Yunan Tiyatrosunun Kaynağı – Refik Ahmet Sevengil


Eski Eti kabartmalarından bir tanesi, konumuz bakımından bize bilhassa ehemmiyetli ve enteresan görünüyor. John Garstang, Eti İmparatorluğu isimli eserinde Etilerin dinleri ve âdetleri hakkında da açıklamalarda bulunurken 165 inci sayfaya ilâve olarak eski bir Eti kabartmasının fotoğrafını neşretmiştir(1). İvriz kazılarında bulunmuş olan bu kabartma bir ziraat âyînini gösteriyor. Tabiatın verimini kutlamak için açık havada yapılan bu törende, kral, elinde üzüm salkımı tutan bir tanrının önünde eğilmektedir. Ayni bas-relief’in fotoğrafı Louis Delaport’un Etiler isimli kitabında da yayınlanmıştır (2). Bu resim, daha önce memleketimizde Ahmet Refik’in Büyük tarih-i umumî isimli eserinin birinci cildinde de neşredilmişti. (Sayfa 344).

Bilindiği gibi Etiler, Anadolu’ya Orta Asya’dan gelmiş Türklerdir. Milâddan önce dört bin yıldan başlayıp Milâddan önce bin, hattâ yediyüz senelerine kadar hemen hemen bütün Anadolu’ya yayılarak devlet kurmuşlar, geniş bir medeniyet hayatı yaşamışlardır. Etilerin ziraat âyinleri esnasında bereket tanrısını elinde üzüm salkımı ile temsil ve resmetmeleri ve Etilerin üzümü kutlamaları bizi kitabımızın konusu bakımından ehemmiyetli surette alâkalandırıyor. Kitabımızın baş tarafında kaydettiğimiz gibi uzun bir zaman garp san’at tarihçileri tiyatronun Yunanistan’da ve üzüm tanrısı Diyonisos adına yapılan âyinlerden çıktığını kabul etmişlerdir. Mitoloji ile meşgul olan bütün bilginler, Dionysos’u tam bir Helen tanrısı saymazlar. O, Yunanistan’da tanrıların barındığı dağ sayılan Olympos’a en sonra gelmiştir; hakkındaki eski efsanelere göre Girit’te, Mısır’da, Trakya’da veya Thebai’de doğmuştur. Yani Yunanistan’a gelmeden önce buralarda biliniyordu. Bilhassa Girit’teki inanışa göre, o şarabı bulan tanrıdır, Yunanistan’da aldığı son hüviyet daha önce Girit’te kendisine verilmiş olan hüviyettir. Milâddan önce 480 yılından 406 yılına kadar yaşamış olan Yunan tiyatro muharriri Öripides, Dionysos-Baküs âyînlerini anlatmak üzere yazdığı Bakhalar isimli eserinde Dionysos’un çıkışı hakkındaki bir inanışı açıkça belirtir. Şarap tanrısı, bu piyeste kendisini tanıtırken Helen ülkesine Anadolu’dan geldiğini söyler (3). Dionysos’un menşei hakkında eski Yunanistan’da o zaman mevcut olan bu inanışı kaydettikten sonra, Yunan medeniyet ve san’atının kaynağına dair son zamanlarda dünya ilim âlemine sunulmuş olan yeni düşünceleri kısaca gözden geçirelim.

Yunanlılar, Romalılar ve rönesans yolu ile yeni zamana devr olunan bir beşerî kültür mirası vardır. Bu kültür bir bütün olarak mütalâa edilmek lâzımdır. Ondokuzuncu asrın son yıllarında başlayıp yirminci asrın yarısında ve bilhassa bu ilk yarının son senelerinde oldukça aydınlanmış olan durum bizi bilhassa böyle düşünmeye sevketmektedir. Bu müddet içindeki kazılarda meydana çıkmış olan eserler gösteriyor ki, beşerî kültürün tekâmül merhaleleri arasında Yunanlılardan da evvel ki zamanlara uzanan eski medeniyetleri ehemmiyetle selâmlamak gerekiyor. Bu arada Yunan medeniyetinin hemen hemen bütün inanışları, dini, san’atı ve hattâ cemiyet hayatı ile ilgili bir Ege medeniyeti vardır. Girit’te, öteki Akdeniz adalarında ve Anadolu kıyılarında Yunan medeniyetinden önce vücut bulan ve Yunan hars ve medeniyetine tesir eden bu eski medeniyetin kimler tarafından vücuda getirildiği cidden merak edilmeğe değer. Profesör Karst, Akdeniz’in kaynağı isimli eserinde şöyle diyor:

“Kapodokyalılar, Giritliler ve Karyalılar bir zamanlar etnografi bakımından birlik gösterirlerdi. Etrüskler de öyledir. Sonraki Etrüskler de tarihten evvelki eski zamanda ilk Turan kavimlerinin batı kollarıdır. Bunlar Ege’de Türhenli Pelaskler diye bilinir. Küçük Asya’da Lido – Türhenler adını alırlar. Bu büyük Turan – Hitit kabilesi Karya – Kilikya – Giritte hâkim olmuştur, dilleri Turan dildir.”

Edvard Meyer de şunları söylüyor:

“Küçük Asya ile olan sıkı bağlar bilhassa Girit adasında herşeyden önce dinî sahada kendisini göstermektedir. Giritlilerdeki Zeus, Küçük Asya’nın Gök tanrısına, Zeus’un anası Küçük Asya’daki büyük tabiat ilâhesine, Zeus’un doğum bayramı ve ölümü Küçük Asya ibadetlerine ve efsanelerine tekabül eder. Etilerin büyük tanrı sembolü olan ve kudreti, kuvveti ifade eden çift ağızlı balta eski Girit medeniyeti eserlerinde her sahada ibadet timsali olarak karşımıza çıkar. Bu dinî kültür münasebeti, Küçük Asya ile Girit arasında her halde bir etnografya rabıtasının mevcut olduğunu, daha geniş olarak adalarla kara Yunanistan’ın da ayni rabıta ile Anadolu’ya bağlı bulunduğunu gösteriyor.”

Irkların teşekkülü bakımından yapılan incelemeler, eski Girit medeniyetini vücuda getiren Pelask, Eteokret ve Kidon’ların Küçük Asya’dan geçmiş Eti Türkleriyle akraba kavimler olduklarını ortaya koymuştur. Antropoloji bilgisi, Girit adasındaki eski Minos medeniyetini vücuda getirmiş kavimlerin iskeletleriyle Anadolu’da Eti medeniyetini vücuda getirmiş eski Türklerin iskelet ve kafa tasları arasındaki mukayeselerde büyük bir benzerlik ve kaynak birliği buluyor. Münih üniversitesi profesörlerinden Hommel, başka bir delil olarak şunları söylemiştir: “Minos sarayında bulunan yüzlerce toprak kitabeler tamamiyle Eti yazısı tarzındadır. Bunlar Eski Girit dilinin abideleri olmalı. Girit ve Eti yazılarının ayni kökten çıktığı muhakkaktır (4).”

Bütün bu tetkik ve mütalâalar gösteriyor ki, Ege medeniyeti denilen şey, Küçük Asya’da milâddan dört bin yıl önce başlayarak yedi yüz yılına kadar hüküm sürmüş, Akdeniz kıyılarına kadar inmiş, Kıbrıs’ı dahi hâkimiyetleri altına almış olan Eti Türklerinin eseridir.

İstanbul Üniversitesi eski profesörlerinden Dr. Bossert 1935-1936 yılı içinde Eti krallığı hakkında İstanbul’da projeksiyonlu bir konferans vermişti; bu konferans 1937 de basılmış olan “Üniversite konferansları” isimli esere de dercedilmiştir (5). Bu yazıda son Eti kazıları ve Etilerin hayat ve san’atı hakkında oldukça bilgi verilmiştir. Liverpool üniversitesi profesörlerinden olup Anadolu’ya gelerek incelemelerde bulunmuş olan John Garstang’ın “Eti İmparatorluğu” isimli eseri ise, bu sahada pek kıymetli bir etüddür. Garstang, bu kitabında Yunan medeniyetinin kaynağı bahsiyle ilgili ehemmiyetli mütalâalar yürütmektedir; onun düşüncesine göre İyonya kıyıları uzun zaman Anadolu’nun içinden gelen bir kuvvetin hâkimiyet ve nüfuzu altında kalmıştır. Anadolu’daki kazılar ilerleyip çıkarılan eserler hakkındaki incelemeler inkişaf ettikçe Eti kitabelerinin mânâları anlaşılacak ve birçok Yunan geleneklerinin kaynakları bulunmuş olacaktır (6).

Etiler, Orta Asya’dan getirdikleri inanış ve geleneklere sadık olarak kadınlı erkekli tanrılar tanırlar ve onlara ibadet ederlerdi. İlim adamları Yunan mitolojisinin birçok ilâhları ile Eti tanrıları arasındaki benzerlikleri bulup meydana koydular (7). Yunan medeniyetini Şark ve Asya kültürüne bağlayan halka bu suretle karanlıktan kurtulup ışığa çıktıktan sonra eski bir Eti kabartmasında gördüğümüz elinde üzüm salkımı tutan tanrıya dönelim. Bu üzümlü tanrı bizi Yunan dram san’atına kaynak olan Dionysos âyinlerinin geçmişi ve kaynağı hakkında düşüncelere sevkediyor demiştik; şimdi bu fikrimizi açıklayabiliriz. Yunanistan’a milâddan önce yedinci asırda Anadolu’dan geçmiş olan Dionysos, önceleri umumiyetle tabiat mahsullerinin ve sonraları üzüm bağlarının koruyucusu ve şarabın mucidi sayılmıştı. Eti kabartmalarında bir elinde buğday, bir elinde üzüm salkımı olduğu halde görülen tanrı da Eti inanışlarına umumiyetle bereket ilâhıdır. Dionysos’un Yunanistan’a gelmeden önce, Girit’te de bu suretle tanınmakta olduğunu evvelce söyledik. Dionysos’un ve bağ bozumu eğlencelerinin Yunanistan’a Anadolu’da yaşamış olan Lidyalılardan geldiği eski tarihçiler tarafından kabul edilmiştir. Lidyalıların bütün tanrıları Anadolu topraklarında kendilerinden önce yaşamış olan Etilerin tanrılarıdır. Lidyalılardan önce vücuda getirilmiş eski Eti kabartmalarında gördüğümüz elinde üzüm salkımı tutan bereket tanrısını da Lidyalılar Etilerden almışlardır. Demek ki, kronolojik sıraya göre, Orta Asya’dan Etiler vasıtası ile Küçük Asya’ya (Anadolu) getirilmiş, Etilerden de Anadolu topraklarında, Ege kıyılarında, Ege adalarında ve kara Yunanistan’da yaşayan kavimlere geçmiş bir fikir ve inanış manzumesi ile karşılaşıyoruz. Bu duruma göre, Yunanistan’a Girit’ten, Girit’e de Küçük Asya’dan, Etilerden gelmiş olan Dionysos, acaba Anadoluda daha evvel karşısında yıllarca ibadet edilmiş olan ve Eti kabartmasında elinde üzüm salkımı ile görülen eski Türk tanrısı mıdır? Bütün bunlar milâddan önce yedinci asırda Yunanistan’a geçmiş olan Dionysos eğlencelerinin -ki tamamiyle dramatik mahiyettedir – daha evvel Anadoluda Eti Türkleri arasında mevcut olduğu, Türklerin de onu Anadoluya Orta Asya’dan getirmiş olabilecekleri düşüncesini doğuruyor (8). Bu ihtimalin hakikate yakınlık derecesini ancak geleceğin san’at tarihi tetikçileri yeni araştırmalarla tayin edeceklerdir.

Sümer ve Etilerin Türk soyundan gelmiş topluluklar olduğu tezini kuvvetle savunan bilginlerin yanında bunu henüz bir faraziye sayanlar ve tezin mutlâk bir hakikat telâkki edilebilmesi için zamana ve yeni tetkiklere ihtiyaç görenler de vardır. orta Asya’dan vukubulan göçler sırasında Mezopotamya’ya inen Sümerlerin, Anadolu’ya yerleşen Etilerin Türk soyundan gelmiş topluluklar olduğu tezi, ileride bugünkünden daha fazla bir kuvvet kazanmışsa, hattâ sadece bir faraziye haline inse bile dram san’atının Türk içtimaî hayatında pek eski çağlardan beri mevcut olduğu hakikati, bundan aslâ müteessir olmayacaktır. Okuyucular, bu sözümüzün delilini bundan sonraki açıklamalarımızda bulacaklardır.


NOTLAR
(1) John Garstang: The Hittite empyre, London, 1929.
(2) Louis Delaporte: Les Hittites, Paris, 1936, sayfa 320, ilâvesi.
(3) Öripides: Bakhalar, Türkçeye çeviren: Sabahattin Eyüboğlu, Maarif Vekilliği yayını, Maarif Matbaası, Ankara, 1944.
(4) Hasan Cemil Çambel: Ege medeniyetinin menşeine umumî bir bakış, Birinci Türk Tarih Kongresi Zabıtları, Maarif Vekâleti Yayını, Matbaacılık ve Neşriyat T.A.Ş., İstanbul, 1932, sayfa 199-214.
(5) ÜniversiteKonferansları “1935-1936” İstanbul Üniversitesi Yayını, No: 47, ülkü Basımevi, İstanbul, 1937, sayfa 145-164.
(6) John Garstang: The Hittite empyre, London, 1929, sayfa 184.
(7) J. Gabriel Leroux: İlk Akdeniz Medeniyetleri, Türkçeye çeviren: Cevdet Perin, İstanbul, 1944, Remzi Kitabevi.
Bu hususta Hasan Cemil Çambel’in Birinci Türk Tarih Kongresinde okuduğu etüdünde de geniş açıklamalar vardır.
(8) Refik Ahmet Sevengil: Yunan tiyatrosunun kaynağı Anadoludur, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Ağustos 1947.
Refik Ahmet Sevengil: La source de l’art dramatiquegrec est en Anatolie. La Republique, 27 Aoüt 1947.
Refik Ahmet Sevengil: Qelle est la patrie du miracleCrac? La Quinzaine d’Ankara V.I No: 17, 15 Octobre 1947.


Türk Tiyatrosu Tarihi I,“Eski Türklerde Dram San’atı”, Refik Ahmet Sevengil, İstanbul 1959, Maarif Basımevi, 1. Basım


 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın