3 Aralık 2010
Misyon Şefi: Büyükelçi
Amerikan sisteminin işleyişini yeteri kadar değerlendirmeden, ortaya saçılan belgeleri doğru bir kanala oturtmak ve buradan sonuçlar çıkarmak mümkün değil. Amerika’da başkanın ulusal güvenlik ve dış politika konularını incelerken yararlandığı öncelikli forum, öncelikle stratejik düzeyde bir forum, ulusal güvenlik konseyidir. Ulusal güvenlik konseyini besleyen istihbarat, ağırlıklı olarak evsahibi ülkede bulunan misyon şefinin koordinasyonuyla sağlanıyor. Evsahibi ülke seviyesinde A.B.D. ülke timleri bulunuyor. Ülke timi A.B.D., misyon şefi büyükelçi başkanlığındaki ülke içi koordinasyon ve gözlem organında üst düzey makamdır. Yabancı bir ülkede misyon şefi, en yüksek A.B.D. sivil yetkilisidir. Dış hizmet yasası, bir ülkedeki servis üyeleri ve A.B.D. askerî komutasında olan çalışanlar hariç, tüm hükümet yönetim şubeleri çalışanlarının yönetimi, koordinasyonu gözlemi amacıyla, görev şefi olarak A.B.D. büyükelçisini atar. A.B.D. büyükelçisi, A.B.D. yasalarına göre hükümet programlarının politika gözlemi için, direk başkana karşı sorumludur. Misyon şefi ülke timine liderlik eder ve evsahibi ülkeyle ilgili istihbarat çalışmalarının da aynı zamanda koordinesinden sorumludur. Merkezde büyükelçi durur ve koordinasyonu sağlar. Misyon şefi yardımcısı, siyasi danışman, ekonomik danışman, idari danışman, savunma ateşesi, güvenlik yardım kurumu şefi, onun dışında orada bulunan CIA görevlisi, A.B.D. uluslararası kalkınma kuruluşu başkanı, danışma bürosu, halkla ilişkiler ve diğer kuruluş temsilcileri -ki bunlar arasında kimi zaman yardım alınan çok uluslu şirketler ve sivil toplum kuruluşları da vardır- bu çalışmada ana unsuru oluşturur.
Biyografik İstihbarat
En önemlisi, istihbarat insanlar hakkındadır. Evsahibi olarak tanımlanan Amerikan belgelerinde ülke insanları incelenir. Onlarla ilgili özellikle biyografik istihbarat toplanır. Bu son derece önemlidir. Kimlerle çalışılır ağırlıklı olarak -kendi belgelerinde var- iş adamları, din adamları, gazete yayıncıları, gazeteciler, bölge esaslı olarak önemli aile topluluklarının liderleri, hattâ o ülkede isyan varsa, isyanın önde gelen sürdürücüleri. Bunlarla istihbarat çalışmaları yapılır. İnceleme alanları; merkezi hükümeti, yerel güç odaklarını, siyasi çıkar gruplarını, siyasi partileri. Öyle sorular vardır ki, örneğin; bir politik hareket hiyerarşik mi, yoksa değil mi? Bu hareket oldukça yapılanmış mı, yoksa sistematik değil mi? Bu hareketin üyeleri uzman mı, yoksa genel kişiler mi? Liderler merkezi bir kontrolü mü uyguluyor, yoksa özerk hareket ve insiyatife müsade ediyorlar mı? Bir kaç tane mi lider var, yoksa çok fazla mı lider var? Bu bekaa kabiliyetini sağlamada önemlidir ve bu notu düşüyorlar. Hareket bağımsız mı yapılmakta, yoksa suç örgütleriyle, yeni politik örgütlerle bağlantısı var mı? “Önemli lider özellikleri şunlardır” diye Amerikan belgelerinde saptanır. Hareketteki rolü, bilinen faaliyetleri, bilinen ortakları, geçmişi ve kişisel tarihi, inançları, motivasyonları ve ideolojisi, eğitim ve öğretimi, mizacı, örneğin; dikkatli atılgan mı, düşünceli veya şiddet yanlısı mı, hareket dışındaki popülaritesi.
Demek ki ortalığa saçılan belgeler gelişi güzel toplanmış dedikodular değilmiş. Herkes mümkün olduğu kadar bu belgeleri hafifletmeye çalışıyor. Bu konuda bir söz birliği var. Bir laf çamuru deryası yaratılmış vaziyette. Ama, Türkiye’deki medya tröstlerinin Amerikan sermayesiyle doğrudan bağlantısı düşünüldüğünde -ki çoğunun doğrudan ortaklığı var-, bunun böyle olması son derece normal. Tabi ki, kendi pisliklerini örtecekler.
Tersinden Amerikancılık
Diğer yandan, ulusalcılık adı altında tersinden Amerikancılık yaparak, bu çerçevede Amerika’nın kâdir-i mutlaklığına farkında olarak veya olmayarak birtakım övgüler dizenler var. Kâdir-i mutlak Amerika yok. “Kim, hangi kişilik, hangi merkez tarafından ve hangi zamanlamayla sızdırıldığı” tartışmasını bir yana bırakıp, “bu belgelerde ne var” diye sormak lazım? Dikkatle bunları inceleyin, bu belgelerin sistematiğini inceleyin. Bu belgelerin sistematiği; yarın Türkiye’nin başına bela olacak kent-devletine geçiş sürecinin, parçalanma sürecinin, politikanın yerle bir edilmesinin, Türkiye’nin komprador bataklığa gömülmesinin, Türkiye’nin bu bölgede askerî bir takım maceralara sürüklenmesinin diplomatik metafiziğini veriyor. Bu çerçeve içerisinde bunların kavranması lazım.
Elbette sadece Türkiye’ye ilişkin, daha şimdiye kadar dökülmüş 26 belge değil, dünya hükümetlerinin her birinin, neredeyse birer mafya düzeneği içerisinde yönetilmesinin yarattığı ilişkiyi de görmek gerekiyor. O kadar çürümüş bir dünyada yaşıyoruz ki, dünya liderleri bir mafya gruplaşması içerisinde. Yani, soğukkanlı bir halk mahkemesinde her biri birer organize suç şebekesi olmaktan yargılanacak şahsiyetler, kocaman devletleri idare ediyorlar. Bu yabana atılır bir bilgi değil. Bu, sistemin açıkçası çürümesinin ortaya dökülmesidir.
Onun için “bu siteyi kim kurdu” sorusunun peşinde koşmamak lazım. Bu belge isterse şeytandan gelsin. İsterse şeytan dünyayı esir almak için bu belgeleri ortaya sürmüş olsun. Bunların önemi yok. Bu şekilde değerlendirmemek gerekiyor. Tam tersi açıdan ele almak gerekiyor. Türkiye’deki bu medyanın, bu işteki işbirliğini de görmeli. Hani bu konudaki herşeyi biliyordunuz? Amerikan Büyükelçiliği’ne alay alay, bölük bölük, tabur tabur giden politikacıları, demokratları, devlet adamlarını, gazetecileri biliyor ve açıklamıyorsanız o zaman görevinizi yapmamışsınız demektir. Eğer gerçekten böyle bir görev onuruna sahipseniz, gerçekten böyle bir onurunuz da var ise! Sizin mesleğiniz pisliklerin üzerini örtme mesleği mi? Onun yanısıra, Ortadoğu’nun jeopolitik krizine, askerî krizine, stratejik krizine dair, “evet biz bunları biliyorduk” dediyseniz, o zaman neredeyse 2 yıldan bu yana “Davut yıldızı”nın süslenip püslenmesi, Türkiye’nin bölgesel güç olduğuna dair yalanların sizin kaleminizden saçılması, hangi suç ortaklığına işaret ediyor? Bunun üzerinde de durmalıyız.
Bu belgeler ekseninde, birincisi; Türkiye’deki tröst basınının ahlâkî çürümesi net bir biçimde ortaya çıkmıştır. İkincisi; dünya sisteminin liderler düzeyinde çürümüşlüğü, dünya ülkelerinin neredeyse bir mafyalaşma olgusuyla karşı karşıya olduğu ortaya çıkmıştır. A.B.D.’nin dünyanın dört bir yanında “yerli Amerikalılar”, “yerli Filistinliler”, “yerli Araplar”, “yerli Ruslar” yarattığı ve bu anlamda çürümekte olan Roma’nın izinden gittiği ortaya çıkmıştır. Amerika’nın kurduğu ziyafet sofralarında oturup da, kendi değerlerini pazarlayanların ve bunu kendi yükselişlerinin, kariyerlerinin bir parçası haline getirenlerin aslında nasıl bir çürüme içerisinde olduğu ortaya çıkmıştır.
Bir takım politik saptırmalarla Türkiye’nin önemli değerlerinin, Mustafa Kemal’in ön plâna çıkartılarak buradan komplo teorileri üretip, emperyalizm bu kadar açığa düşmüş, çürümüş, gözler önüne serilmişken, tersinden Amerikancılık yapıp da, bunu bir takım komplolara bağlamanın anlamı yok. Bu işin uzmanları var. Bu işin uzmanları, Türkiye’de kışkırtıcı ajan olarak görev yapıp, bir ömür boyu sahte eksenler yaratıp, o sahte eksenlerle halkın aklını bozanlardır. Bırakın bu işi onlar yapsınlar. Zamanında onlar Amerika’ya çok büyük hizmetler verdiler. O hizmetlerini başka bir bağlamda şimdi tekrar ediyorlar. Bunlar dürüst ve namuslu insanların işi olmamalı. O işin sahipleri ayrıdır. O bakımdan şiddetle bunu reddetmek ve bu belgelerden mümkün olduğu kadar ekonomik, politik, askerî, diplomatik ve stratejik açılardan, Amerika’nın dünya üzerindeki çürüyen hegemonyasının izlerini, yansımalarının yarattığı sorunları çekip çıkarmak gerekiyor. O sorun başlıklarını net olarak zaten görüyoruz.
Türkiye Afganlaşıyor
Buradan çıkan sorun başlıkları; İsrail’dir, İran’dır, petroldür, Kafkasya’dır. Bir müddet sonra balistik füzelerin engellenmesi anlamında Rusya’nın da hedef olmasıdır. Çin’in Ortadoğu’daki petrol kaynaklarına erişiminin gelecekte bir tehdit olarak değerlendirilip, bunun özellikle İran hamlesiyle bağlantısının kurulmasıdır. İran hamlesinin aynı zamanda bir Asya-Pasifik blokunu şimdiden denetim altına alınmasında, NATO kuşatmasına açılmasıdır. O bakımdan artık “yalanlara paydos” diyelim, Türkiye’de füze kalkanı projesi öncelikli olarak İsrail’in NATO’laşması, İran’ın kuşatılmasında önemli bir adımdır. İran ile Çin’in geliştirdiği ilişkiler ve giderek Çin’e yönelecek olan bir girişimin en önemli başlangıç noktalarından biri olarak değerlendirilmelidir. Çünkü Afganistan’da emperyalizm zaten bir şamar yemiş vaziyettedir.
Afganistan’dan sonra çekileceği bölgenin Türkiye olduğunu görüyoruz. Diplomatik belgelerden damlayanlar bunu bize açıkça gösteriyor. Türkiye’nin belirli bölgelerinin “Füze Kalkanı Projesi”ne tahsis edilmesi, Türkiye’nin Afganlaşmasıdır. Bunu net olarak görmek gerekiyor.
İsrail NATOlaşıyor
Ne yazık ki, bu belgelerden de anlaşıldığı kadarıyla halen İran üzerinden pazarlık yapılmaktadır. Kendisini bir bölgesel güç olarak sunma adına -ki bu zaten mümkün değil- kompradorlaşmış bir alt-emperyal yapı, bir bölge gücü misyonuna sahip olamaz. Türkiye, İran’ın başı üzerinden pazarlık etmektedir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın bugün itibariyle yaptığı açıklamaları da bu çerçeve içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Görülüyor ki, Cumhurbaşkanı belgelerin asıl içeriğinden ve satır aralarından son derece tedirgin olmalı ki, İsrail’in NATO’yla bağlantısı olmadığını açıklıyor. Ama Türkiye’nin bugünkü açılımı tam tersini getirdi ve neticeyi gördük. İsrail yangınla birlikte NATO’ya başvurdu. Organizatör Türkiye’dir. Bu vahimdir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Emperyalizm mahkemeye verilmez. Hiç kimse, emperyalizmin kendi şahsına yönelik saldırılarını, emperyalizmin kurduğu mahkemelerde çözemez. Türkiye bu konuda herhalde ilk örnek olacak. Kendi politikacıları, önde gelen kişileri, devleti yönetenler tarafından emperyalizmi, Türkiye mahkemeye verecek. Bunun için de “hayırlı olsun”dan başka söyleyecek söz bulamıyorum.
Deşifrasyon: Hazal Kelleci
İlk yorum yapan olun