadar büyük olursa olsun “Arap Birliği” bakımından önem taşımaz diyen Bitar, birleşik bir Arap ulusunun, demokratik ve sosyalist bir Arap toplumunun kurulmasının Arap sosyalizminin gerçek temeli olduğu inancındadır. “Arınmış Araplık” kavramıyla, kültürü ve uygarlığıyla “yeniden doğuşu” savunan Bitar devrimi Arap olarak yürütmenin insanlık onuruyla bağlantısına değinir. Ulusal ruhun tüm halkların yaşamında her şeyin kökeni ve kaynağı olduğunu savunur ve ekler “eğer sosyalizm Araplığa hamle kazandıran bir kuvvet değilse, devrimle ilişkisi olamaz.”(2)
Bitar, Arap ulus hareketi içinde sürekli olarak Marksizm’e karşı çıkarken, Eflak da ondan farklı bir tutum izlememiş ve komünizm ile Baasçılık arasındaki karşıtlığı formüle etmiştir. Eflak’a göre: Baas sosyalizmi gelir adaleti, ekonomik eşitlik ve adaletle sınırlı bir ekonomik anlayışa sahiptir. Mülkiyet hakkı güvence altındadır. Komünizmden farklı olarak Baas sosyalizmi, Arap toplumunun ihtiyaçlarını esas alır. Baas materyalizmi kabul etmez ve “manevi unsurlar” temelinde bir yapıya sahiptir Baas sosyalizmi “ferdiyetçidir” ve “ferdiyeti hürleştirir”. Sınıf mücadelesini kabul etmeyen Baasçılar, iç ve dış ticaretin denetimini, toprak mülkiyetinin kamu yararına sınırlandırılmasını, madenlerin ve doğal kaynakların ulusallaştırılmasını, planlı-kalkınmayı, işçilerin işletme yönetimlerine katılmasını program ilkeleri olarak kabul etmişlerdir. “Refah devleti”, sosyal devlet çözümlemelerinin alelade bu ilkeleri ile İngiliz İşçi Partisi türünden partilerin görüşlerini içeren bu yaklaşım, ulusçu niteliği ve ihtilal- savaş yöntemi temelinde onlardan ayrılmakta ve Baas sosyalizmine dönüşmektedir.
Eflak’ın Arap birliği ideali ve Baasçılık ilk çıkışlarını Suriye’de yaptı. Ancak Baas Partisi 1949 Suriye seçimlerinde yenilgiye uğradı. Baas, 1953’de Ekrem Hawrani’nin Arap Sosyalist Partisi ile birleşti. 1954’te yeni bir askeri darbe yapıldı, bu darbede Baas, orduyla işbirliği yaptı ve Baasçılar hükümete girdiler. Bir süre komünistlerle işbirliği yapan Baas, daha sonra onlarla çatışmaya başladı. Bu dönemde Suriye’de komünistler son derece güçlüydü ve yönetimi ele geçirecek bir örgütlülüğe ulaşmışlardı.
Ancak bu tehlike (!) 1958’de Mısır’la birleşme sayesinde önlendi. Baas ve Eflak, 1963’de Irak’ta ordunun iktidarı ele geçirmesiyle güçlerinin zirvesine ulaştılar. Suriye ve Irak’ta partiler üstü, Baasçı Milli Heyet kuruldu. Bitar ve Eflak da burada görev yaptılar ancak heyet uzun ömürlü olmadı ve dağıldı. Bu arada, 1966’da Salah Cedid’in önderliğinde Suriye’de gerçekleştirilen askeri darbe sonucunda, Baas etkinliğini yitirdi ve SSCB ile ilişkiler geliştirilirken, komünistler de hükümette görev aldı. Aralarında M. Eflak’ın da bulunduğu çok sayıda Baasçı tutuklandı. Baasçılar arasında da bazı çelişkiler ortaya çıkmaya başladı ve Suriye’nin askeri güvenliğini ön planda tutarak diğer Arap devletleriyle işbirliğine inananlar ile ihtilalci sosyalist değişim yanlıları arasında sert mücadeleler yaşandı. Salah Cedid bu gelişmelerin de etkisiyle Savunma Bakanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad’ın başında bulunduğu sağ kanat Baasçılar tarafından devrildi. Hafız Esat, solcu Baasçıları tasfiye etti ve 7 Mart 1971’de Baas, Arap Sosyalist Hareketi, Sosyalist Birlikçiler ve komünistlerle ortaklaşa Milli Cepheyi kurdu. (Türkiye’de sol Baas’çı denilebilecek cunta hareketinin tasfiye edildiği tarih 9 Mart 1971’dir.) Irak’ta Baas’ın sivil kanadı Saddam Hüseyin öncülüğünde yönetimi ele geçirdi, ideolojik olarak Suriye Baas’ından daha sağda olan Saddam onları gerçek Baas’çı olmamakla suçladı.
NOTLAR
1) Malik., a.g.e.. s. 300-303 (135)
2) Malik., a.g.e., s. 305-314 (139)
Suat Parlar, “ORTADOĞU: Vadedilmiş Topraklar”, Mephisto Yay., 3. Baskı, 2006-İstanbul.